Web 2.0 dedik bağrımıza bastık; rss‘ler, etiketler kullandık. Google’la iyi geçinmeye çalıştık, arandık, arandıkça daha sık tarandık. Ama eski şehirlerimize özlem duyduğumuz gibi, eski internet alışkanlıklarımıza da özlem duyar olduk. Bundan yıllar önce, Google açılış sayfamız değilken, internete ilk girdiğimiz anda boş beyaz bir sayfayla karşılaşırdık. O zamanlar ”sık kullanılanlar” menümüz ordövr yani daha güzel telafuzuyla, yemekaltı tabağımızdı. Biz de tabaktan önce sigara böreğini sonra da diğerlerini sırayla yer, kendimizi sıcak olan yemeklere saklardık. Hangisini daha çok özlediğime, sabahın bu saatinde acıktığımdandır belki de, karar veremedim: yemek tabağım mı “sık kullanılanlar“ım mı?İnternet nereye gidiyor dedim, tüm alışkanlıklarımı sorguladım. İnternete giriş amacımız sitelerdi, şimdi sadece aracı oldular. Önünde sonunda yine geldiğim yer “sık kullanılanlar” menümdü. Ama maalesef gördüm ki, “sık kullanılanlar“ menümü yurt dışından ithal ettiğimiz açık büfe alışkanlığımızdaki gibi, gereksiz doldurmuşum.Bugün tüm insanlığın bu “açık büfe” mantığına isyan ediyorum. Bir şeyler yapmalıyım derken aklıma “doyabileceğimiz kadar sık kullanmak-sık kullanılmak” geliyor. Bizler alışkanlıklarından kolay vazgeçemeyen insanlarız… Doyacağınız kadar “sık kullanmayı” öneriyorum…