Rabıta ile ilgili ilkine burada yer verdiğim yazının devamına yer veriyorum.

Kaplan, emekliye ayrıldıktan sonra kendi deyişine göre Er-bakan’ın isteği üzerine- Almanya’ya gitmiş ve orada “Milli Görüşçü” diye adlandırılan grupla birlikte çalışmaya başlamış. Hicret dergisinde de yazılar yazan Kaplan ile Milli Görüşçülerin yolları 1983 yılında iyice ayrılmış.Bu arada Kaplan Hoca, iran’a da gitmiş. Ne olmuşsa orada olmuş. iran hükümeti, iran ‘daki yılbaşı mevsiminde Hoca’yıiran’a çağırmış: Yılda bir iran ‘da “cuma namazıarı toplantısı” olurmuş. iran hükümeti, “islam devrimini yaymak için her ülkeden din adamlarını iran’a çağırıp bu imamları ağırlarmış.”Tabii iran hükümeti yetkilileri ile bu din adamları arasında siyasal görüşmeler de yapılırmış.Hoca iran’a gittikten sonra Milli Görüş saflarından ayrılmış ve “Tebliğei” olmuş.Neymiş “tebliğ” yolu?Tebliğ, islam dininin peygamberler tarafından insanlığa ulaştırılması demekmiş. Muhammed nasıl tebliğ yoluyla ortaya çıkmışsa, Hoca da işte böyle tebliğ yoluyla devleti ele geçirecekmiş. Parti yoluyla devleti ele geçirmenin olanağı yokmuş; yokmuş çünkü demokratik sistem Siyonizm’in oyunuymuş.Hizbullah, yani Allah partisi. Hizbüşşeytan, yani şeytan partisi. Bunlardan başka parti de olamazmış. Diyanet işleri Başkan Yardımcılığı’na kadar yükselen ve Adana’da 15 yıl müftülük yapan Kaplan, iran’a gidip geldikten sonra Kur’an’da yalnızca iki partinin yer aldığını anlayabilmiş.Humeyni, iran Şah ‘ını nasıl “tebliğ yoluyla” yıkmışsa. Cemalettin Hoca da laik devleti öyle yıkacak .”Tebliğ” hangi yolla olacakmış? Şöyle olacakmış:”Meşru bir vasıta ile tebliğ caizdir. Malum olduğu üzere günümüz dünyasında tebliğ yapmak düne nazaran daha kolaydır. Dün, sadece sözle veya yazı ile tebliğ yapılırken bugün bu vasıtalara kasetler, video kasetler, tirajları yüksek mecmua ve gazeteler, radyo ve televizyonlar ilave edilmiştir. Bunların içerisinde radyo ve televizyondan istifade edecek durumda değiliz. Bu imkanlar henüz mevcut değildir. Ne var ki, diğerlerinden azami derecede istifade etmek elimizdedir. Hele kasetler… Külfeti az, taşınması ve uzaklara götürülmesi kolaydır ve masrafı azdır.Camiye gelirken veya konferans yerine giderken elinde teybi; cebinde bandı bulunmalıdır. Bazen olur ki konuşmalarda zuhurat olur, böyle konuşmaları mutlaka zapt etmek lazım. Feyz ve bereketi vardır. Evde, ev sohbetlerinde, yolculuk esnasında bunları dinlemek mümkün olduğu gibi, uzaklara götürmek ve göndermek de mümkündür. Bakarsınız bir kaset konuşması kişinin veya kişilerin hidayetine vesile olur.O halde her Müslüman ve bilhassa demeklerimizin asıl vazifelerinden biri de budur. Yani kaset çalışmasıdır. Video kasetlerine de ehemmiyet vermemiz lazım. Ondan da, o nimetten de istifade etmeliyiz. Bunlar Rabbimizin birer lütuf ve nimetidir.”Kaplan Hoca, bir kitabında “Resim yapmanın islam’a aykırı” olduğunu söylüyor. Ancak, video ve kasetleri de “Rabbin lütfu ve nimeti” sayıyor.Milli Görüş yanlıları ile yolları 1983 yılının Ağustos ayında artık iyice ayrılıyor. Köln’deki Barbaros Camii’nde i 3 Ağustos1983 günü Cemalettin Kaplan yanlıları “Devlete gidiş yolu parti mi, tebliğ mi?” başlıkçı bir bildiri dağıtmak istiyorlar. Bu bildiride islam’da parti fikrinin olmadığı görüşü savunuluyor. Bu bildirinin dağıtılması sırasında camide olaylar çıkı-yor. Milli Görüş yanlıları bildirinin dağıtılmasına engeloluyorlar. Daha sonra Hoca bu bildiriyi çoğaltıp bir kitapçık ha-line getiriyor. Alın bu bildiriden bir parça:”Particilikte kayda değer dövülme var mı? Sürülme var mı? Eee kimsenin bum u kanamayacak. kimse evinden ve yurdundan sürülmeyecek. hapse atılmayacak. buna rağmen herkes mücahit kesilecek de dört beş senede bir sandık başına gidip oy pusulasını sandığa atacak ve sandıktan Çıkıp islamın devletinin başına gelecek. Öyle mi? Nerede bu bolluk! Bu sünnetullaha aykırıdır”Barbaros Camii’ndeki bu olaydan sonra Kaplan Hoca ‘Tebliğ yolunu iyice açmaya” karar veriyor. Kitaplar, kasetler, video bantlar birdenbire çoğalıyor.Tabii bir de örgüt kurmak gerel:iyor. Ve Cemalettin Kaplan 1985 yılında “islami Cemiyet ve Cemaatler Birliğini kuruyor. Amaç islam devleti… Hem örgütü kuruyor, hem de 35 tane kitap okuyup islam anayasasını kaleme alıyor. islam anayasası hemen birkaç yabancı dile çevrilip dağıtılıyor.Kasetler için çok yoğun bir çalışma başlıyor. iran’da imamların verdikleri vaazlar video banta çekilip Köln’e gönderiliyor, Köln’de Türkçe’ye çevrilip Türkiye’ye sokuluyor. Bunlar, iranlı hocaların vaazları. Bir de Cemalettin Kaplan’ın camiierde, derneklerde yaptığı konuşmalar var. Bunlar da islam Cemaatleri ve Cemiyetleri Birliği üyelerince video bantaçekilip Türkiye’ye sokuluyor.Bunların paraları nerelerden mi geliyor? Cemaatten! Cemaat Hoca’nın bankalardaki kişisel hesabına para yatırıyor. Bu paralar da “islam devleti kurma çalışmaları için” kullanılıyor. Hoca’nın açıklaması böyle. Cemalettin Kaplan yanlıları ile Milli Görüş Teşkilatı arasında büyük bir iç kavga başlıyor. Milli Görüş yanlıları Kaplan’ın “CIA tarafından kullanıldığı kuşkusunu” taşıyorlar.Cemalettin Kaplan, “parti yoluyla devleti ele geçirmenin sünnete aykırı olduğu” düşüncesini savunuyor. Milli Görüş yanlıları ise Türkiye’deki RP’yi destekliyorlar. Bu noktada tam bir yol ayrımı ortaya çıkıyor.”Gayemiz Allah, liderimiz Hz. Muhammed, anayasamız Kur’an. kanunlarımız şeriat yolumuz cihaddır. Bu yolda ya şehid olacağız, ya gazi.”Cemalettin Kaplan’ın hemen hemen her konuşma ve yazısında bu görüşler yer alıyor. Yani “ya rejimden yana olacaksınız veya rejime karşı.””Bu itibarıadır ki, islam beldeleri yeniden fethe muhtaçtır. Şam fethe muhtaçtır, istanbul fethe muhtaçtır, Kudüs fethe muhtaçtır. Ve nihayet kalp mesabesinde olan bu beldelere bağlı diğer bütün şehir ve kasabalar fethe muhtaçtır.O halde, ilk devirlerde olduğu gibi bir fetih ordusuna ihtiyaç vardır. Öyle bir ordu ki, kurmay ve erleri, can korkusu ve mal sevgisini gönüllerinden atmış, yerlerini imandan kaynaklanan secaat ve cesaretle, cihad ruhundan co şan vecd ve heyecanla, ufukta beliren zafer ve şehit olma aşkıyla doldurmuşlardır. işte fetih ordusunun alamet-i farikası bu! ilgisi ve belgesi bu!.. Erkek-kadın, yediden yetmişe her hakiki Müslüman, bu ordunun tabii eri ve Allah askeridir. Bu orduya katılmayanları veya geri kalanları kurt yer.Allah Resulü’nün hadisinde de yer alan bu ordu, Rablarının nusreti ve inayeti ile her türlü engelleri aşacak. başta Mescid-i Aksa olmak üzere bütün belde ve mescidleri yeniden fethedecek, Kur’an’ı anayasa, şeriat-i garrayı kanun, devleti islam yapacaktır.”Kaplan, 1983 yılı Ağustos ayından sonra kitaplar yayımlıyor, konuşmalar yapıyor ve dergi çıkartıyor. Bundan önce de 1983 Ağustos’undan önce de islam anayasası hazırlıyor.Eski Adana Müftüsü ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Cemalettin Kaplan, artık “Kaplan” soyadını pek kullanmıyor. Kaplan soyadı yerine “Hocaoğlu” soyadını kullanıyor. Ve cemaate de soyadlarını değiştirmesi önerisinde bulunuyor. Diyor ki, “Biz insan soyundan geldik. Hayvan soyundan mı geldik ki öyle Aslan, Kaplan gibi soyadları alalım.”Yıllarca müftülük yapmış, Diyanet işleri Başkanlığı’nda müfettişlik, özlük işleri müdürlüğü ve başkan yardımcılığı gibi görevlerde bulunmuş olan Kaplan, bugünkü siyasal görevi ile bağdaşan şu görüşleri ileri sürüyor:”Dünyayı feshada üç put vardır. Bunlar Firavun, Karun ve Bel’am’dır. Bunlardan birincisi diktatör, ikincisi kapitalist, üçüncüsü ise bunların destekçisidir.Başka bir ifadeyle birinci siyasi iktidarını, ikinci mal varlığını basamak yaparak kendilerini put ilan etmişlerdir. Üçüncüsü de dini kisveye bürünerek bu iki putun düzenlerinin bekçiliğini yapmıştır.”Peki kimmiş bunlar? Kimmiş bu Firavunlar, Karunlar, Bel’amlar? Bunları da yine eski Adana Müftüsü’nden öğrenelim.”Firavun, siyasi iktidarını ve devlet güçlerini arkasına alarak emniyet kuvvetlerini seferber ederek, kendisini put ilan eder ve ben sizin en yüce rabbinizim diyecek kadar kafirleşir. Kendisinden başka ilah tanımaz, fikir hürriyeti diye bir şey kabul etmez, ortalığı kasar kavurur. Karşı gelenleri asar ve keser. Fakat bütün bunlara rağmen kendilerini destekleyen muabbirler, kahinler ve sözüm ona din bilginleri bulur. işte bu Bel’amlar sayesinde faşist ve terörist düzenlerini sürdürür.”Firavun buymuş. Ya Karun? Karun da şuymuş:”Fesatçılardan biri de Karun’dur. Firavunu azdıran, siyasi iktidarı ve saltanatı olduğu gibi Karun’u da azdıran, serveti ve para saltanatıdır. Karun, kendini beğenmiş, Allah ve Peygamber’e kafa tutmuştu. Şımardıkça şımardı, fakir fukaraya bakmadı ve onlara iyilikte bulunmadı, kibirlendi, putlaştı ve azgınlardan oldu.”Firavun ve Karun’u tanıdık Ya Bel’am kimmiş, ne yaparmış, ve günümüzün Bel’amları kimlermiş?”Bel’am bu iki putu desteklemiş ve onların davullarını çalmıştır. Onların düzen ve iktidarının bekçiliğini yapmış, birinin siyasi iktidarından korkarak, diğerinin mal varlığına tamah ederek onlara kul köle olmuştur.”Cemalettin Kaplan Firavun, Karun ve Bel’amı tanımladıktan sonra geliyor bu işin yorumuna: Yorumu şöyle:”işte üç put!..”Her Müslüman bilmeli ki bunların üçü de tarihin yalnız belli devirlerinde yaşamış, belli şahıslardan ibaret değildir. Her devrede ve her zaman kendilerine rastlanan üç küfür zihniyetini temsil etmektedir.Şöyle ki :Firavun siyasi iktidarla ve devlet gücüne dayanarak şeriatı kaldırıp yerine put kanunları getiren, Karun ise islam’ın iktisadi sistemini değiştirip, kapitalizm ve komünizm gibi iki küfür ve kafır sistemini getirip, dünyayı ekmek kavgasına sürükleyen, insanı boğazına kul-köle yapan zihniyetlerdir. Ve bu zihniyetieri temsil etmektedirler.Bel’am’a gelince: Bel’am, bu iki kafır zihniyeti ve dinsiz düzenleri ve sistemleri destekleyen, dolayısıyla dinini dünyaya satan bilim adamlarını ve saray mollalarını temsil etmektedir.”Peki Firavun mu zararlı, Karun mu? Yoksa Bel’am mı? Hangisinin zararı daha çok? Hocaya göre en zararlısı Bel’amlar. Niçin mi?”Bu üç put içerisinde en şerlisi ve en zararlısı ise Bel’am gibi sözüm ona hocalardır. Halbuki Kur’an, hocaları (Müstahfazlar) diye vasıflandırmaktadır. Yani, hocaların sıfat ve vazifeleri dini korumak, islam’ın bekçiliğini yapmak, şeriatın muhafazasını yapmaktır. Şeriatı baş tacı yapacaklar, malları ve canları pahasına da olsa bunu muhafaza edeceklerdir. Fakat, maalesef zaman zaman Bel’am tipi hocalar çıkmış, dinin yıkılmasına, şeriatın kaldırılmasına çalışan Firavunlara ve Karunlara yardım etmişlerdir. Şeriatı müdafaa eden ulemanın yanında yer alacakları yerde, şeriatı kaldırıp, küfür ve kafır düzenleri getirenlerin yanlarında yer almışlardır(devam edecek)sevgilerimle”sevgisiz ve sinemasız kalmayın”