Paulo Coelho, bu kitabı yazarken neyi ilham olarak seçmişti kendisine, bilmiyorum. Ama yazdıkları okuduğunuzda size yabancı gelmiyor. Sanki sizinle ilgili olanı bir yabancının gözünden izliyor gibisiniz. Karşınızda ilk olarak duyulan korkuyu, daha sonra alışmayı ve size duyulan sevgiyi bu kadar güzel anlatabilen kişi çok azdır.Coelho belki de kişisel macerasını ispanyol bir çobana yükleyerek anlatmış. Tabii ki bu çoban herhangi bir çoban değil, kişisel menkıbesinin peşinden gitmesi gerektiği çok önceden kaderine yazılmış birisi.Coelho hikayenin karakterlerini belirlerken de kutsal kitabına atıflarda bulunmayı ihmal etmemiş. Pasajlarda geçen hikayelerin kahramanlarını romanının dokusuna ustaca ekleyivermiş. Ve bu kahramanlardan bazıları bize çok da yabancı gelmiyor.

Kitapta batıdan başlayan maceranız doğuya doğru bir yay çiziyor. Evet maceranız diyorum, çünkü kitaba kendinizi kaptırıveriyor ve yazarın dilinden anlatılanları birebir yaşama imkanı bulabiliyorsunuz. Bir çobanın aslında diğer insanlara göre evrenin diline ne kadar daha fazla nüfuz edebileceğinin farkına varıyorsunuz. Basit bir çoban olmanın aslında ne kadar önemli olduğunu görüyorsunuz. Bu arada, tüm peygamberlerin çobanlık yaptığını da eklemeliyim ki, okurken aklınızın bir köşesinde yazarın belki buna da atıfta bulunmuş olabileceği aklınızda bulunsun.

Simyacı’nın şu ana kadar bir çok baskısı yapıldı ve bildiğim kadarıyla da sadece Can Yayınları tarafından satışa sunulmuş durumda. Yazımda kullandığım görsellerde de farklı baskılara kapak olarak seçilmiş imajları görmeniz mümkün.Farklı bir deneyim ve bilgeliğe yolculukta bir adım atabilmek için Simyacı okumanız gereken kitaplardan bir tanesi.