Arabadan indim. çiçek atan kadına doğru gidiyordum ki dondum kaldım. ürperdim. Dengemi kaybetmemek için duvara tutundum.

o ise tüm bunlardan habersiz minik ellerindeki kağıt mendili uzattı bana. ‘ister misi abla’. Ağzımı açtım ama sesim çıkmadı.

kıvır kıvır siyah saçlarını itti geriye doğru. yemyeşil gözleri iyice ortaya çıktı.

işte burda tam karşımda duruyordu hep hayalini kurduğumuz kızımız. hani gözleri bana saçları sana benzeyecekti ya.. hani minicik elleri düğme gibi bir burnu olacaktı…

hep bu hayali kurardık seninle. senin artık varolmadığına alışmaya başlarken kızımız karşımda duruyordu işte.

elindeki paketi aldım gülümsemeye çalıştım. parasını uzattım. ‘bu çok’dedi ‘bozuk yok mu’. saçlarını okşadım yumuşacık simsiyah. senin saçların kızımızın saçları…

parayı tutan minicik elini kavradım. kirli ama biliyorum temizlenince yumuşacık olur pamuk şekerine benzettiğin ellerim gibi pespembe…

‘üstü kalsın’ dedim. o an sıcacık bir gülümseme yayıldı yüzüne. yemyeşil gözleri ışıldadı.

‘sana sarılabilir miyim’ dedim. garip garip baktı. ‘niye ki’ dedi. ‘üşüdüm’ dedim. sarıldı ama ürkek ürkek. hemen bıraktı. ‘saol abla’dedi. koşa koşa gitti.

asıl sen saol küçük kız. uzun zamandır buz gibi olan kalbimi ısıttın.