Uzun süredir olduğum yerdeydim. Adeta duvarla bütünleşmiştim. Gelen giden yoktu, gitmek beni ne kadar tehlikeye düşürecekse; durmak en az o kadar tehlikeye düşürüyordu. Köşeye biraz yaklaşıp diğer gözcünün olduğu yeri dikizledim. Kamuflaj halinde olduğu için onu duvardan ayırt etmek neredeyse imkânsızdı. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım; biraz daha duracaksam bu şarttı. Derin bir nefes alıp başımı duvara yasladım. Ellerim öylesine terlemişti ki, ihtiyacım olduğunda silahı tutabileceğimi sanmıyordum……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..Hemen yakınımda, iyi görünümlü bir pastane vardı. Mevsim yaz olduğu için şemsiyeler altında dışarıya masalar koymuştu. Önünden geçerken şöyle bir baktığımda, çocuklu aileler içeride oturmayı tercih ederken; sevgili modundaki tipler dışarıdaydı. İnsanın kendisini havaide hissedeceği bir müzik çalıyordu. Derin bir nefes aldım ve gözcünün olduğu yere bir kez daha baktım. Gözcü bir yana; sokağın karşısından masalardan birine doğru ilerleyen kız dikkatimi çekti. Şeker pembesi elbisesi ve yüzündeki şuh gülümsemesiyle; sadece benim değil, her kesin dikkatini çekmişti. İlerlediği masaya yaklaştı ve masadaki yaşlı adamın yanağına ateşli bir öpücük kondurdu. (Adamın yerinde olmak için neler vermezdim.) Kız tam geri çekildiği bir anda, adam kolundan tutup kulağına bir şeyler fısıldadı. Adamın konuşması biterken beraber, kızın yüksek sesli kahkahası çınladı. Bir yandan gülmeye devam ederken kendisini boşluğa bırakır gibi sandalyeye oturdu. Bacak bacak üstüne atmış, üstteki ayağını sallarken bir eliyle kısa saçlarıyla oynuyordu. Derin bir nefes aldım ve bu kez sebebi kesinlikle sıkıntıdandeğildi. ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..Başımı tekrar duvara yasladım. Tam karşımda duran yangın merdiveninde çizili göz resmi bana mısırı hatırlatmıştı. Ölüler diyarından geri çağırılırken insanlar, bedenleri tam olsa da ruhlarının bir kısmı eksik kalıyordu. Lakin çağıran bu eksiği tamamlayacak kadar güçlü olduğu için sorun olmuyordu. En son izlediğim bir filmde, adam hasmının dikkatini dağıtmak için, ona güzel bir hediye göndermişti. Hasmı bunun nedenini düşünürken, burnunun dibinde bitivermiş ve işi bitirmişti. Pastanedeki içi buz dolu bardaklardan birinin elimde olması ve o bardağı bana şuh kahkahalarla sunulması… Uffff ne zaman bitecek busıkıntı. ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………….Duvarın kenarından gözcüye baktım, son bakışım olması dileğiyle! Gözcü üzerini bir şeylerle silmeye çalışıyordu. Yere düşmüş paketlerden anlaşıldığına, göre yukarı pencerelerden bir şeyler atılmıştı. Tam bu sırada; yine bir şeyler atılmış olmalıydı ki adam yukarı doğru bakıp “Heyyy veletler sizi elime geçirirsem, sonunuz hiç iyi olmayacak!” diye tehdit savurdu. Gözcünün biraz ilerisindeki fotoğrafçı olanları çekiyor, bir yandan gülüyordu. Fırsattan istifade masaya dönüp baktığımda kızı göremedim. İçeriye gitmiş olacak ki, yaşlı adam sabırsızlıkla içeriye dönüp bakıyordu. Gözcünün “Sana söylüyorum o makinayı hemen bana ver” diye bağırışıyla gözcüden yana tekrar baktım. Fotoğrafçı ellerini iki yana yok bir şey der gibi açmış, yüz ifadesiyle gözcüyü rahatlatmaya çalışıyordu. Ve makinayı vermek yerine, oradan hızla uzaklaştı. Gözcü yerinden ayrılamadığı için fotoğrafçının peşine düşemeyip istemeye istemeye yerine döndü. Etrafını şöyle bir gözden geçirip, konumuna yerleşmeye çalıştı. O orada dikkati dağılmış stres altındayken ben şu anda havaideydim. ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..Pastanenin biraz ilerisinde siyah bir porshe park etti. İçinden beyaz keten elbiseli, çapkın bakışlı bir delikanlı indi. Tavşanayağı anahtarlığı güzel görünüyordu. Pastaneye doğru ilerledi. Tam adamla kızın yanından geçerken, masanın yanında durup kızı baştan aşağı süzdü. Ona dönüp, elinden tutarak ayağa kaldırdı. Şık hareketlerle dans etmeye zorluyordu. Yaşlı adam bu olanlara sinirlenmiş görünüyordu. Kızı delikanlıdan hiçte hoş olmayan bir davranışla ayırıp, yerine oturttu. Kız şaşkındı ve kendini toparlamaya çalışıyordu. Genç, hiçbir şey olmamış gibi pastanenin içine ilerledi ve bir müddet sonra çıktı. Arabasına doğru ilerledi. Arabanın kapısını açmadan son kez kıza doğru baktı. Gözcünün olanlar dikkatini çekmiş olacak; yeni gelen delikanlıyısüzüyordu. …………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..Ben tekrar dikkatimi kızın üzerinde topladım. Kız biraz önceki olayı atlatmışa benziyordu. Kız rahatlamaya çalışırken, içeriden pembe bir çantayla çıkan garson masalara sahibini soruyordu. Kız kendinden beklenmeyen bir mahcuplukla garsona seslenip, çantanın kendisine ait olduğunu söyledi. Çantayı aldıktan sonra, ayağa kalkıp çantasını kontrol etmeye başladı. Ve varlığıyla gözlerimi kamaştıran parlaklıkta silahını çıkardı. Şuh ve rahat kadın gitmiş, sert ve temkinli bir kadın gelmişti. Hiç zaman kaybetmeden silahı gözcüden yana doğrultup nişan almıştı. Kız silahını çıkarırken ben masaya doğru nişan almıştım. Kızın attığı ilk kurşun gözcüyü kalbinden yaralarken, benim attığım ilk kurşun yaşlı adamın beynin dağıtmıştı. (Etraftaki barut ve kan kokusu; başarıya ayrı bir lezzet katıyor. Bayılıyorum bu ikisine) Pastanedeki çocuk ağlamaları ve kadın çığlıkları, yola sağa sola kaçışan insanlar, olup biteni daha karmaşık hale getiriyordu. Bütün bu olanların yanı sıra, fotoğrafçının patlayan flaşı, ortamın ahengini farklılaştırıyordu. İşte benim senfonim. İşte benim katliamım. Yaşasın nefret… Yaşasın intikam…Elindeki silah, Bastet’ i şeker pembesi elbisesinden daha çekici kılıyordu benim gözümde. Bastet silahını yere indirmeden, Porshe ile Yargıç çoktan yanaşmıştı. Yargıç, Bastetten hemen sonra beni alıp, gazı köklemişti.“Her zamanki yere değil mi?” diye sordu Yargıç. Cevabını bilmesine rağmen bu soruyu hep sorardı. Bende her seferinde başımla onaylardım.Dikiz aynasından Bastet’ e baktım, hiçbir şey olmamış gibiydi. Bir erkek bile onun kadar soğukkanlı davranamazdı. Farklı ve içine kapanık biriydi. Her zaman kısa ve öz konuşurdu. Bir defa söylediğini kesinlikle ikinci kez tekrar etmezdi. Ve hiç gülmezdi. Az uyurdu. Günlük kondüsyon çalışmaları dışında onu hep kitap okurken görürüm. Ve tabiî ki Yargıç. Kalemini hep sevmişimdir. Bastetide bir şeyler yazarken görürüm lakin hiç okuma şansım olmadı. Okuyabilecek miyim? Sanmıyorum!“Sakın bir daha bunu yapma!” diyen Bastet’ in sesiyle düşüncelerimden uyandım birden. Bunu Yargıç’ a bakarak söylüyordu.“Sadece eğlenmek istedim. Ve tabiî ki seni de eğlendirmek”“Emin ol ben hiç eğlenmedim” dedi Bastet sert bir ifadeyle.“Tamam, çocuklar, her şey bitti. Yargıç sende bir daha plan dışı hareket etme. Bizi neyin çıkmaza sürükleyeceğini bilemeyiz.”“Hadi Ekselans büyütecek bir şey yok. Sadece küçük bir teatral; hepsi bu… Sakin olun. Ben buradayım hala. Siz buradasınız. Unutmayın ki benim tavşanayağım var; hem de şans getireninden” deyip güldü.“Ve bende ciddiyim Yargıç. Gerekirse de bu durumu büyütürüm.”“Tamam, patron sensin Ekselans, hiçbir şey yapmadım ve hiçbir şey söylemiyorum.”“Fotoğrafları alıp, ikinci sus payını ne zaman vereceğiz Ekselans?” diye sordu Bastet “Ayrıca çocuklara söz verdiğimiz, kutu çikolataları da unutmamalıyız” diye ekledi.“Hemen yarın, uzatmanın âlemi yok. Ve çocuklar konusunda haklısın. Harika iş çıkardılar. Bu yüzden çikolatadan fazlasını hak ediyorlar.”“Bütün bunları neden yapıyoruz patron?” diye sordu Yargıç, cevabını bilmesine rağmen.“Biliyorsun, bir gün anlatacağım. Sabırlı ol Yargıç.”Yargıç, kısa ve kesin bir gülüş sonra radyoyu açtı. Pastanede bana havai adalarını hatırlatan müzik çalıyordu. Arabanın içi Bastet’ in parfüm kokusuyla dolmuştu. Açıkçası içimi gıcıklıyordu. Pencereden içeriye giren rüzgârın beni hayallere sürüklemesi hiçte uzun sürmemişti. Ve ben bu arabadan inmeyi hiç istemiyordum.