bildirgec.org

KIBRIS

profanum | 20 March 2005 06:31

mersin taşucundan 72 kilometre uzaklıkta akdenizin ortasında halkının bir kısmı türk bir kısmı rum olan bir ada. küçücük derler inanmayınız. bomboş tarlaların içine yapılan 6 şeritli (3 gidiş – 3 geliş) ve hakikaten dmdüz yollar sayesinde mesafeler pek bir yakınlaşır o kadar. şu sıralar türkiyenin problemi haline gelmiş bir paradoks içerisinde debelenip durmakta kıbrıs. gittiğiniz zaman size gaco ve ya karasakal diyebilirler. özellikle de kıbrıslı hatunlar. bu sizinle değil onlarla alakalı bir mesele. alınmayın… arabalar genelde sağdan direksiyonludur, plakaları fe566 şeklinde olup, trafik sağdan akar burada… sonraa kıbrısta göbeklere çember ,garaj kapısına gancelli, süpürgeye hover ,kumandaya komuta, direksiyona dümen filan derler. küçücük(!) adada 6 tane üniversite vardır… tatile güzel, okumaya illet bir yer!

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.

Kıbrıs

tacan116x | 24 February 2004 19:22

(M.Celal Derinkök imzalı yazı. Naçizane yorumum:Genelde tutarlı olmakla berber sonlarında direk 5. vitese atıyormuş gibi sanki galiba)Kıbrıs bize 1571 yılında 2.Selim zamanında geçmiştir. Kıbrıs’ın o zamanlar alınma sebebi: Kanuni’nin başdanışmanı ve sırdaşı olan Joseph Nasi’dir. Joseph Nasi bir marranodur(sonradan Hıristiyan olup Yahudi kalanlar; İtalyanca domuz demektir ve aşağılamak için kullanılır). Joseph Nasi’yi bir inceleyecek olursak: Nasi zorla Hıristiyanlığa geçmiş, Portekiz’den sürülen Yahudilerdendir. O zamanların en büyük bankerlerindendir ve ölçüsüz zengindir. Yahudi dönmesi(diğer dönmelerle karıştırmamak lazım çünkü dönmelik de Yahudilikte bir mezheptir) belli olduğu zaman tarihin en büyük ayıplarından olan Engizisyonca idam cezasına çarptırılır. Fakat Kanuni’nin kudretli eli Nasi’yi kurtarmaya yetmiştir. Zaten o dönemde Yahudi tarihine baktığımız zaman Sultan Süleyman hakikaten ‘Muhteşem’di. Babası Yavuz Sultan Selim’in emriyle o meşhur ağlama duvarını çıkarıp gülsuyuyla yıkatmış, şehrin etrafını da surlarla çevirmiştir. Tekrardan Kıbrıs’a dönersek: diğer bir varsayımda 2.Selim’in içkiye olan düşkünlüğünden dolayı Kıbrıs’ı şarapları için topraklarımıza kattığıdır. Fakat bütün Osmanoğulları ve de Cengiz Han torunları oldum olası içkiye düşkündüler yani böyle bir sebep kabul edilemez. Zaten Kanuni ve 2.Selim döneminde şarap tekeli Nasi ailesinin elindedir. 2.Selim’in, Nasi’ye Kıbrıs alındığı zaman onun Kral olması ve bir Yahudi Devletinin kurulması için sözü de vardır. Ama Nasi’nin hesaba katmadığı başka bir olay Sokollu Mehmet Paşa’nın (18 yaşında Hıristiyanlıktan dönmüştür) kendisine olan güçlü muhalefetidir. Sokollu Mehmet Paşa Kıbrıs’ın alınmasına şiddetle karşı çıkmasının nedeni: Venediğin şimşeklerini Osmanlı’ya çekmek istemiyordu diye görünse de asıl neden Paşa’nın koyu bir Hıristiyan terbiyesi alması ve de aşırı koyu Sırp Milliyetçisi olduğundan adanın Yahudilerin kontolüne verilmesini istememesiydi . Buna rağmen Kıbrıs derhal zapt edildi ve 500 kadar marrano adaya yerleştirildi. Joseph(Yasef) Kral olamadı ve Sokollu Paşa şüpheli bir şekilde öldürüldü. Nasi Ailesi halen Türkiye’dedir ve de büyük bir grubunun hissedarıdır. (Türkiye’deki bütün Factoring firmaları %100 yahudi sermayesidir. Ayrıca bütün KOBİ ve sanayinin bütün paraları bu factoring şirketlerinden geçer.)1899’lara geldiğimizde Dr.Theodor Herzl(Siyonist Kongresi Başkanı), Basel Kongresinden sonra Kıbrıs planlarının, Türklerden sonra Kıbrıs sularına gömüleceğini anlar ve o dönemin İngiliz Başbakanı Salisbury ile Kıbrıs meselesini görüşme planları yapar. İngiltere’de dönemin ‘Müstemleke(Sömürge) Bakanı’ Joseph Chamberlain ile konuşması ilginçtir;Bakan: Elariş ve Sina yarımadası(Diğer alternatifler) konularına hariciye karışır beni yalnız Kıbrıs ilgilendirir diyerek Yahudilerin oraya yerleşmesinin bazı mahsurlar doğuracağını, Rum ve Türk’lerin bundan memnun kalmayacağını, zora başvurmayacaklarını ifade eder.Buna karşın Herzl bir çare bulmuştur: Biz 5.000.000. altın sermayeli şirketi kurup Elariş ve Sina yarımadasına yerleşmeye gidince ada sakinleri akan altınları görürler. Müslüman Türk Halk adadan defedilir, Rumlar da ellerindeki toprakları satmaya ikna edilir böylece ada tamamen bize kalmış olur der. Dr.Herzl kısa bir süre sonra ölür(1904) ve Siyonizm hareketi ciddi bir sarsıntı geçirir. Zaten hemen sonrası 1905’te Rusya’da Bolşevik ihtilali, 1908’de İstanbul’da Meşrutiyet ve buna müteakip 1914’de 1.dünya savaşı patlak verir. Dr.Herzl’in ölümünden sonra parçalanan hareketi Hayim Weizmann toplamış ve 1948’de İsrail kurulduğu zaman başına Cumhurbaşkanı olarak geçmiştir. İsrail’i ilk tanıyan ülke A.B.D.’dir ikinci tanıyan ülke ise Türkiye. Weizmann, Herzl’in sadece ‘Aristokrat Cumhuriyet görüşünün’ tersi olan ‘Demokratik Cumhuriyet’ tezini desteklemekle kalmıyor sadece Politik Siyonist düşünceye sarılmanın kafi gelmeyeceğini düşünüp kültürel faaliyetlerin geliştirilip idealist bir Yahudi Milletinin yetiştirilip global propaganda yapılması gerektiğine inanıyordu. Siyonizm meselesini burada kapatırken şunu önemle belirtmem lazımdır ki bütün Anti-Siyonist eylemler, örgütler ve hareketler Siyonist’lerin kontrolündedir.İçinde bulunduğumuz 2004 senesine geldiğimizde Ülkemizin ve Kıbrıs’ın önemi birkaç kat daha artmıştır. Şöyle ki ;Kirli atık problemli ve çok tehlikeli olan nükleer enerji gözden düşmüştür. Yerine yeni teknolojiler geliştirilmektedir. Mesela toryum, nükleer enerji kadar çok enerji ve ‘0’ atık veya bor. Bor madenleri tüm kamuoyunca bilindiği üzere dünya üzerinde en çok Türkiye’de bulunmaktadır keza toryumda. Fakat bu teknolojilerin tamamen optimal hale gelmesi kanımca 40-50 seneye ihtiyaç vardır ki buda dünyanın bir o kadar sene, enerji için petrole ihtiyaç duyacağıdır. İşte Kıbrıs meselesindeki kilit noktada tam buradadır. Çünkü İskenderun Limanı XXI.Yüzyılın enerji merkezi olacaktır. Azerbaycan’dan gelen boru hattı, Türkmenistan petrolleri ve de Irak(Kerkük,Musul)petrolleri, Kazak petrolleri ve de İran petrollerinin dünyaya açılma noktası olarak, İskenderun limanından senede 150-200 milyon ton petrol geçiş yapacaktır. Aristo mantığıyla düz hesap; Türkiye’nin ton başına petrolden 100$ aldığını ve de sair gelirlerden de 50$ aldığını farz edersek senede 30Milyar Amerikan Dolarının her sene hazineye gireceği aşikardır. Ve bu noktada Kıbrıs’ın önemi ortaya çıkmaktadır. Kıraç ot bitmeyen Kıbrıs burnunun stratejik önemi buradadır. Zaten bütün bu yaygara ve kavga o burna sahip olma yüzündendir. Kıbrıs Burnu gerek direk İskenderun’a bakması gerekse de İsrail’e bakması bütün Orta-Asya’ya ve de Orta-Doğu’ya hakim durumda olmasından dolayı Akdeniz’in en stratejik noktasıdır.Bu son günlere geldiğimizde meselenin çözümü : Aldığım duyumlara göre Geçitkale ve de Magosa’da A.B.D.’ye üs verilecektir. A.B.D.’in uçakları bu son operasyonlarda İngiltere’den kalkmıştır halbuki Kıbrıs’ta üsleri olsa idi A.B.D. bütün Orta-Doğu operasyonlarını o merkezden yönetebilirdi.Güney Kıbrıs’taki İngiliz Üssü sadece hava ve kara üssüdür. Fakat kuzeydeki üsler hem hava hem kara hem de deniz üsleri olarak kullanılacaktır. Böylece A.B.D.’in Akdeniz’de hem de Akdeniz’in tartışmasız en stratejik noktasında hava üssünün yanı sıra deniz üssü de olacaktır ve çok önemli bir husus bütün askeri harcamalarda tasarrufa gidilmiş olacaktır. Bu üslerdeki askerlerin lojistik ihtiyaçlarının ülkemizden karşılanacağını göz önünde bulundurmalıyız. A.B.D.’in 10-12 tümenlik(min.100.000-120.000 asker) askeri gücü vardır. A.B.D.’in, 1.000.000. Muharip gücü olan Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri gücüne Orta-Asya ve Orta-Doğu’nun yeniden yapılandırılmasında mutlak şekilde ihtiyacı vardır.(Türk Askeri’nin maliyetleri A.B.D. ile kıyaslandığında 1/10 kadardır) İşin içine ülkelerin menfaatlerini de dahil edersek, pek tabiidir ki A.B.D.’in menfaatleri Avrupa’nın menfaatleri ile çakışır. Diğer yandan derinen dost olduğumuz, askeri ve ekonomik olarak asla ayrılamayacağımız ve ortak Milli çıkarlarımız olan ve bölgedeki en kuvvetli ittifakımız olan ülkede İsrail’dir. İsrail’in devamlılığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bağlıdır. Burada gözden kaçırılmaması gereken noktanın Yüce Türk Ulusu’nun Müslüman olması fakat Arap olmamasıdır. Bütün bu menfaat çakışmalarından sonra A.B.D.’in kendi çıkarlarını koruması demek en güçlü müttefiki Türkiye’nin ve Türkiye’nin dostu İsrail’in Milli Menfaatlerini koruması anlamına geldiğini ve konu hakkında bizim ordumuzun da pek sesinin duyulmadığı bu günlerde Başkan Bush’un, Annan’a ‘bu menfaatlerin tamamen en üst seviyede korunması’ için kapalı kapılar ardında emir verdiği konusunda bende bir izlenim bırakmıştır. Yukarda arz ettiğim petrol gelirlerinin gelmeye başlamasına müteakip bütün Türk vatandaşlarının gelir seviyesinin artacağı, daha iyi yetişmiş daha iyi beslenmiş, daha iyi eğitim almış nesiller yetiştireceği malumdur. Tarihin en başından beridir Şanlı Ordusuyla varolan Türk Ulusu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın süper gücü olacaktır. Yüce Önderimiz Atatürk’ün büyük taaruza başlarken işaret ettiği gibi‘Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir’.

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.