Sözler bağırılmak ister,onlar ki birinizden birinize giden göktaşlarıdır. Onlar ki atmosferinizde dağılır, yok olur.Sözler tutulmak istemez. Durgun ve dalgın ruhlar o sözleri tutamaz ve onlara, gökgürültüsü ve havai fişeklerle seslenmek gerekir.

Benim sesım yorgun,benim sesim şimdi yaşlı. Hikayelerim ancak uykusuz,ayık ruhlara erişebilir.. Ben size küçük öyküler anlatsam, siz onları birleştirseniz. Ya geride kalan boşluklar ? Onlar, ruhlarınızdaki delikler, tıkadınız onları boş inançlarınızla ve kapadınız kör karanlıklara açılan kapılarınızla…

Varlığımı yalanlıyor kilitlediğiniz kötülükleriniz.Bakın, onlar tam orada yumrukluyor o kapıları, sılahlarını doldurup biliyorlar dişlerini.

Bense burada buzulların arasında, yorgun, kızgın, saldırgan ama zararsız, yalnız ve insan…Bir dalga neyi anlatır bir okyanusta, kaç dalga sığar bir okyanusa ? Ya insan ömrü neye karşılık gelir, tam da bir koca tarihten bahsediyorken ?

Ben sadece bir kocaman ağız kesildim hiç konuşamayan. Yüksek tepelerden koşan nehirlerin gürültüsü, vahşi atların ayak sesleri oldum. Sözlerimi vadilere salayım, otlasınlar isterim…

Eski dillerden bıktım, ruhum aşınmış taşlar üzerinde yürümek istemıyor. Her konuşma bana çok yavaş geliyor.

Fırtına ! Senin arabana atlıyorum yine ve kırbaçlıyorum en vahşi rüzgarlarını..Siz… Duyuyor musunuz, havada dönen kırbacımın ıslığını ?

Bulutlarımdaki ağırlık pek bir fazlalaştı. Yıldırımların kahkahaları arasında denizlere sağnaklar yağdırmak istiyorum.

Aaah… Derin bir nefes vereceğim, kasırgalar dağlardaki karları süpürecek sizin üzerinize bu sefer…

Ama korkaklar…Ama aptallar… Onlar ellerindeki anahtarları arkalarında saklarken, kafalarının üzerinde bir şeytanın çılgınlık ettiğini sansınlar…