Türkiye 2-2 Letonya herhalde bu skorda ve yenilgide bizi en fazla rahatsız eden durumlardan biri ülkesinde buz hokeyine futboldan daha fazla önem veren bir ülkenin futbol takımıyla yaptığımız maçta hemde iki defa yenilerek (beraberliğide yenilgiden sayabiliriz) portekiz 2004 e veda etmemiz.. suçlunun kim olduğuna gelince türkiye a milli futbol takımından da bundan daha iyisini beklememek gerekirdi. bu kadar kötü futbol oynayarak letonyaya yenilen türkiye, güçlü bir avrupa takımı karşısında ne yapardı orasını varın siz düşünün. herhalde skor geçmişte olduğu gibi 7-0 8-0 olurdu. tek yapılması gereken hatanın nerede olduğunu ve bu hatalara sebep olan kişilerin(hatalıların) kimler olduğunu belirlemek ve sonuçların doğrultusunda önlem almak. yoksa bu kafayla devam ederse biz liechtensteina bile yeniliriz…başlığa gelince suçlu var mı? Elbetteki var ancak kim olduğunu bulmak gerçekten çok zor. Futbol Federasyonumu, Teknik Direktör mü, Futbolcularmı, yoksa hakemmi vb. önemli olan zaten bu soruya cevap verebilmek, ama dediğim gibi bunun cevabı ÇOK ZOR…
Suçluyu bilmem ama Mansur Forutan çok güzel bir yazı yazmış… copy-paste…
Ağır zihinlere bir tavsiye
Sahip olduğumuz tek şey çekiç ve etrafımızdaki her şeyi çivi gibi görüyoruz. Kendi kapalı dünyamızda ilişkiler nasılsa dünyada da aynı olduğunu düşünüp ona göre tavır alıp ona göre refleks gösteriyoruz. Son örnek yine futboldan. Letonya maçlarının öncesi ve sonrası ortaya atılan dahiyane fikirleri okudukça, izledikçe kendime jilet atasım geliyor. İlk maçta Fransız hakemin bize karşı tutumu eleştirildi. Daha da ileri gidilip Gilles Veissiere’in kötü niyetle sahaya çıktığı iddiaları ortaya atıldı. Bugün oynanacak maçın hakemi açıklandığında da yine aynı güvensiz zihniyet, yine aynı mazeretleri ortaya sürdü. Siyasi ilişkiler, İsveç-Letonya ticaret hacmi, sponsorların etkisi gibi saçma sapan nedenlerle bir paranoya ortamı yaratıldı. Bugün de Frisk sahaya kötü niyetle çıkacak…mış! Biz Letonya ile oynuyoruz, bilmem farkında mısınız. İspanya değil, İtalya değil, Hollanda değil, Letonya. Yani Türkiye bu elemenin mutlak favorisi. Yani bir hakem ne kadar kötü niyetli olursa olsun skora etki yapamaz. Letonya şartlar ne olursa olsun eleyeceğimiz bir takım. Sonra neden kimse Milli Takım’ın bu kadar agresif ve bu kadar antipatik bir hal aldığını konuşmuyor. Eleme maçları, hazırlık maçları, ciddi turnuvalar, ne olursa olsun sahada vıdı vıdı yapan birileri varsa nedense bizden çıkıyor. Nedense yabancı basın Milliler’in oyun taktiğini şemalarla anlatmak istediğinde, hakemin etrafını çevreleyen ve sürekli itiraz eden oyuncu ikonları gösterip dalga geçiyor. Kendi kapalı sistemimizde işe yarayanlar ne acıdır ki çağdaş dünyada işe yaramıyor. Hukuk sistemimiz, demokrasimiz, ekonomimiz hangi dinamikler üzerinde gidiyorsa bireysel reflekslerimiz de büyük sistem dişlisini çeviren ufak bir başka dişli halini alıyor. Ama her şey o kadar da kötü değil. Tunca Arslan’ın yazdığı Futbol ve Sinema kitabı var elimde. Gelirimin büyük bir bölümünü harcadığım iki dünyayı bir araya getirmiş Tunca. On beş ayrı kategoride yüz elliyi aşkın filmin bilgileri var bu kitapta. Belgeseller, futbolun olduğu suç ve gerilim öyküleri, futbol ve çocuk dünyası, Yeşilçam’da top sürenler… Önemli bir referans kitabı. Bulup izlemem gereken onlarca film var. Yeni masraf kapısı! Üstelik kapalı sistemimize de meydan okuyor. Alın bu kitabı dünyanın her yerinde satar. Ve yine Tunca Arslan’ın kendi sözleriyle devam edelim “Futbol ve sinema yorgun zihinlere ağırlıklarını unutturup kimi zaman yaşamla bağları sağlamlaştırırken, en karanlık dönemlerde bile insan olmanın soyluluğunu hatırlatır.” Şimdi arkamızdan iş çeviriyorlar klasiğini bir kenara bırakıp maçı kazanmak için elimizden geleni yapalım. Çünkü bu gereksiz geyikler gerçekten zihinleri daha bir ağırlaştırıyor, yaşamla bağları kopartıp kendi yalanlarımız içerisinde boğulmamıza neden oluyor. Elbet bir gün öğreniriz, dünyanın çekiç ve çividen oluşmadığını… (sabah, 19.11.2003)
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
Türkiye 2-2 Letonya herhalde bu skorda ve yenilgide bizi en fazla rahatsız eden durumlardan biri ülkesinde buz hokeyine futboldan daha fazla önem veren bir ülkenin futbol takımıyla yaptığımız maçta hemde iki defa yenilerek (beraberliğide yenilgiden sayabiliriz) portekiz 2004 e veda etmemiz.. suçlunun kim olduğuna gelince türkiye a milli futbol takımından da bundan daha iyisini beklememek gerekirdi. bu kadar kötü futbol oynayarak letonyaya yenilen türkiye, güçlü bir avrupa takımı karşısında ne yapardı orasını varın siz düşünün. herhalde skor geçmişte olduğu gibi 7-0 8-0 olurdu. tek yapılması gereken hatanın nerede olduğunu ve bu hatalara sebep olan kişilerin(hatalıların) kimler olduğunu belirlemek ve sonuçların doğrultusunda önlem almak. yoksa bu kafayla devam ederse biz liechtensteina bile yeniliriz…başlığa gelince suçlu var mı? Elbetteki var ancak kim olduğunu bulmak gerçekten çok zor. Futbol Federasyonumu, Teknik Direktör mü, Futbolcularmı, yoksa hakemmi vb. önemli olan zaten bu soruya cevap verebilmek, ama dediğim gibi bunun cevabı ÇOK ZOR…
Yenildik, bitti.Kazan bu sefer doğurmadı.Uzatmaya gerek yok.
Suçluyu bilmem ama Mansur Forutan çok güzel bir yazı yazmış… copy-paste…
Ağır zihinlere bir tavsiye
Sahip olduğumuz tek şey çekiç ve etrafımızdaki her şeyi çivi gibi görüyoruz. Kendi kapalı dünyamızda ilişkiler nasılsa dünyada da aynı olduğunu düşünüp ona göre tavır alıp ona göre refleks gösteriyoruz.
Son örnek yine futboldan. Letonya maçlarının öncesi ve sonrası ortaya atılan dahiyane fikirleri okudukça, izledikçe kendime jilet atasım geliyor.
İlk maçta Fransız hakemin bize karşı tutumu eleştirildi. Daha da ileri gidilip Gilles Veissiere’in kötü niyetle sahaya çıktığı iddiaları ortaya atıldı.
Bugün oynanacak maçın hakemi açıklandığında da yine aynı güvensiz zihniyet, yine aynı mazeretleri ortaya sürdü.
Siyasi ilişkiler, İsveç-Letonya ticaret hacmi, sponsorların etkisi gibi saçma sapan nedenlerle bir paranoya ortamı yaratıldı.
Bugün de Frisk sahaya kötü niyetle çıkacak…mış!
Biz Letonya ile oynuyoruz, bilmem farkında mısınız. İspanya değil, İtalya değil, Hollanda değil, Letonya.
Yani Türkiye bu elemenin mutlak favorisi. Yani bir hakem ne kadar kötü niyetli olursa olsun skora etki yapamaz. Letonya şartlar ne olursa olsun eleyeceğimiz bir takım.
Sonra neden kimse Milli Takım’ın bu kadar agresif ve bu kadar antipatik bir hal aldığını konuşmuyor.
Eleme maçları, hazırlık maçları, ciddi turnuvalar, ne olursa olsun sahada vıdı vıdı yapan birileri varsa nedense bizden çıkıyor. Nedense yabancı basın Milliler’in oyun taktiğini şemalarla anlatmak istediğinde, hakemin etrafını çevreleyen ve sürekli itiraz eden oyuncu ikonları gösterip dalga geçiyor.
Kendi kapalı sistemimizde işe yarayanlar ne acıdır ki çağdaş dünyada işe yaramıyor. Hukuk sistemimiz, demokrasimiz, ekonomimiz hangi dinamikler üzerinde gidiyorsa bireysel reflekslerimiz de büyük sistem dişlisini çeviren ufak bir başka dişli halini alıyor.
Ama her şey o kadar da kötü değil. Tunca Arslan’ın yazdığı Futbol ve Sinema kitabı var elimde. Gelirimin büyük bir bölümünü harcadığım iki dünyayı bir araya getirmiş Tunca. On beş ayrı kategoride yüz elliyi aşkın filmin bilgileri var bu kitapta. Belgeseller, futbolun olduğu suç ve gerilim öyküleri, futbol ve çocuk dünyası, Yeşilçam’da top sürenler…
Önemli bir referans kitabı. Bulup izlemem gereken onlarca film var. Yeni masraf kapısı!
Üstelik kapalı sistemimize de meydan okuyor. Alın bu kitabı dünyanın her yerinde satar.
Ve yine Tunca Arslan’ın kendi sözleriyle devam edelim “Futbol ve sinema yorgun zihinlere ağırlıklarını unutturup kimi zaman yaşamla bağları sağlamlaştırırken, en karanlık dönemlerde bile insan olmanın soyluluğunu hatırlatır.”
Şimdi arkamızdan iş çeviriyorlar klasiğini bir kenara bırakıp maçı kazanmak için elimizden geleni yapalım. Çünkü bu gereksiz geyikler gerçekten zihinleri daha bir ağırlaştırıyor, yaşamla bağları kopartıp kendi yalanlarımız içerisinde boğulmamıza neden oluyor.
Elbet bir gün öğreniriz, dünyanın çekiç ve çividen oluşmadığını…
(sabah, 19.11.2003)