sıcak bir çay içtim. iyi geldi. içim ısınıvermiş. arazide üşümüşüm. güneş var; ama serin rüzgar güneş görmeyen tarafımı üşütmüş. güneşi görünce ısınıveriyor, ya da düğmeleri ilikleyince.. hayatın ve insanların üşütmesi gibi değil. donduruyor insanı. kanın donuyor. bakıp hali dünyanın manzarasına, halimden kaçıyorum.burada neler oluyor sonra. kimsenin yüzünü göremiyorum. gözlerini, dudaklarını ve mimiklerini seçemiyorum. yazıyorlar, linkliyorlar kimi zaman sataşıyorlar, belki de küfrediyorlar. rahatlar. rahatlıyorlar çünkü.tüm ifadeleri kelimelere sıkıştırmaya çalışıyoruz. gülüşümüzü, kızgınlığımızı, nefretimizi ve heyecanımızı. kendi kendimizle ya oyun oynuyoruz ya da benliğimizle samimiyet sınavı veriyoruz.hiçbir şeyin beklenmediği bu beklentisiz pencerede küçük süprizler ekiyoruz ufkumuza. sonra onun filizlenmesini beklemiyoruz. kimse birilerinin bir şeyler beklemesini beklemesin. bu pencerenin menteşesi yok.yazdığımız kadar okuyamıyor, kızdığımız kadar sevemiyor, tahammül edebildiğimiz ölçüde dost oluyoruz.insan olmak zormuş meğer. insan olmayı anlamak ne zormuş be dost. dağına göre kar yağarmış. bu yükü çekeceğiz ve bir gün dağları yükleneceğiz. yağan kar bize ne yapsın?bugün böyleyim. bu hal ile değilmiki kaldırımları aşındırdım. duvarlar bana ne yapsın?