Birşeyler yazmaya çalışırken parmaklarım seni tuşladı,döndüm dolaştım sana geldim şaşkın ördeğim. Seni burda yazmak istedim,burdan oku istedim , böylesine geniş olmamda,bu ortamın kimlikleri saklı tutabilmesinde,bizleri gizleyebilmede büyük rolü var tabiiki.Sen kimsin,ben kimim,neye benziyoruz kimse hiçbişey bilmio, gene kimsenin bilip farkında olmadığı tesadüfi tanışıklıklar çıkabilir aslında kurcalandığında ama böylesi iyi:) Yani en iyi sadece bizim birbirimizi bildiğimiz bu yerde bu yazıyı okuyacak bir çok kişi kimbilir kafalarında bize benzemeyen ve belki de çok benzeyen bir çift yaratacaklardır,tıpkı romanlarda sadece isimlerinden ibaret bildikleri o hayranlık besledikleri karakterler gibi ya da saatlerce chat yaptıkları esnada beyaz atlarının üstündeki o yakışıklı prens gibi ya da ne bilim görme yetisi alınmış insanların her duydukları sesi adeta bir portre çizmeye yardımcı birer kalem gibi kullandıkları gibi… Heralde öyledir yani:)Aslında ben de seni bilmeden yazdım,çizdim,yarattım çok. Sen bilirsin… Çok anlatmadım sana ama,kafamda özenip bözenip yarattığım bişeydin sen. Gözlediğim yollarını aşındırırkenki hallerin,yürüyüşün,badi badi adımların… Aslında hepsi bundan ibaret. Seni,sen arkan dönükken uzaktan izleyebildiğim kadar öncesi için söyleyebileceklerim. Arada sesini duymuyo diildim,kahkahanı ya da şakalaşmalarını. Bir yandan bu kadarının da yettiği tüm bunların hepsi hayali bi suratın izleriydi aslında,dönüp bakabildiğim sayılıydı sana. Ara sıra nadir de olsa gözgöze geliyoduk,benim zaten bi tanesinin yanımdan geçerken orda burda şurdayken sen işte,hep senin üzerinde olduğum gözüm arada seninkiyle çarpışmıo diildi.Kısaydı ama güzeldi,gözüm ile kalbim arasındaki etkileşimin hat safhaya çıktığı en güzel andı işte. Böyle heyecanlandırıyordun beni bazen,kimi zaman da nefret ediyodum senden.Belki de daha fazla nefret ediyodum,bolcana da küfür. Aslında Bir şey olmasını beklemediğim kendi kendime oynadığım bu oyunun nedense tam da istediğim gibi sonuçsuz kaldığını her gün uyumadan önce düşünüyor olmak bir yandan senden nefret etmemi sağlıyordu.Kaşıma çıkma ya da aklıma girme diye dualar ettiğim de çoktur.Bilmiyorum bununbenim kendime itiraf etmek istemediğim senin ilgisizliğinle alakası var mı ama genelde böyle zamanlara denk gelmesi tesadüfsüzlüğü gözümün önüne seriyordu.Kendi kendime eğlendiğimi,karşı taraftan,senden Bir şey beklemediğimi sanarken her geçen gün gösterdiğin ilgisizlik beni daha da rahatsız ediyordu.Bunun beğenilmeyen kız pskolojisinin yarattığı tepki olarak düşünülmesi de normal fakat aslında kafamı meşgul eden bir sorunun varlığını farketmem bunun böyle olmadığını bana da ispatladı,tek ilgilendiğim kafanda başka birinin olup olmadığı idi.Olabilir miydi,hem olsaydı da bananeydi,ne hali varsa görsündü dü dü…Ama hiç de öyle olmadı,her geçen gün kendimi seni daha da çok tanımak isterken buldum,artık tek amacım tanımaktı.Karşılık beklemeksizin giriştiğim bu heyecan oyunu yerini başka bişiye bıraktı,artık seni tanımak istiyordum.Sadece tanımak.Sevgili ya da başka bişey olmak değil,sadece arkadaş olup o yüzünle,mimiklerinle bağdaştıramadığım ses tonunu karşına geçip doyasıya dinlemek ve sonra ne söylediğine dikkat etmek.Neler söylüyordun,ne seviyordun,seni görmediğim zamanlarda neler yapıyordun,her gelmediğinde nerdeydin… Kafamda oluşmuş milyonlarca soru işaretine yavaş yavaş sadece sen aracılığın ile cevap almak istiyordum. Aslında çok da zor değildi,arkadaşlarım da vastasıyla okulda önüne oturmayı becermiştik,arkamı dönüp biraz güleryüze kalmıştı belki iş:)Belki iyi dost olabilirdik.(senle dost olmak nasıl olurdu?) Ama her sana yakınlaştığım ortamda aniden pişman oluveriyor,napıyorum ben diye defalarca soruyodum kendime taa ki günün sonuna gelip evlerimize dağılana dek. Bir pişmanlık da çıkış kapısının önünde bekliyordu beni,ne vardı ki konuşmayacak sanki,bir gün daha bitmişti işte,tek bir adım bile atılmadan koca bir günü daha geride bırakmıştım.Sonra birşeyler oldu,birşeyler birazcık değişiverdi,kendimi senle aynı masada karşı karşıya otururken buldum,kızarmıştım kesin ve kalbim çarpıyordu,bu sefer karşımdaydın ve bakmamam,bakamamam imkansızdı,kaçamak olmasına dikkat ederek gözlerimi değdiriyordum yüzüne,değişik gelmiştin bir an,kadamfaki herşeyin sahibi sendin işte,hiç bu kadar yakın olmamıştım sana.Baştan sen de sıkılsan,kızarıp bozarsan da çabuk kendine gelmiştin sanki,masamız gittikçe kalabalıklaştı,laflar arasına karıştın,güldün,ettin ama ben hala sessiz köşemde oturuyor ve sana bakmaya çalışıyordum,nasıl güldüğüne,konuşurken nasıl hareket ettiğine:)Gün bitti,yeni günler geldi,birdaha da öyle oturmadık zaten,hiç başlamayan sohbetimiz yokluğunu sürdürdü. Yeni yollar aramaktan sıkılmayan ben sanal ortam harikalarını araç yapmıştım bile kendime,karartıp gözümü ikinci birebir irtibatımı gerçekleştirdim,facebook umda senden bi mesjaım olması tek artımdı şimdilik. Derken günler geçti,yeniden doğuş yapmaya hazırlanırken ben,yaklaşmışken mayısın ortasına,masumca bi doğumgünü mesajı geldi senden bana,ummuyordum açıkçası,artık paslanmaya yüz tutmuş soru işaretlerim bir an kıpırdaşır gibi oldu sonra,daha da sonra benden bi cevap sana.Nasıl da yazmışım,nasıl da açmışım kendimi.Tek bi cümle ama nasıl da kalbimden,yazıvermişim işte,yazmışım yazmasına ama send tuşuna basma sürem halen aklımda,düşündükçe halen strese girerim:) Derken bir mesaj daha, doğum günü yer saati belirtilir bir damla bile umut olmaksızın gelmesine,neden geliceksin ki… Ve başlamışken doğumgecem,müzikler çalınıp eller havadayken,bir karartıdır görünür uzaklardan,tanıdık bir vücut ama…Belki de en aşina olduğum izlemekten yüzüne nazaran. Öyle işte. Yaklaştın ve oturdun oracığa,çok terlemiştin,kaç selpak harcadın alnından akan suları durdurmaya bilmiyorum ama ben çalan müzikten duyulamayan cümlelerin gittiği peçeteleri biliyorum.Kırmızı bir kalemle yazışmalarımız…Saklarım halen. Haziranda seni bekleyen 3 aylık bir yolculuğun başlangıç tarihi de orada durur. Bilmiyor muydum sanki…Ayrılmadan önce beni çağırdığın kapının önü ve o an orda bana verdiğin ve verebileceğin ve hiçbirşeyin yerini tutamayacak en güzel hediye.Kalp simgeli bir kolye,senin kalbin değil ama benimkini simgeleyen.Kendi kalbimi en teslim almak isteyeceğim bir çift el.Ve gitmenle beraber devam eden gecede artık benim için tarif edilemez birsürü duygu!O kolyeye defalarca bakışım,elime alışım falan…İki gün sonra ilk defa,ikimiz buluştuk senle.Bir yerde oturduk ve her geçişimde değişik hissederim hala,kısa bir sessizlikten sonra hava, su ve okulu da geçtikten sonra bi giriş yaptın işte.Kendime şaşırır derecede rahat hissediyordum kendimi yanında,buluşma öncesi midemde hissettiğim bulantıdan eser yoktu ve işte karşında oturuyordum öylece kalbimin sesinden çok söylediklerine odaklanabilmiş vaziyette.Konuşma benim karamsarlıklarımı boşa çıkarmam gerektiğine dair birşeyler söylemenle ilerledi,ilgimin aslında en azından bir zamandan sonra tek taraflı olmadığına dair kendinle ilgili birşeyler söylemeye çalıştın,tabii ki inanmak istedim fakat söylediklerin doğru olsa bile derecesi zaten gözlerinden belli oluyordu,benimkiyle kıyaslanamazdı.Bazen sen okula gelmediğin zamanlar bişeyler hissettiğimi anladım dedin;orada senle o gün oturup üstüne de bu cümleyi duymanın o an benim için ne kadar büyük Bir şey olduğunu düşünebilmek yerine hala o cümleden rahatsız olabildim ve psikopatlığımın ilk belirtilerini görmeye başladım.Ne bekliyordum,senin için deli oluyorum,bu zamana kadar nasıl bekledim falan mı? Ne istiyordum ki…Bilmiyorum,saliselik de olsa minik bişey dokundu kalbime.Ardından tüm taşlar eteklere döküldü tabiiki sınırlı sayıda gene,sınır benden taraf tabiiki çünkü birşeylere gem vuracak kadar genişliğe sahip olan benim,derken vakit ilerledi,mekandan kalkıldı,ve bir cümle takıldı daha sonra hatırlanmak üzere senin ağzından bana:”bilmiyorum sen de aynı hissettin mi ama bence biz iyi anlaşacakmışız gibi geliyor bana” Tabiiki katıldım cümlene,aksini düşündürtücek Bir şey başgöstermiş değildi çünkü.Hem ben dünden razıydım senle anlaşmaya:)Daha sonraki günler neredeyse her gün görüştük,konuştuk,güldük,belki de şimdikinden çok daha güzel sohbetler etmişizdir ama gene en çok sen konuşmuşsundur.Hiç bilmiyordum bu kadar şen şakrak olduğunu,konuşmayı sevdiğini,tabirlerini,ses tonunu,mimiklerini.Hepsi bir bütün halinde karşımda duruyordu işte.Karşımdaydın. Açıkçası çok daha çekingen birini bekliyordum,daha mütevazı ve daha az ukala:P Evet,kafamdaki senden birçok farklılıkla karşıma çıkmıştın ama böyle daha da tatlıydın:) Derken günler geçti,oturup birkaç saat süren sohbetler her gün biraz daha fikir edinmemizi sağlıyordu biribirimiz hakkında,içerlerde birşeyler oluyordu elbet,düşünceler çarpışıp duruyor,dışardan edinilen izlenimlerin kimisi aynı kalıyor kimisi sarfedilen söz ve davranışlarla yerini bir yenisine bırakıyordu.Tam olarak amacıma ulaşmıştım,senle oturup iki kelam etmiş,en azından artık arkadaşın olacak kıvama gelmiştim,bundan sonra eyvallah desen de üzülmezdim:)Derken günler günleri kovaladı,yaklaşık bir aylık bir süreyi temkinli adımlar atarak geride bırakmıştık,ve gitme vaktin yaklaşmıştı çoktan.3 aylık uzun bir yolculuğa çıkacak,birsürü değişik şey yaşayıp sonra da geri dönecektin;gitmenden öte dönüşüne odaklanmıştım.Son gün geldi çattı sonra,bu son buluşmamızdı,günün içerisinde yüklü anlamı,anın değerini yaşamakta zorlanan ben idrak edebilmek için sürekli içimden tekrarlıyordum,uzun süre yoksun,yoksun,yoksun diye.Ama ben gene o günün sonunda,eller birbirinden ayrıldığında anladım gerçekten de olmayacağını.Ve belki de tam olarak”ben gidiyorum” diye sabahın köründe uçağın kalkmadan önceki telefon konuşmasından sonra.Her ne ise işte…Sen gittin,o sabah ne kadar değişik hissettiğimi anlatamam ama zor bi sınavdı benim için ve birdaha geri dönüşü olmaz ayrılıkların yanında çok mutlu olmalıydım aslında,ilk sabahtan itibaren umutlu ve mutlu olmaya çalıştım hep,kafamı dağıtacak birsürü şey yapmaya çalıştım,çok evde durmadım sonra,gittiğinin ertesi günü biricik dostumlaydım mesela,devamı da geldi hep.Gündüzleri böyle oyalanıyor ve her sabah bir önceki gün senden gelme ihtimali olan maillerime bakıyordum,kalkar kalkmaz yaptığım ilk şey bilgisayarımı açıp mail kutuma bakmak oluyordu,ve teşekkür ederim ki hep mutlu ettin beni,mail kutum simsiyah isminin yazılı olduğu harflerle karşılıyordu beni nerdeyse hep.Amerika’daki maceralarından,çoğu zamanki sıkıntı ve endişelerinden,nasıl olduğundan ve gelecek günlerdeki planlarınızdan bahsediyordun,ve ben zevkle okuyordum her defasında daha uzun olmasını ümit ederek.Bu esnada ben de yerimde durmadım,yazlık bölgemizde deniz ve güneşin tadını,hep aslında senle daha güzel olacağını düşünerek,çıkarmaya çalışıyordum,kağıtla kalem deniz kıyısında gün batarken elimden eksik olmuyordu çoğu zaman ve hep sana çalışıyordu:)Sürekli çevirdiğim bisiklet pedallarımın ritimlerinde hep sana söylenen şarkılar vardı,acaba orda saat kaçtı ve sen ne yapıyordun,benim hep aklımda olan senin aklına kaç defa geliyordum,gelmene kaç gün kalmıştı.Bugün ararmıydın ya da yarın,neler anlatacaktın kimbilir? Oralardan aradın,aramaya çalıştın,mutlu ettin beni,birazdan arayacağını belirten mesajların ardından tahammül edilemez bir karın ağrısı ahizeyi kaldırıp sesini duyduğum anda yerini huzura bırakıyordu.Söylemek istediklerimin boğazımda düğümlenip gene bana kalması da bi o kadar huzursuz ediyordu ama gene de bana çok iyi geliordun ve sen birdaha arayana dek şen şakrak dolanıyordum ortalarda,günün hüzünlü anlarında hüzünleniyordum da ama,yağmur yağdığında,gün batarken ya da dalgalar coşup her şeyi yerle bir ettiğinde,önümden bir çift geçtiğinde…Aslında seni kolaylıkla her yerde görebiliyordum,en çok da rüyalarımda,kimbilir kaç kez.Derken aylar geçti,ben İstabul’a döndüm,gelmene bir ay kalmıştı,geçen iki ay zaman zaman çok yawaş,geçmek bilmemiş bazen de bir o kadar hızlı geçmiş gibi geliyordu.Bir çalışma ortamının içine girerek ve her gün o günün tarihini defalarca birşeylerin üzerine yazmak zorunda olarak kalan bir ayı tamamladım,çok daha vurgulayıp benimseyerek kaç gün kaldığını gelmene. Her evrağa her tarih atışımda sadece sen vardın aklımda.Günler geçti geçti ve gelmene sadece bir hafta kadar kısa bir süre kalmıştı,sonra 5 gün,3 gün ,2 gün ve o beklenen telefon.Şimdi neden orda olduğuma anlam veremediğim babaannemin evinde,yastığımın altındaki telefon nihayet çalmış ve şimdi bile gözlerimi yaşartan o sesini duymuştum.’ben geldimmm!’Konuşmakta zorlanıyordum,zaten uykudan uyanmıştım,o saatlerde uyanık olma planlarım akşam gözümü kırpamamamdan ötürü suya düşmüş ve bünyeme yenik düşmüştüm. Ama ne önemi vardı işte,artık bana çok daha yakın olan o ses yankılanıyordu gün boyunca kulaklarımda. Ertesi gün evime dönecek ve nihayetinde görüşebilecektik,ama orda olduğum süre içinde,araya bu kadar zaman da girmişken elimin telefona gidip gidip sonrasında dönmesi beni de şaşırtıyordu kendime karşı.Hala çekindiğim birşeyler vardı,elbetteki yeni gelmiştin,yorgundun,uyumaya ihtiyacın vardı,bi süre rahat kalmalıydın;fakat tüm bunların hiçbiri değil gibi geliyordu aramama gerekçem olarak.Bu tamamen,benle doğmuş ve benle de ölecek olan,benle ilgili bir problemdi hala varlığını çok hissettiğim.Sonra görüştük senle,uzaktan resmen geliyordun aynı yürüyüşünle,saçların uzamıştı,kestirmemiştin söylediğin gibi ve çok yakışmıştı,hafif tebessümünle birlikte daha da yaklaştın ve sarıldık sonra.Aslında o an neler hissettiğimi hatırlamıyorum bile,muhtemelen karmakarışıklığın getirdiği birşey fakat bir an hiç gitmemişsin gibi hissettiğimi hatırlıyorum.Ne kadar özlediğim tartışılamaz ama bir yandan sanki hiç gitmemişsin hissi de can buldu bende. Oturduk sonra bir yerde,elinde fotoğraf makinen,çok sayıdaki resimleri taradık bir bir içlerinde hikayeleri ve yorumlarıyla birlikte,zevle dinlediğim bir hikaye gibi açmıştım kulaklarımı ama arada kopmuyor değildim,durumu yokladığımın farkına varıyordum zaman zaman;ne yani yanımda mıydın falan..:)Aramızda varolan bir resmiyet hali,uzun bir ayrılık süresine rağmen varlığını hala koruyordu,öyle hissediyordum,gitmeden önce de zaten hep varolmuş olan mesafenin devamı olsa gerekti,ama söylemek istediklerimin gene bende kalakalma durumunun farkına varmam sinirimi de bozmuyor değildi,belli etmemeye çalışıyordum.Ne olacaktı ki;zaten, bu ilişkiye daha çokistekli tarafın ben olduğumun sen tarafından da biliniyor olması benim söylemek istediklerimi daha çekinmeden söylememe vesile olabilirdi belki ama beni birşeyler tutuyordu hep,tutuyor hep. O güne dair hatırladığım bir şey de,sende yerleşmiş sayılan bir özellik olan sorgulayıcı tarafına belki de ilk kez şahit olmamdı:)Bir gerginlik anı hatırlıyorum o güne dair,henüz zaten kafamda oturmamış saçma sapan kariyer planlarımdan bahsetmenin sırasıydı sanki,gene toparlayamadığım cümleleriml e birşeyler anlatmaya çalıştım sana,sen de sordukça sordun ama nefes almadan sanki,ses tonun ve mimiklerin rahatsız etmişti beni,çok fazla gerildiğimi hissettim.O gün sana dair öğrendiğim şeylerden biriydi:)Sonra günler geçti,okul açıldı,seninle kalabalık arkadaş ortamları ve okul gerdi beni.Aslında kalabalıklarda her dafasında dikketimin daha da dağılarak birşeylere,kimselere odaklanamayışım senle birlikte yön değiştirmişti senle birlikte bende,artık her nerde olursak olalım,ne kadar kalabalık olursak olalım tek birşey vardı gözümün önünde o kadar insan içinde,sen!Kendime resmen şaşıyordum,özellikle ilk zamanlar.Bu kadarını sana söylememiş olsam gerek ama birşekilde açmaya çalıştım,bugüne kadar da hep ben açtım neyi açtığımı da bilmeyerek,muallaklar içinde boğdum seni,saatlerce konuştuk,sen gene çözümler bulmaya çalıştın tabiiki benim de istekli olduğum bulmaya; anlaştık sonra,kapattık konuları tek tek.Günler,aylar geçiverdi gene,ama aramızda birbirimizde olan eksiklikleri ya da ner neyse onlar;tamamlayamadık bir türlü,birşeyler hep eksik kaldı,2 adım atarken bir adım geri gelebiliyorduk çok rahat,nedeni de bakıldığında ben gözüküyordum,eminim. Aslında şu daha doğru olabilir ki,biz iki zıt kutuptuk bence.Ya da birbirimizin o kadar aynısıydık ki birşeylerin farklı olabilmesi için bir tarafın da duruma rahatça müdahele edip dengeleyebilmesi için farklı olması gerekiyordu.Evet,bence biz aynıydık,iki inatçı,zıt,idare edilmesi zor bir çift. Hal böyle olunca da,birşeylerden,kendinden taviz vermeye dünden razı bir tarafın yokluğu,bizi aynı sularda sürüklemeye yetti,yetiyor…Aslında kabul etmek gerekir ki,şöyle bir baktığımda ve kıyaslama yaptığımda,daha çok ben istifimi bozmamaya kararlı vaziyette bile olabiirim ki senin de böyle düşünüyor olman büyük ihtimal.Korkar gibi attığım adımların cesaretleneceği bir an,gün,yıl,birşeyler olacak mı bilmiyorum ama şu anda bildiğim bunun farkında olduğum ve böle devam ediyor olması.Aslında hiç böyle bilmezdim kendimi,kafamı kurcalayan en ufak bir şey olduğunda zaten ben elimde olmaksızın açılıverirdim gibi geliyordu ama sana yapamadım bunu,belki de söylenecek birşey olmaması bunda etkendi bilmiyorum,tüm bu olması gereken açılımların yerini de suskunlarım alıverdi çoğu zaman.Sustum,sustukça büyüttüm:)Bir çocuk gibi aynı,büyüdüğüm de söylenemez henüz zaten.Sen de büyümüş müydün yoksa benden de mi çocuktun aslında çok çözememiştim, hala da çözmüş değilim,ama burdan sana bir mesaj vereyim;eğer büyümüşsen benden daha çok,beni de büyütür müsün?Buna gücün varsa tabi,bunun ne demek olduğunu biliyor musun peki? Bir çocuğu büyüttüğünü düşün,o her ağladığında nasıl anında müdahele ederek görmezden gelemezsen,işte aynı o duyarlılıkla şevkat duyman gerekecek bana.Ya da ağlayacağımı sezdiğinde gelip masal anlatman falan…Muhtemelen gülüyor olabilirsin şimdi ama öylesine içten ve ara vermeksizin yazıyorum ki tüm bunları… Ben sana şevkat duyamıyorum çünkü,duysam da bunu kendi kendime yapmaktan ileri gitmiyor durum,ne bileyim,kötü olduğunda ya da moralin bozukken sana iyi gelemiyorum,belki de bir zamanlar beklediğin ve artık beklediğini de sanmadığım samimiyet ve sıcaklık duygusunu sana veremiyorum,bunu kendimde görüyorum.Halbuki gözlerin aslında öyle buğulu ve sanki içinde öyle yaşanmışlıklar var ki,hepsini ustalıkla şimdiki zamanına yaymamaya çalışma olgunluğu ve bilinci içerisidesin sanki aynı zamanda,yıllarının sana getirdiği olgunluk yetisini hayatını artıya çevirebilecek yönlerde kullanmaya da bayılıyorsun sanki,yaşadıklarının,zamanının artık geride kaldığının öylesine bilincindesin,bir o kadar da onlardan şimdi yararlanma heveslisi,hem geçmişini kendinle bütünleştirerek kaşlarını çatma hakkını kendinde buluyorsun,hem de bir o kadar onlarla bütünleşmeyerek şimdiki hayatına çok daha farklı yön vermeye çalışıyorsun,yani sen kendinle çelişiyorsun;gözlerindeki buğu da bu durumu her zaman idare edemediğini gösteriyor gibi biraz.Belki de tam bu noktada asıl aradığın,olmasını istediğin bi çift şevkatli göze ihtiyaç duyuyor olabilirsin,aslında benim gibi herşeyi içinde yaşayan sen de,gene aynı benim gibi birşeylerin dile getirmeden sezilmesini ve ona göre yaklaşılmasını isteyebilirsin.Bilmiyorum.Bu arada geçmişine büyük cesaretle birsürü şey yükleyen ben,her işi ailesi tarafından halledilip sorumluluk sahibi olamamış,şımartılmış,pohpohlanmış,işte öyle böyle büyüyen bi çocuk profili çizmiyorumdur umarım sende,hiçbirşey göründüğü gibi değildir. ”Vay be ben neymişim” dedin mi okurken ya da yalnızsan eğer yüzündeki şaşkın ve aynı zamanda buğulu ifadeylemi okuyorsun bunları bilmiyorum ama,bu kadar açık cümlelerimden sonra nerelerde bana katılıp katılmayacağını merak etmiyor değilim.Çok zor bir görev seni bekliyor gene,zavallı sen:( Aslında bu yazıyı diğerlerinden farklı olarak bir cevap beklentisi içinde yazmadım,ben sadece kendimi ifade etmek istedim!!!Benim gibi bu şekilde iletişim kurmaktan zevk alan biri olsaydın eğer,yazma yeteneğinin olmadığı bahanesine en başta kendini inandırmasaydın mesela,yazı yazmak sana fazlaca romantik gelmeseydi ya da ne bileyim daha erkek işi gelseydi(:p),belki de benden çok daha önce sen bana yazardın.Kafana taktığın birşeylerin olmadığına ya da duygusal olmadığına inanmıyorum çünkü,ki duygusal olmadığını da zaten iddia etmiş değilsin,şimdi deme ben sana öncesinde demiştim diye:) İşte dediğim gibi, bence bizi birbirimizden ayıran sayılı şeylerden bir tanesi arada bana böle yazma hevesi geliyor olması. Muhtemelen karşına geçtiğimde ya da zaman ilerlediğinde,aynı kalan sen e karşılık gene aynı ben olacağım karşında.Olmaması gerekiyor,olmamasını istiyorum ama olmamı gerektiren eksik birşeyler var,nedeni ne hiç bilmiyorum.Şöyle bir baktım da epey bir yazmışım,maşallah bana,ve şimdi baştan yollamakta kararlı olduğum bu yazıyı şimdi nası yollayacağımı düşünüyorum,çok çekiniyorum,gerçek anlamda”gene mi yazdın” diyeceğini ya da bu yazıyı çok sıkılarak isteksizce okuyacağını düşünmüyorum ama gene de çok çekiniyorum. Sadece önüne geldiğinde duyarlılık göstererek sürekli yazdıklarımı okuyan sen e,okuyacak bir yeni şey daha eklendi işte. Aslında yazmadığım,daha güzel ifade edemediim o kadar çok şey var ki…Şu kadar ayda içime çok şey sığdırmış olsam gerek…Uff sıkıntı bastı beni şimdiden,sen bunu okuduktan sonra muhtemelen bi bir hafta seni görmek,sesini duymak istemeyebilirim… Neyse,yeterince parmak egzersizinden sonra yazımı sonlandırabilirim… Bu,dediğim gibi kesinlikle cevap beklentili,bir dert yanma yazısı değil; seninle ilk sevgililer gününde tarafımca çok daha anlamlı olacağını düşündüğüm bir İÇ BEN dir.Eğer bana böyle bir hediye vermiş olsaydın,yerine hiç ama hiçbirşey koyamazdım.Seni Seviyorum.Neden diye sorarsan eğer, gözümün önüne buğulu gözlerin gelir… Sevgililer günün kutlu olsun bitanem…Sevgi ve en önem verdiğim,sevginin kaynağı SAYGI dolu güzel günler dileğiyle…