Nasıl olduğumu senden duyarak öğreniyorum bu gece. Yanımda Bukowski’nin kitapları ve benim ‘sosyal’ hayata katılmam gerektiğini anlatan cümlelerle.Aslında bu tür kaos yazılarını artık sevmediğime karar vermiştim bi süre önce. Ama en baba rejim bile bi kez bozulur di mi?Çalışmak istemiyorum. Bu sevmediğim işi yapmak istemiyorum. Herşeyin bu kadar kendine özgü bir dengesi olmasından nefret ediyorum. Olanlarda olumlu bir sonuç aramaktan.. Aldığım parayla avunmaktan. Ve bu para karşılğı ‘normal’ insan olmaya başlamaktan. Her an yeni ve sonra kendime çok şaşırdığım tepkiler geliştirmekten. Annemin kız bakma hikayelerini artık dinlemekten. Yorulmaktan.Çıldırma noktasına yaklaştığım zaman önce bir sürü kitap ve dergi alıyorum. Bi kelime, bi şeylere bi yanıt arıyorum. Sonra sevdiğim kitapları çıkarıyorum tekrar raflardan. Onları görebileceğim yerlere serpiştiriyorum odada. ve ani, ve istemsiz tepkilerle beni bana hatırlatan satırları açıp okuyorum tekrar tekrar. Orhan Pamuk okuyorum. Orhan Pamuk ropörtajları arıyorum internette. Orhan Pamuk’la özdeşleştiriyorum kendimi süratle. Yalnızlık, hayaller, şehir, çözümsüzlük, kabullenme, hesaplaşma. Artık şu hatıralarının diğer ciltlerini yazsada ilerde ne olacağına baksak diyorum. Onun 45 yaşında kabullendiğini – ki bence hala şüpheli – daha erken kabullenmeyi umuyorum. Ve etrafımdakiler gibi olmaktan korkuyorum. Tekrar konuşamamaktan, nefes alamamaktan.. Bi zamanlar gözüm kapalı atladığım sıkıntılara şimdi atlayamamaktan, annemin o midemi bulandıran hesapçılığının bana bulaşmasından. Artık eskisi gibi midemin bulanmamasından. Ve belki de sahip olduğum enerjinin içimi biraz daha oymaktan başka bi işe yaramamasından.Geceleri uyuyamıyorum. Ve hepsinden de kötüsü yazamıyorum. Tıkandım kaldım bi tünelin en karanlık noktasında.Bu kadar şeyden türeyen iyi şeylerde var tabii. Her zaman olduğu gibi. Artık uyum sağlayamayacağımı yavaş yavaş kabul ediyorum. Yalnızlığın gelip geçici bi şey olmadığını. Bi şeylerin artık değişmeyeceğini. Bu böyle gidecek. Ne kadar uyum sağlamaya çalışırsam bana verdiği zarar o kadar çok oluyor bu çabanın. Gülümsemek, aptal sorunları paylaşmak, bi saat konuşup hiç bir şey konuşmamak. Bugün emekliliğine 4 yıl kalmış – ki bence epey bi zaman önce emekli olmuş – bir ‘memurla’ kurduğum cümleleri anlamadığını fark ettiğim halde, hem de biz evleniyoruz programı hakkında ciddi ciddi 35 yaşındaki bir ev kadını tadında sohbet ettim. Öğle arasının bi kısmını tuvalette geçirdim bu yüzden. Gerçekten yalnız kalınabilinen tek yer burası hastanede.Az daha unutuyordum. İyi olan tek şey yavaş yavaş kabullenmem değil, yapmam gereken tek şeyin odaklanmak olduğunu da hisler galerime tekrar tekrar eklenmesi. Şimdilik beni besleyecek İstanbul ya da ankara gibi bi şehir de olmadığına göre.Kurban tatilinde becerebilirsem Yunanistana gitmeye çalışacağım. Vize için daha erken başvurun diye sallamazlarsa cumartesi görüşeceğim Anı turla. Olmazsa şöyle doğuda bi yerlere gitmek istiyorum. Bi kaç gün yalnız kalmak. Yapayalnız. Kars olabilir mesela. Gerçi Kars’a karşı bi cesaretsizliğim var ya. Daha önce bi başarısız deneme olmuştu.Bakalım.Saat 05:38 ve ben yarın işe gideceğim. Şu yukarıdakinin umarım bi bildiği vardır. Benden memur olmayacağını biliyordur herhalde. Benden kucağında çocuklu bi baba olacağını falan zannediyorsa çok fena yayılıyor.Bi nescafe yapayım kendime… Nasılsa uyku yok bu gece de…