Ben olduğum şeyi ister, benim istediklerimi istemezler. Bilgi başlarının tepesindedir, oysa başlarının içinde olduğunu iddia ederler. Yine de, engin bir simya bilgileri olduğu doğrudur, konuşma baloncuklarının suratınıza çarpıp patlamamasına dikkat etmeli, en tatlı sözlerden büyük bir özenle zehir hazırlarlar birbirlerine.

Onlar ki, bataklıklarda uçuşan iğrenç sivrisinekler gibidir. Sulu bir av bulduklarında, kanatlarını unutup sonuna kadar üzerine yapışmaktır amaçları. Sivrisineklerden farkları, yeniden uçmaktan korkmalarıdır, en fazla, ürktüklerinde avın tepesinde uçuşmaya devam ederler ki, yeniden konabilsinler fırsat bulunca aynı yere.

Küçük deyişleri, küçük kurnazlıklarıyla, un çuvallarının efendisidirler. Dokunacak olsanız, kalın bir toz bulutu kaldırır, ciğerlerinizi dumana boğarlar. Yine de diyeceklerdir ki, “ bu toz, bereketli tarlaların altın renkli başaklarından gelir !!”

Güneşin kızdırdığı arenalarda kendileriyle boğuşmaktansa, gölgede oturup seyretmeyi, yeğlerler, çünkü zavallı bilinçleri, kazanan olsa bile, kaybedecek olan da kendisidir der. Onlar kendilerini tek birey hissede dursun, meydandan tribünlere bakıldığında, hareket eden, inleyip, böğüren ve de gitgide büyüyen dev bir organizmadır oradaki. Seyirciler arttığında, rahatlar bozulur, sıkışılır. Bir kısmı da, kendini sıradan hissetmeye başlar, fena halde canları sıkılır buna. Bu noktadan sonra :

Beyaz tüylü koyun sürüsünün içinde, siyah benekleriyle övünen koyunlara bol yeşillikli günler….