Bugün(18.02.2009) Ahmet Altan’ın taraftaki köşe yazısını okuduktan sonra, bir sessizlik çöktü üzerime. Kimseyle konuşmak istemiyorum, telefonlar çalmasın, insanlar halimi hatırımı sormasınlar, yalancı gülücüklere değil sahicilere bile tahammülüm yok…Çünkü ben küstüm, oynamıyorum…Kabullenemiyorum…Tamam, kabul ediyorum, o çocukların bir çoğu zehirleniyorlar, bir çoğunun annesi, babası , bir abisi, komşusu, ya da vs si, onlara bir şeyler anlatıyor. Kafalarını dolduruyorlar. Tamam, o çocuklar yanlış bir şey yapıyorlar. Tamam, asıl onları dolduranlarda suç , onları kullananlarda. Ama içimdeki ses bas bas bağırıyor, ben susarken! Bunun başka bir çözümü olmalı!Biz o çocukları şimdi ellerindeki taş izlerinden tanıyacağız öyle mi? Peki ordaki çocukların yaşadığı koşullarda ellerinde taş izi olmaması mümkün mü? Aklıma kendi çocukluğum geliyor…Apartmanın görevlisine biz bahçede oynarken bize kızdığı için sinir olmuştuk, bir yere saklanıp sert çamur topları yapıp zavallı adamcağıza fırlatmıştık…İstanbul’un göbeğinde benim de elimde taş izi vardı…Peki biz bu çocukları , cezaya çarptırdık diyelim! Ne oldu!? Elimize ne geçti! Bir önceki ve bir önceki nesil gibi onları da ezmiş olduk ve onlara anlatılanların doğruluğunu ispat etmiş olduk…O cezaya çarptırılanların aklında oluşan şeyler capcanlı gözlerinin önünde olacak artık, evet ben “canlı örneğim” diyecekler…Evet beni elimde taş izi olduğu için başka bir kategoriye koydular, çocuk olmak kategorisinden farklı bir kategoriye…Ve malesef onlarda bir sonraki nesili zehirleyecekler, bir sonraki nesili, bir sonraki nesili…Böyle devam etmemeli…İçimdeki ses bunları söylüyor, ama ben hala susuyorum, kimse gelmesin yanıma bugün!