Öğleden sonra seni özlemek, akşamüstü seni özlemek, seni düşünmek maksadıyla, bütün bir günü sana ayırmak.Günler de geçiyor, aylar da, yıllar da…Zaman hiç bi zaman bu kadar hızlı akmıyordu hayatımda, ama aynı zaman, seni düşündükçe duruyordu, akreple yelkovan yas tutuyordu.Bu büyük savaş içinde, kendime tarihi kişilikler uyduryorum; bir gün napoleon oluyorum, bir gün sezar. Sonra sıkılıyorum bütün bunlardan, kendim olmaya çalışıyorum fakat başaramıyorum, çünkü bütün benliğimi,”kendim” kelimesinin taşıdığı bütün anlamları sende bıraktım.”Sen” ile başlayan her cümle sonu meçhul bir sergüzeştin tehlikeleri gibi ürkütüyor beni. Aynı zamanda “sen” ile başlayan her cümle bu büyük aşkı, her seferinde daha büyük harflerle kazıyor zihnime. Ah bu ne büyük çelişki, ne büyük buhran…Hayatta herşey bu kadar ızdıraplı değil, hayatta herşey bu kadar toz pembe de. Ama sen bu iki kavramı birleştiriyorsun, sana dair tüm hayallerimde. Ying ve yang farz-ı misal. Tüm kötülüklerimin sebebi sensin, tüm iyiliklerimi senin için yapıyorum. Lord Macbeth´in gölgesi düşüyor sanki ruhuma, korkuyorum sonumun benzemesine.Düşüncelerim ve hislerim sadece sana dair değil, fakat diğer düşüncelerim ve hislerimin önündeki tek engel sensin. Kuşatılmışım, sevdan karşısında. Şarap içmek bile sarhoş etmiyor artık beni. Ne şarap, şarap! ne de şarabın içindeki üzüm suyu; asıl şarap sensin ,sarhoş eden bu duygu…Şarabın kızılı aşkı mı simgeler, ya da bütün aşıklar şarap mı içer? Şarap bütün aşk hikayelerinin temeli, Adem peygamberden beri. Bu yüzden haramdı , bahçedeki elma değil , aşkın şarabı ;ve bu yüzden meftun zihnimin tek meşguliyeti, şarapla sulanmış haram bir sevdaydı…