Nereden başlayıp neler anlatacağımı bilmiyorum. Konu “mallık”. Çok sert oldu giriş evet farkındayım. Boktan olduğunu düşündüğüm hasta ruh söyletiyor böyle şeyleri bana. Neden boktan? Bu derin manalı soru ile karşılaşıyorum ilkten. Neden boktan der insan kendine? Böyle pis kokulu, kötü görünümlü bir nesne (nesne?) ile özdeşleştirir kendini? Bilmiyorum! Ama bazı saptamalarım var kendimle ilgili.Buyurun;Cümle içinde kullanımına göre değişen bir durum boktanlık hali. Kimi zaman bıkkın, bezgin bir hali anlatıyor.Kimi zaman içinden çıkılmaz bir durumu. Hepsinden farklı pozisyonlarda karşıma çıkabiliyor benim bu kelime günlük yaşamda. Tabi ki örneklediğim ruh halleri ile de baş gösterebilir. Ama farklılığı fazlaca. Uçaktayız öyle hesap et. Uçak tüm hızıyla düşüyor, insanlar çığlık çığlığa. Tavanlardan maskeler düşüyor, şişme bilmem neler omuz-boyun arasına sıkıştırılmış. Dua edenler, ağlayanlar, yasak olduğu halde cep telefonunu açmaya uğraşanlar (düşüyor?yasak?neyse)… Panik havasını az çok Amerikan filmlerinden biliyoruz.Orada ne düşünüyorum ben? He ne düşünüyorum? Yalandan bir ağlama hali, herkes bağırıyor diye can sıkıntısı (topluluk içinde bağıramama sendromu-yok böyle bir şey-), eğildiğim koltuk arasında başın ilk nereye çarpıp parçalanabileceği ile ilgili çıkarımlar, limit hızın o an ne olduğu. Ve oradan da fizikle ilgili tek kavramın neden limit hız, neden fizikten üst üste üç kez kaldım, oğlum ne süperdi üniversitenin ikinci sınıfı, elemanlar ne yapıyordur şimdi? Ne anladınız buradan? (soru işaretiiii… soru işaretiiii) SADECE ÇIĞLIK ATAMAM! Ben saçmalarım o an. Endişe kaplar içime birine bir şey demeyi unuttuysam. Yapacaklarımdan biri geride kaldıysa gergin olurum. Cenazem bulunamazsa ne yaşar insanlar onu kestirmeye çalışırım. Ben kendime o an ü-zü-le-mem! Diyorum ki bu beni birçok insandan ayırıyor ve bu olmaması gereken bir durum. Boktan yani. Boku salonda ister misiniz? Veya yatağınızın içinde? Gümüşlüğün rafında? Hayır! Kıçınızda bile istemediğiniz bokun durum halini (-ten,-tan) içimde hissederim o an. Maalesef Atlas Okyanusu üzerinde düşmesi muhtemel uçaklara binmedim hiç. Uzun süre de binemeyebilirim. Ancak vaziyetin böyle cereyan edeceğinden de şüphesizim.Evet boktan olmak kişiden kişiye, durumdan duruma, dönemden döneme değişiyor. Birçoğu kabul etmeyebilir insanların ama ben açıkça söylerim, önce kendimden sonra karşımdakinden hiç çekinmem. Yanlışım, yanılışım çok fazladır benim ve genel olarak çıkışları da bu boktan olma durumudur. Boktan ibaret olan beni sevmeyin lütfen tiksiniyorsanız. Tiksineceğiniz bir şey daha yazayım bu satırlara. O bok dediğiniz şey; vücuttan ilk çıktığı anda yüksek miktarda besin değeri taşır ve şu anda size 99 yılının kara gecelerinden birini aşağılardan, en alttan anlatanlar o besinlerle karşınızdalar. Feci? İronik? İğrenç? Kabul ediyorum evet boktan olmayı.Mallıktı konu asıl neden malım ben? Mal ne demek önce ona karar verelim. Alınıp satılan, ticari amaçlı kullanılan, sahip olma fikrinin nesnesi olan her şey. Lütfen buraya dikkat! Bu tanımı hiçbir yerde bulamazsınız. Sadece satılıp alınması gerekmez, sahip olma fikrine konu olsa bile bir şey maldır. Tamam burada hemfikirizdir sanırım. Asıl konu argodaki kullanımı ile mal! Yani Anadolu’da yaygın olarak büyükbaş hayvanlara verilen ad. Mal! İneğidir, öküzüdür, mandasıdır, boğasıdır. Bunlara mal der Anadolu insanı. Keçiye, kuzuya, koyuna, tekeye yapmaz aynı tanımlamayı çünkü asıl getiri büyükbaşlardandır. Maldırlar o yüzden. Bir insana direk olarak “Öküz herif” diyemezseniz (direk olara öküz niye denir birine?) mal deme ihtimaliniz vardır. Mal! Sonrası toparlanabilir çünkü. Mal her yere çekilir cümle içinde bir çuval anlama gelir. Öküz öyle değil. Bir öküz vardır o da yer sıçar. Tamam buraya kadar yine. Peki benim mallığım nereden geliyor? Çok derin olduğunu düşünmediğiniz bir dizi saflıklar zincirinin uzantısı benim mal olma hadisem. Nedir?Öncelikle bir büyükbaş ne yer? (bok değil) Otçul olarak ot türevleri. Nedir bunlar? Çimenler, ıspanaklar, marullar, eğrelti otları, fesleğenler (sonuncudan emin değilim). Yiyorlar bildiğiniz. Bu mahluklara bir tutam otu uzatın yemeye başlasınlar. Sonra otla birlikte çok da önemli olmayan bir yöne doğru ilerleyin. Ne olacak? Kolayca tahmin ettiniz; büyükbaş sizi takip edecek. Soru? Yok! Ot hareket eder mi? Yok! Nereye gidiyoruz? Yok! Onun ilgilendiği sadece yemek. Yaşamının tek kaynağı olan yeme aktivitesini sürdürmek. Nitekim eğlenmek, mutlu olmak, kariyer yapmak, aile sahibi olmak gibi öncelikleri hiç olmaz bir büyükbaşın. Bu söylediklerimiz insanda olur. Evet burada “mallar”la bağlanıyoruz biz birden bire. Nedir? Böyle önceliklerim vardır ama ben sadece ağzıma burnuma sürtünen bir iki parça marulun peşine giderim. Mallığım buradan gelir. Ha o zaman rahatça ne denir? Sana müstehak B.D. Çek hayatının sonuna kadar. Bir yer atlanmaktadır ama. Neresidir bu yer? Büyükbaş ne için gitmektedir marulun, otun peşine? Yemek! Yemek yemenin gayesi nedir? Yaşamak. Mallığım buradan gelir. Yaşamımı adamışımdır hep önüme sunulan bir parça güzelliğe ama eğlenceli kısım bittiğinde otu tutan el sapları suratıma fırlatıp arkasını dönüp gitmiştir. Çünkü bir büyükbaşı kedi veya köpek gibi sevemezsiniz. Kaba hareketleri sevimsizdir, göze hoş görünmez hiç. Derisine dokunmak zor ve ürkütücü gelebilir. Arada bir mesafe korunur, daha ileri gidilmez. Büyükbaşa yaklaşılmaz! Evet eğlenceli olabilir civarımda olmak. Bir yere kadar ama biter eğlence ürkütücü bir hal alır. Çünkü eğlenmeyi bırakır ciddileşirim. Hayat hafife alınmaz der gerçekleri idrak ve idare için çalışmanın gerekliliğini savunurum. Zamanın doğru planlanıp heyecanın dizginlenmesi ihtiyacından dem vururum. Büyükbaş sever bunu “ilgi azalması” olarak yorumlar ilgili kişiyse. Değilse mallık! Çünkü dünya dışı, zaman gerisi isteklere yelken açabilirim onların uçsuz bucaksız dimağlarında. Kapsamları haricine çıktığımda onaylamak yerine veya kapsamları sınırlarında oynama yapmak yerine mallığımdan dem vurup boktanlığımı gösterime sunuyorlar tüm mecralarında. Hiçbir zaman demedim halbuki bu büyükbaş severlere; genişlettiğiniz kapsamlarınızda illa beni onaylayın diye. Bir dalıp çıkabilirler ve “sığ” sularına geri dönebilirlerdi cep telefonu mesajları ile kapsam dışı olduklarını belli etmek yerine. 160 karakterde bunu başarabilmeleri de ayrıca bir meziyetleriydi, hayranlığımı belirtmeden geçemedim. Mallığımı anlatırken insanlara, işin “eğlenceli” kısmından bahsederken; hayran gözlerle aslında herkeste olan ama tek iyi özelliğim olduğunu düşündükleri, gönül almak için kullandıkları güzel gözlerime bakarken kullanırlar aynı cümleleri olması gereken budur diye. Onay mercii olduklarını hissedip onaylarlar derler ki; budur! İyi, devamı? Devamı yoktur; çünkü onlar da devamını getirebilecek yetiye sahip değildirler. Bunu açıkça itiraf edemedikleri için büyükbaştan alacaklarını alır yollarına devam ederler. Böyle bir mala ihtiyaçlarını ifşa etmek ayıp gelir onlara toplum içinde yakışık almaz çünkü. Büyükbaşlar ilkeldirler, marulla ilgilenirler sadece. Yaşamaktır gayeleri.Mallık ve boktan olma durumu. Aslında bir iki örnekle anlatınca süper geliyor. Sonradan su koyuveriyorsunuz. İşinize gelmiyor. İşiniz bana gelmiyor çünkü. Yaşamlarınızın parlaklığına, şaşasına, yüce emellerine, yakıştıramıyorsunuz. Mesleği, zevkleri, ruh hali, hayalleri… Hepsi birlikteyken bir şey ifade etmiyor çünkü bir a4 kağıdına döktüğünüzde gözünüze müthiş gelen bir sürü özellik boktanlığın ve mallığın altında eziliveriyor. Kısmi bir felç sahibi olmak arzusunda gibi davranmayayım çünkü bu husus sinirlerimi geriyor. Gülüyorum içimden. Neden? Bunu söylediğimde acıyacağınızı düşündüğümü düşünüyorsunuz. Asıl bu halinize acıyorum ben. Boktanlığın ve mallığın kötü bir şey olduğunu düşünüyorsunuz. Asıl bu halinize acıyorum ben. Boka iğrenç, mala eğlenceli ama gereksiz gözüyle bakıyorsunuz. Asıl bu halinize acıyorum ben. 160 karaktere sığdırabildiğiniz -çoğu zaman daha azıyla da idare edebildiğiniz- ruh tahlillerinize ve ahkamlarınıza…Ne yapacağım şimdi? Kapatıp gideceğim bu yazıyı hiçbiriniz okuyamayacak. Ne günlüğümü bilen var ne duyan, ne de ilgilenen. Vasıta etmesini istediğim şeye hiçbir zaman hizmet edemeyecek satırlar bunlar. Ne düşünüyorum? Aranızdan biri bir gün tamamen tesadüf eseri rastlayacak bu yazıya ve idrak yollarındaki açılmanın ciddi etkileriyle “Amanın!” deyiverecek. Ha şimdi gülümsediniz biliyorum. Hiçbir sıkıntısı olmadığını ima eden bu adam neden milletin ahlanmasını vahlanmasını önemsiyor diye. Bilmiyorum. Kimseden özür beklemiyorum, kinci de değilim ama yaptığınızı da anlayın istiyorum. Haksızlığa dayanamıyorum sanırım. (aman sende!)Evet. Bu kadar aslında. Karnım acıktı. Hiç bilmeden gidiyorum yoluma ama inanın. Ne yiyeceğimden tutun da, akşam nerede olacağıma kadar en basit şeyleri dahi bilmiyorum bu aralar. Siz sıcak evlerinizde ahkam kesmeye devam edin;”Ayy! Bu ne be kötü kötü! Bir kendine gel”