…Yaşamak? ?Modern? bir dünyada… Et ve kemikten oluşan, ama ?özgürce? yönetebildiğimiz bir bedenin sahibi olmak. Bu bir mülkiyet biçimi midir? Biz bedenimiz üzerinde mülk sahibi miyiz? Bizler kendi kendimizin efendisi ya da kölesi miyiz? Bedenimiz köle, beynimiz bir hükmetme aracı, yaşam içinde edindiğimiz bilgiler, kültürel değerler, görenekler vb. efendimiz midir? Biz hakikaten kendimizi özgürce yönetebiliyor muyuz? Tüm bu bilgiler, kültürel değerler, görenekler vb. bize mi ait? Bize değilse başkasına mı ait? O halde bu, biz kendi kendimizin kölesiyiz, ama efendisi değiliz anlamına mı geliyor. Efendimiz kim o zaman? Biz kim için yaşıyoruz? Yaşamak?…

Şimdi şüphelenme, panikleme ve reddetme zamanı.

Soruları sırayla yanıtlayalım.

…Yaşamak? ?Modern? bir dünyada… Et ve kemikten oluşan, ama ?özgürce? yönetebildiğimiz bir bedenin sahibi olmak. Bu bir mülkiyet biçimi midir? Biz bedenimiz üzerinde mülk sahibi miyiz? Bizler kendi kendimizin efendisi ya da kölesi miyiz? Bedenimiz köle, beynimiz bir hükmetme aracı, yaşam içinde edindiğimiz bilgiler, kültürel değerler, görenekler vb. efendimiz midir? Biz hakikaten kendimizi özgürce yönetebiliyor muyuz? Tüm bu bilgiler, kültürel değerler, görenekler vb. bize mi ait? Bize değilse başkasına mı ait? O halde bu, biz kendi kendimizin kölesiyiz, ama efendisi değiliz anlamına mı geliyor. Efendimiz kim o zaman? Biz kim için yaşıyoruz? Yaşamak?…

Şimdi şüphelenme, panikleme ve reddetme zamanı.

Soruları sırayla yanıtlayalım.

Bir; yaşamak yaratmaktır, yaratılmaktır. Görüneni anlamak değil sadece, değiştirmektir. Soru sorup yanıt aramaktır. Mutlak yanıtı elde etmek ya da edememektir. Bulmak ve kaybetmektir. Doğmak ve ölmek arasındaki zamandır. Bir oluştur. Kimilerine göre önemsiz bir ayrıntıdır; öncesiz bir ?yer?den gelip, sonrasız bir ?yer?e giderken bir süre görünmek ve ardından yaşanabildiği kadar yaşamaktır. Pek ender de olsa, belki de sonsuza dek yaşamaktır. Çoğunluk öncesiz bir ?yer?den gelir, ama ?şimdi?ye hapsolur. Bir ?yer?e değil, sonrasız bir ?hiç?e gider. Haydarpaşa Garı değildir yaşamak. Ancak çoğunluk garda tren bekler durur. Siz beklemeyin. Boşuna beklemiş olursunuz. Çoğunluk bir hiçtir. Lanet ve berbat bir boyutta sıkışmış aşağılık zavallılıktır. Çoğunluk; bir duygu biçimidir, kurtulunması gereken bir hastalıktır. Yarattıklarımızla var olmaktır yaşamak. Hayatta yarattığın şeyler karşılığında varsındır, ancak yarattığın kadar; bir fazlası değil. Evet, bu dünyada yaşayan çoğunluk ?yok?tur. Ama ben bir ölçüde varım. Hiç ?yok?tan daha da ?var?ım. O zaman yaşıyorum, yaşamak zorundayım. Bu yaşamayanlar dünyasında daha çok yaşayan yaratmak için yaşamalıyım. Ta ki bu dünyada yaşamayan tek kişi kalmayana dek.

İki; modernliği reddeden, postmodern karadeliğin yuttuğu biri olarak yerilirim. Evet, dogmaları tek doğru gibi yansıtan, ilkeli olmak adına başkalarının yarattığı kurallar dizgesini olduğu gibi bugüne aşıran, hatta ölmeyi bile ilke olarak gösteren, ?ideoloji?yi korumak adına fundamental bağnazlığa taş çıkartırcasına sosyalizmi teolojik formata indirgeyen, disiplin disiplin disiplin diye beyinleri kışlaya çeviren, yaratıcı zekayı monolitik bir düzene hapseden böyle bir ?modernizm?i yadsıyorum. Böyle bir modernizm ölmeyi hak ediyor. Modernizm kendi ?disiplin?i, ?ilke?leri, ?tutarlı olma? adına evrildiği tutuculukla karşıtına dönüşüyor, kendisini tüketiyor/tüketti de zaten.

İsanlığın her gelişim evresinde sayısız bunalım yaşanmıştır. Her yaşam öncekinden koparken kimi şeyleri yadsıyarak kopar. Her yeni yaşam sonsuza dek sürmez. Çünkü sosyal, kültürel, bilimsel, teknolojik gelişim her adımında yeni bir gömlek ister. Milyonlarca yıl sonraki ?yeni?, milyonlarca yıl sonraki sosyal, kültürel, bilimsel, bilişsel, teknolojik ve bu günden kestiremeyeceğimiz alanlardaki gelişmelerin zorladığı bir ?yeni?dir. O halde yaşamlar, zamanla eskir, gericileşir, gelişmelere engel olabilir. O halde yüzlerce yıl önceki ?modern? yaşam bugünün ?yeni?si olamaz. Modernizm dendiğinde ilk akla gelen ilericilik ve çağdaşlık düşüncesi, bugün yerini tutuculuğa bırakmıştır. Aydınlanma çağıyla doruğa eren modernizm, faşizmle finale gelmiştir. Çünkü beğensek de, beğenmesek de faşizm, modernizmin spastik çocuğudur. Faşizm, modernizmin en yoz halidir. Kısacası modernizm yerini yeni bir yaşama terk etmelidir. Bugün, tutuculuğa tutunarak yaşamaya çalışan eski çağ ?modernizmi?ni savunmak, modernliğin ilk dönemlerinde ilkçağ barbarizmini savunmakla eşdeğerdir. Yeni bir yaşam vardır. Yeni yaşamı çözmek, ona uygun araç ve biçem oluşumuna katkı sunmak için yaşıyorum.

Üç; et, kemik ve düşünceden oluşan bedenime özgürlük istiyorum. Hiçliklerin çoğunluğundaki bu dünyada, köle ruhlu yığınların özgürlükten habersiz yaşamaları beni kahrediyor. Varoluş özgürlüktür; yokluk ise kölelik. Köleliği ortadan kaldırmak için yaşamak zorundayım.

Dört; çoğunluk* yönetilir. Nasıl olur da bir insan yönetilmek ister, aklım almıyor. Yönetmek ise yönetilen çoğunluk olmak kadar aşağılık bir alçaklıktır. Yönetmek, ezmektir. Yönetmek, insan ilişkilerinde açıklığın, dürüstlüğün ve samimiyetin açık inkarıdır. Yöneticilik ahlaksızlıktır. Yöneticiler, bir durumu regüle etmek, birilerini kurtarmak adına boy gösterirler; kendi takıntıları, hastalıkları, ruhsal bozukluklarıyla insanları kişiliksiz, kimliksiz bir posaya dönüştürürler. Çünkü onlar, kan emen vampirler gibi, insanların umutlarını, yarınlarını ve düşlerini emer bitirirler. Çoğunluk sömrülür, ezilir, horlanır. Ama aynı çoğunluk faşistleri yönetici olarak seçer, faşistlerin arkasından yürür, o zincirlerini bir türlü kaybetmek istemez.

Çoğunluğun yenilgisini görmek benim için muhteşem bir ayrıcalık olacaktır. Ne var ki şimdilik öncesiz ?yer?le sonrasız ?yer? arasında bir görüngüsel ?yer?de duran görüngüsel ?var?lığım, bu yenilgiyi göremeyecek olsa da, sonrasız ?var?lığım, yani ölümsüz benliğimde bu hakikati duyumsuyorum.

Beş; bedenimiz, eğer özgür bir beyin taşıyorsa bize aittir. Mülkiyet denen şey, ikinci bir kişi tarafından bizden çalınandır. Bedenimiz, kendi kendimizi yaratmamızı sağlayan emekçimizdir. Düşünürüz, ellerimize yaptırırız. Düşünürüz, bacaklarımıza yaptırırız. Çoğunluğun hükümdarları, bedenleri mülk olarak görür. O düşünür, başkalarının ellerini daha çok para, daha çok sermaye, daha çok çıkar, daha çok ölüm olarak kullanır. Özgürlük ona göre çoğunluğa katılmak, çoğunluğun yaptığını yapmak, çoğunluğu kutsallaştırmaktır. Buradan demokrasi denen zırvaya varmıştır o vampirler. Proudhon?un demokrasi tanımı alıntılanmadan geçilemez. Şöyle demiştir Proudhon: ?Demokrasi rakamların meselesidir. Onun halkçı görüntüsü yalnızca bir maskedir?. Evet, tam da çoğunluk illetini azdıran, el kaldırıp indirerek pratik sayı saymayı geliştiren bir aldatmacadır demokrasi. Bedenlere hükmetmenin rafine bir biçimidir.

Oysa bizim özgürlüğümüz sınırsız yaratıcılığımız, etkin katılımcığılımız, desantralist, çapraz ilişkilerimiz olmalıdır; demokrasi değil. Biz, ne kendi kendimizin kölesi, ne de efendisiyiz. Köle ve efendi kavramları tarihte ağır yenilgiler almış kavramlardır. İroni de olsa kullanmak, çoğunluğun bu kavramları yaşatmasına ortak olmaktır. Hükmetmek, kendi kendimize de olsa, başkalarını hükmetme isteğine kadar götürür ve çoğunluğun yeni frankeştaynları olarak yerimizi onursuzca alımamızı beraberinde getirir. Disiplin, yönetmek, hükmetmek, kontrol, ilke vb gibi eskiçağ modernizmine ait bu kavramların panzehiri hakiki özgürlüktür. Özgür ?var?lığın yönetmek, kontrol etmek, disipline olmak, kurallara uymak gibi bir derdi yoktur (kendisi için bile)**.

Altı; Ayrıca görüngüsel ?var?lığım boyunca edindiğim ya da edineceğim kültürel birikim, görenekler, kavramlar ve hatta dil bile bana ait değildir. Bilgisayarı formatlarken gönderilen verileri depolar gibi depolamışım bu bilgileri. Düşünme yöntemimi ebeveynlerinden edinmişim, onlar ise kendi ebeveynlerinden ve öncesinden edinmiş. Bu zaman tünelinden geçen düşünme yöntemleriyle çağımı kavramış, bir kültür biçimlendirmiş, bir dil geliştirmişim. Bu edimler her ne kadar benden kaynaklı gibi görünse de, bana değil başkalarına aittir. Bu depoda çoğunluğun düşünme yöntemi ve bilgisine dair pek çok iz var kuşkusuz. Ama bu depoda salt çoğunluktan oluşan bir birikme söz konusu değil. Hakiki özgürlüğü arayan, bedenen görüngüsel ?var?lığını yitirmiş, ancak sonrasız ?var?lığa hak kazanmış hakiki özgürlükçülerin, özgür birikimi de var. Ölümsüz özgürlük düşü bu bedende yaşıyor. İşte size bu dünyada bir yaşama nedeni daha. Bu birikimi arındırmak, başka bedenlerde çoğalmasını sağlamak.

Yedi; birilerinin efendisi olmamamız gerektiği gibi efendilerimiz de olmamalı. Ne efendisiz köleler, ne de kölesiz efendiler olmalıyız. Özgür olmalıyız. Özgürleşemediğimiz sürece, bu dünyada çilekli pastayla bok arasında hiçbir fark yoktur ve olamaz. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, yöneticisiz bir dünyada pasta pastadır, bok da boktur. Özgür ?var?lıklar pasta yer, çoğunluk içinde kendini özgür sananlar da bok yer. Vampirlere ve haydutlara ?isyan? çoğunluk bedeni ve beyniyleyse eğer, varılabilecek en ileri özgürlük ancak azatlı köleliktir. Lakin ?efendisinin azat ettiği köle asla özgür değildir?.

***

Yaşıyorum, çünkü istiyorum. Yaşıyorum çünkü arıyorum. Belki de ?umudu?. Umut tek başına anlamsızdır. Hangi koşuların arayışı olmasına bağlıdır gerçekleşebilirliği. İki türlü umut vardır: Apriorik (önsel-kendinde) umut. Bir de aposteriorik (kendisi için). Sıradan çoğunluğun umudu apriorikktir. Yani alışkanlıktır. Yani bir umutlu olma durumu, optimizm, yer yer paranoya halidir. İnançsız umut, boş hayallerdir. Benim umudum amaçsaldır, aposterioriktir. Yani erişilebilme çabası içerisinde var olan umuttur. Hobbes?a göre bu umut ?elde edebilme kanısının iştahı?dır. Bu, umutsuzlukla beraber vardır. ?Var?olduğum sürece bendeki zorunluluk ölmeyecektir. Yaşamak zorlamaktır. Zorlamak ?var?olmaktır. ?Var?olmak yaşamaktır. Yaşamak… ?Var?olmak… Zorlamak… Yaşamak…

*Çoğunluk burada, ne tek başına işçi sınıfı ya da proletarya, ne küçük burjuvalar, ne yoksul halk, ne de lumpenlerdir. Çoğunluk, bir düşünme, var oluş ve yaşam biçimidir. Örneğin futbol düşkünlüğüdür, televole izleyiciliğidir, best-seller okuyuculuğudur, erkek egemen kültürdür vb. Her kesimde ortaya çıkabilecek bir hastalıktır, psikolojik bozulmadır. Yöneticiler azınlık değil, tersine çoğunluğun yaratıcıları, çoğunluğun tözüdür.

**Burada altı çizilmesi gereken bir nokta, disiplinin yerine disiplinsizlik, kuralların yerine kuralsızlık, ilkelerin yerine ilkesizlik, kontrolün yerine kontrolsüzlük geçirilmiyor. Yaşam ikilemler düzeyine indirgenemez. Tüm bu kavramların yerine geçirilecek tek şey hakiki özgürlüktür.