arapça ya da farsça, “ikinci” demek “saniye”.. “salise” de üçüncü.. “dakika”dan emin değilim… bir de ufakken saniye abla vardı, anlamını bilmiyordum ve çok komik geliyordu.. kadını düşündükçe yelkovanın akrebi kovaladığı bir çizgi film geliyordu aklıma ve kadın hep arada koşturan bir karakterdi ufak hayal gücümde..———————-genel-geçer kurallardan olarak giriş-gelişme-sonuç şeklinde yazı yazmak genelde iyi sonuç veriyor. bu, günlükte de böyle. ve ilk sanal günlüğüm de değil bu. yazmak istemeyip de yazmak zorunda hissettiğinde yazdıkların, yazmak istediğinde yazdıklarının arasında okunduğunda komik kalıyor, güdükleşiyor. bu da yazmak zorunda hissettiğim anlardan biri.hayatım o kadar hareketli ki şu anda, tüm iç huzurumu dinginlikten alan biri olarak bana çok garip geliyor “hareket”e alışmak zorunda olmak. rutin dediğimiz çarka kendini kaptırmak, otomatik pilota bağlanmak belki bu garip yolumuzda. rotayı da bilmemekse en garibi. bu kadar çok “garip” demek, “yaban ellerde gurbetlik kalmak”tan mı geliyor acaba? yok, “yenilmedim sana istanbul, yenilmeyeceğim” edebiyatı yapacak değilim. ama sadece aklıma gelenleri yazıyorum sanırım.yazmak da tuvalete gitmekle aynı prensipte rahatlatıyor insanı bazen. tek farkı ilerde “çıkarttıklarınız”a bakmak isterseniz, tercih edeceğiniz muhtemelen yazdıklarınız olacaktır.maddi sıkıntılara o kadar alıştım ki bu aralar! eskiden gözümü çok korkutan borçlar, -artık ödeme gücüm daha fazla olduğundan mıdır nedir- o kadar koymuyor zinhar. bir kaç küçük ay içinde rahatlama görünüyor falımda.”tutunamayanlar”dan bahseder tüm oğuz atay’cılar. bir ben okuyamamışım gibi geliyor koca kitabı. zihnimi kurcalayan bir tutunamama fobisi zaten var, yıllar yılı beslediğim şu kentte (bkz: yabancılık psikolojisi). ama “köyden-indim-şehire”cilikten çok, “sıkılıyorum kalabalıktan” deyişi benimkisi.hadi suzanna tamarro’culuk oynayayım biraz, her ne kadar adının yazılışı yerine okunuşunu yazdımsa da(evet, yazılışını bilmiyorum). bir hikaye vardı, beni etkiler hep dalga geçtiğim tarzda bir hikaye de olsa. şudur ki, avustralya yerlileri g-string’leriyle ilerlerken çöl içerisinde bir kaç saat yürüme sonrasında mola verirlermiş. bu mola içeriği de yüzünü geldikleri yere doğru çevirip çömelmek şeklindeymiş (evet, tarlasının kenarında çömelip maltepe içen ahmet amca modelinde). suzanna sorar, “ne yapmaktasınız” deyi. yerli der ki, “çok hızlı yürüdük biz ve ruhlarımız geride kaldı. durup onların da yetişmelerini bekliyoruz. sigara?”benim anladığım şu ki, rutin’e kaptırıp herkesin yaşadığı hızda yaşamaya çalıştığımda içimi kaplayan o bir yerlerde bir şey kaçırıyor olmak duygusu, atalarımın -benim bilemediğim kadar- eski bir tarafının avustralyalılı’ğından kaynaklanıyor olsa gerek. peki.—————————–“yazın gelir derlerdi,yazardım;gelmezdin…”