Rüzgâr kendini hissettirmeye başladı. Okşayan ahengi yavaş yavaş hırçınlaşıyor. Güneş bulutların arkasına gizlendikçe rüzgârın nefesi titriyor. Sağa sola çarpıyor. Gözleri kararır gibi… Gözlerini kapatır gibi… Öfkeleniyor. İçinde nefreti andıran duygular büyüyor. Ağaçları görüyor. Yemyeşil yaprakları sessizliğin çalgısıyla dans ediyor. Rüzgâr kıskanıyor. Güneşi özlüyor. Özledikçe öfkeleniyor. Güneş saklambaç oyunlarında bir türlü bulunamayan çocuğu oynuyor…Saklanıyor. Bulunamıyor! Rüzgâr çıldırıyor. Farkında değil güneş ondan kaçıyor. Nefesini tutmayı öğrense belki bulutlar kalacak yerince ve güneş görünecek. Anlamıyor rüzgâr. Aptal! Çok aptal bu gün! Annesini kaybeden çocuk gibi gördüğü kadının eteğine yapışıyor…Ağaçların yaprakları arasında dolanmaya başlıyor rüzgâr. Güneşi arıyor. Bulamadıkça deli oluyor. Dişlerini sıkıyor. Çık artık çık diye haykırsa da güneş aldırmıyor. Hızını arttırıyor rüzgâr. Öfkesini de… Yapraklar dansı bırakıyor. Tutundukları dala sıkı sıkı sarılıyorlar düşmemek için. Ve o! O sarılamıyor. O karşı koymakta zorlanıyor öfkeli nefese… Gücü zayıflıyor. Yoruluyor. Tutunduğu daldan yavaş yavaş uzaklaşıyor. En yükseklerde gökyüzünün mavisini anlatırdı zaman zaman… Şimdi toprakla tanışacak ve belki de yeni masallar yazacak. Toprağın rengini anlatan… Aşağıya inerken son dansını yapıyor. Daha önce görmediği diğer yaprakları selamlayarak dansını tamamlıyor. Ve rüzgâr güneşe olan aşkına ilk kurbanını sunuyor.Yaprak dünyaya gelmenin bedelini her ayak izinde can çekişir gibi ödüyor!