Daha önce farklı kültürlerle ticaret diye bir yazım vardı, orada şu ana kadar karşılaştığım bazı kültürler hakkındaki bazı taraflı düşüncelerimi paylaşmaya çalışmıştım. Malumunuz Hırvatlardan da bahsetmiştim ve sevdiğimi söylemiştim kendilerini… Bu yazı öncekinden farklıdır, şimdiden uyarmak lazım!Çok sevgili Hırvat müşterilerim ürettiğimiz ürünleri yerinde kontrol etmeye geldiler, satın alma müdürleri ve kalite kontrol müdürleri toplamda üç kişi, bizden de ihracat müdürümüz ve ben olmak üzere iki kişi.Benim işlerimin yoğunluğundan dolayı ben bir toplantı yapıp sıvışırım şeklinde yaklaşıyordum, toplantı notlarımı hazırladım. Kendime güvenim tam, ürünler hariç her şey hazır bana göre, ürünlerde küçük bir aksaklık haricinde çözülmeyecek hiçbir şey yok…Toplantıya girdik, sevgili Hırvatlarımız iş başında tabi yine, espriler yapıyorlar, benim onlara yazdığım 1.milyonuncu emailden sonra anlaşma yapabilmişiz de vs vs, gülümsedim geçtim. Kendileri bana Hırvat kültüründe yer alan, kırmızı ufak biblolar getirmişler( ilk başta çok hevesle kabul etmiştim, ancak sonradan, attım bir köşeye)Hediye faslını geçtik ve konulara geldik, gündemimdeki konuları anlattım, hallettik onları da. Sonra asıl konuya geldik; ürünlerin hepsi hazır mı dediklerinde, kalakaldık ortada. Ben alışkın değilim verdiğim sözleri tutamama durumuna, kaldırabileceğim bir şey değil, geceleri gözüme uyku girmez, karnıma ağrılar saplanır… İhracat müdürümüz rahat, üretim aynı gün bitecek ne de olsa, anlattık şöyle bir sorun oldu, ama her şey yolunda, bu akşam hepsi tamamlanmış olacak dedik. İyi o zaman önce bir üretimi, fabrikayı gezelim sonra kalite kontrol yapılır dediler.Fabrikayı gezdirmeye ben gitmeyecektim, benim yaptığım en büyük hata orada oldu işte. Rica ettiler, bende katıldım…Yazışmalarda birkaç maili tedirgin etmişti beni, sanki ufaktan asılıyor gibiydi. Paranoyaklık etme dedim kendi kendime, adam seni sıcakkanlı görmüş işte. İletişim kurup, arkadaş olmak istiyor! Bu kadar!Üretimde çeşitli pozisyondaki müdürler, bizler ve misafirlerimiz üretimde yer alan bantları sırayla gezmeye başladık. Üretimin yapıldığı bölge zordur biraz; orada senin bayan olman kimsenin pek umurunda olmaz, kimse sana kapıyı açmaz. Ofis katına geçtiğinde hepsi beyefendi olan kişiler, üretimin vermiş olduğu stresten, ya da o uğultudan -başka nedenleri de olabilir- her kapıyı sana açmazlar, bende de bunun bilinci ve rahatlığıyla gezinmek vardı ilk başta. Sevgili Hırvat dostumuz çok nazik,kendisinde alışkın olmadığım derecede bir nezaket anlayışı var, kesinlikle ve kesinlikle ben geçmeden hiçbir kapıdan geçmiyor. Üretimde olunca tabi , bir bayan olarak hoşuna gidiyor, kibarmış helal olsun diyorsun! O arada bizimkilerin hiçbirinde öyle bir tavır yok -işte Galanthus geçsin, kapıyı tutayım diyen yok-. Koca bir orduyla geziyoruz bantların arasında, birden bir baktım , yanımda bitmiş kibar beyefendi, diğerleri ise üretim bantları hakkındaki soruları yanıtlıyorlar. Sessizce geldi, Galanthus kaç yaşındasın dedi, bende 24 dedim, çok gençsin dedi sevimli bir şekilde ve göz kırptı bana. Sonra soruların devamı geldi, evli misin? Evlenmek için çok gencim dediğim an kendimi bir pot kırmışım gibi hissettim… Bende sordum 34 yaşındaymış, ben sevmem öyle kimse hakkında fazla sorular sormayı, ayrıntılara girmeyi, herkesin hayatı kendinedir dedim, sormadım daha fazla soru. Meraklı konumuna düşmek istemedim… Sohbeti devam ettirecekti beyimiz, ama çok şükür bizim ihracat müdürü yalnız bırakmayıp bizi, yanımıza geldi. Konu değiştirildi tabi hemen, Hırvat beyimiz üretim neden hala bitmedi diye sordu…. Yutkundum ben, o kadar çok nedeni vardı ki… Ama ben bir şey açıklamak istemiyordum… Üretim gecikti evet, ama ilk defa yaptığımız ürünler, sizin farklı istekleriniz olduğunu anlaşmayı yaparken bilmiyorduk, beklenmeye sorunlar oluştu vs vs. Tepkisi açık ve netti, bana bu tarihte hazır olacağını söylemiştiniz, geldik ve hazır değil, sözünüzü tutmadınız, sizin suçunuz… Ben sanırım bir kere daha yutkundum… Sevmiyorum böyle durumları…. Anlamış olacak ki omzuyla omzuma ufak bir hamleyle ve takılırcasına değdi ve bu tabi ki Galanthusun suç değil, bu senin suçun, Galanthus böyle şeyler yapmaz ki dedi, yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirdim ama bu şekilde bir durumla karşı karşıya olduğumuz için de üzüntümü saklayamadım…En sonunda kalite kontrolün yapılacağı alana gittik, hazır olan ürünlerimizi gösterdik, başladılar çalışmalara artık gidebilirim diye düşünüyordum ki, olmadı gidemedim, orada kalmam gerekti, adamlar ürünleri kontrol ediyorlar, biz de yeni sipariş oalcak mı, üretimlerinin ne kadarını bizden almayı planlıyor gibi konulardan konuşuyoruz. Bu arada orada yurtdışında farklı ülkelere yaptığımız ürünler ve kutluları var, aynı zamanda LCD TVler sürekli çalışıyor. Kendi kataloglarında Hırvat bir mankenin fotoğraflarını koymuşlar sanırım, beyimiz onu çıkartıp benim resmimi koyacakmış, arada bir fark yokmuş dedi, güldüm ben, ama bizim ihracat müdürü durmadım, Galanthus zaten bizim reklâmlarımızda oynadı, alışkındır o dedi! Anaaa, ben unutmuştum o reklâmı, yine mi bu konu hortladı diyordum ki tam, aralarında epri yapmaya devam ettiler, o zaman galanthus ne de olsa alışkın, hemen 1 milyon dolarlık bir anlaşma imzalayalım dediler. Ben hala gülümsüyorum ama reklâm mevzusu açıldığı için gerildim biraz, bi yandan da bu konu yine mi açıldı yaa diye söyleniyordum kendi kendime.Bir şekilde konuyu bizim ürettiğimiz meyve sularına getirmeye başladım, markayı tanıtacağım ya, hiç rahat durmuyorum. Konu değişti ama, başarılı olamadım, içki içer miymişim, sigara ya da? İkisine de olumsuz yanıt verince tabi burada konu yine benim üstümde dönüyor, Galanthus’un gelecekti ki kocası çok şanslı olmalıymış, içki yok, sigara yok, zaten oldukça fit!(yalaaan) . Eşimin benimle ilgili tek masrafı kıyafet olurmuş! Her seferinde nasıl konu buraya geliyor, ben iş konuşmak istiyordum hâlbuki… bu arada ortamdaki samimi havadan dolayı ihracat müdürümüzünde keyfi yerinde, çünkü zaten tüm koşullar bizi gösteriyor, üstüne bir de böyle konular konuşulunca bundan sonraki tüm siparişleri bizde!Sonra işin iç yüzü biraz daha değişti, bir baktım ki bizim müdür yok ortalıkta, ben kalmışım bir başıma. Artık hiç bırakıp gidemem de, yukarıda bir ton iş beni bekler, cep telefonum sürekli öter, canım sevgilimin sesini bile duyamadım daha… Kimsenin umurunda değil bunlar, ben orada onları oyalamalıyım…Diğerleri görevini yaparken ben orada mihmandarlık yapıyordum…Neyse yapacak bir şey yok, sevgilim zaten günümün çok yoğun geçeceğini biliyordu. Buradaki işleri toparladıktan sonra masama geçip, tüm işlerimi huşu içinde yapıp , hatta biraz da hafif’te takılabilirdim…Bunlar benim düşündüklerimdi tabi…Kalite kontrol devam ederken, sana ne zaman kahve ısmarlayabileceğim dedi, bende gözlerim ışıldayarak yukarıya çıkalım, ben sana kahve ısmarlayayım dedim, çünkü yukarıya çıkıp, işlerimi tamamlamak istiyordum. Pat diye hayır dedi ben dışarıda içelim diyorum, hem ben sana ısmarlayacağım dedi, güldüm yakınlarda kahve içebileceğimiz yer yok ki dedim, o da hiç altta kalmadı akşam çıkarken içeriz dedi ve yine sempatik bir şekilde gülüp , göz kırptı. Bende artık işkillenmeye başlayıp, buradaki işleri halledelim hep birlikte içmeye çıkarız dedi, cevabıma istinaden bir hayal kırıklığı…Ama her şey yolunda gitmedi softwareden dolayı TV içindeki menülerde, Hırvatçada bazı kelimeler değişmiş, komik anlamları olan yeni kelimeler türemiş. Gerildim, aylardır o kadar uğraş sonra böyle bir şey çıksın… Gerildiğim yüzüme vurdu sanırım, geçti karşıma ellerini kavrar bir şekilde kollarıma koydu , Galanthus gerilmene gerek yok, her şeyin bir çözümü var, kalite kontrol ekiplerimiz sizi sevdi, bir sorun olacağını düşünmüyorum dedi. Kollarının benim üstümde olması daha bir tedirgin etti beni, üretimdeki müdürlerimize baktım, kimse bize bakmıyordu… Belki onların kültürlerinde normaldir böyle şeyler, bizim yanlış anlayabileceğimizi düşünecek kadar bizi tanımıyordur dedim.Sonra Tvlerin kontrolleri devam ederken, piyasadaki diğer firmalar hakkında konuşmaya başladık, daha önce hangi firmalara mal verdiğimizden vs vs. Odada bulunan TV kutusunun üstündeki sarışın modeli görünce, sarışın halinde güzelmiş demekten geri durmadı, kendisi… Sonra sıkıldım iyice bu durumdan biraz kalite kontrol müdürünün yanına doğru gittim. Sorunlar hakkında sohbet etmeye başladık. Kendisi babacan bir tavırla, Galanthus hanım, kalite kontroldekiler iyi insanlara benziyorlar ama kusura bakmazsanız bu sizin yanınızdaki bey tam bir y….. , ben devamını getirmek istemiyorum, terbiyesizlik olmasın…dedi! O zaman dedim ki, demek ki ben bu durumdan sıkılmakta haksız sayılmazmışım.Velhasıl kelam günümüz böyle geçti, gün sonunda patronlarla beraber yemeğe gideceklerdi , ohh sonunda kurtuldum diye nefes alacağım sandığımda dibimde bitti yine, sen gelmiyor musun dedi? Ee müşteri ister de ben gitmez miyim? Gittim tabi!Yemek sırasında bir ara herkes masadan kalktı, o ara bana doğru yöneldi ve hala sana kahve borçluyum , ısmarlamak istiyorum dedi. Ben de gayet bir kibar bir şekilde burada hep birlikte içebiliriz diye yanıtladım kendisini olumsuz anlamda başını sallayıp başka bir yerde kahve içmek istiyorum ben dedi…Hay senin başına kahve kadar taş düşsün dedim…Yemek bitti , kahve ikram etmek isterler , yok olmaz diyor, içemem diyor. E be adam benim yakama niye kahve diye yapıştın öyle ise diyecektim…Ben afiyetle kahvemi içtim, evime gittim, sonra aradım sevgilimi, sesini duydum. Mutlu oldum.