“kabak tadı departmanından”


Kabakları alırken bu satırları yazacağımı hiç düşünmemiştim. Aslında neden kabak aldığımı da bilmiyorum. Kabak bana neyi hatırlatabilirdi ki? Ben sadece meyve suyu ve meyvenin ta kendisini almaya çıkmıştım. Eve yürümeye başladığımda Eczaneye girdim.


-Buyrun.


-Merhaba, yarabandı istiyorum.


-Kutu? 20’lik? Renkli,renksiz? Karışık ebatlı?


-En büyüğünden, en renklisinden, en karışığından (hatta siz bana bir karışık yapın… offf!)



Kabaklarım ve ben eve doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. N’apacaktım bu kabakları?


Mutfaga girdim herzamankinden daha topluydu ama bu bile artık umrumda değildi. Tencere aradım. En sevdigim tencerem lavaboda terk edilmiş bir şekilde yıkanmayı bekliyordu ama üzgünüm tencere çok yorgunum.

Alt dolaptan Esra’nın tek kulaklı tenceresinin gövdesine sarıldım, kabakları yıkadım ama soymadım. O acaip kafalarını kesip gövdesini yuvarlak yuvarlak ama ne ince ne kalın doğramaya başladım. Sonra acısı hafiflesin diye tuz bastım gönül yaralarına. Temizlenmesi için günahlarından tencerenin bitiş çizgisine kadar şehir suyu koydum. Ve çakmağı bu kabakların şerefine çakıp alevli ocağın üstüne bırakıp bir süre izledim. Sonra odama girip bilgisayarımı açtım az önce


Moonsco geldi;-napiioon?-Hiç yazı yazıyorum.-Bende sana bakim dedim… neyse sonra gelimmm..daaaaaannn kapı!



Kabak yazısı yazıyorum hatta belki yakında gurme olurum, hayatta kabak tadı veren şeylerin analizini yaparken belki kafam daha temizlenmiş olur ….KABAK TADI MI?Kabak tadı ne?Kabak kötü bir şey miydi?O kapı niye daannn diye kapandı?Yoksa satırlara bakan o bir çift göz “bu evde olup biten hiçbişey beni mutlu etmiyor” satırlarına mı takılmıştı?



Sanırım öyleydi. Ama bunu bilmek için bu satırları görmek gerekmezdi. Mesela; … Neyse ben şimdi bunları düşünmek istemiyorum.


Kafamda bir ağırlık hissediyorumHayır, bir değil, iki, üç, dört sayamıyorum zaten saymayada çalışmıyorum.Kafam kaşınıyor oysa saçlarım temiz biliyorum.Aslında şu saatte yorgun bedenimi yatapğa yatırıp uykuya dalmam gerekiyor ama bunu yapamayacagımı biliyorum o yüzden zorlamıyorum onu.

Midem bulanıyor sanki. Soğuk terledim ama içimden ateşler fışkırdı. Sağ kolum omuz başından kürek kemiklerime doğru sancılanıyor. Cihangiri özledim. Galiba bide annemi özledim yada anneli bişeyleri özledim.
Böyle şeyleri özleme yaşımı geçtim de sanki yine de acı çeken kadınları sevdiğim için özledim onu.


Şarlo pencereden dışarıyı izliyor. Yoldan geçenler Şarlo’ya bakıp “hist pist” falan yapıyorlar.


Placebo çalıyor gereksiz yere ben şimdi accept dinlemek istiyorum ama yeni bir winamp list yapmaya halim yok.


18 yaşında olmak istiyorum. Derginin uzun masalarında uyumak ve gün boyu sırt ağrısı çekip bunu umursamamak istiyorum. Mesela Ergün Bey, bana Fransa’dan yine boya takımı getirsin istiyorum. Kış gelsin, kar yağsın ve ben yine üşüyüp hasta olayım istiyorum. Beyoğlu sokaklarında sırf yürümüş olmak için yürümek istiyorum.


Kafam da yine kaygılarım olabilir buna kabül ama bu kaygıların ebatlarının daha küçük olmasını istiyorum. Yine Tünel’de en üst kattaki resim atölyesinde saatlerce turuncu boyayla oynamak istiyorum, yağmur yağsın tavan aksın istiyorum. Evdeki tv yine siyah beyaz olsun istiyorum yine o atölyenin minicik mutfagında hiç sevmediğim halde pirinç pilavı yapmak ve onu yememek istiyorum.


Geceleri rüzgar pencereleri zorlasın bende rüzgarı kesmek için pencerelerin önüne akrilik kokan tualleri dayamak ve büyük bir iş başarmış gibi mutlu olmak istiyorum. Balık yapmak istiyorum sonra ellerim balık koksun istiyorum…


Tramway beklemek istiyorum çünkü tramvayı beklerken karşıdaki simit satan çocuğu izlemek istiyorum. Yada o mor yastık kılıklı mavi kapılı evime geri dönmek istiyorum. Siyah halıflekslerinin üstünde yürüdüğüm ve ellerimi değdirdiğim duvarlarında tekrar o uzun boylu gölgeyi görmek istiyorum.


Kabaklar pişti. Kevgirle uzun boylu gölgenin annesinin hediyesi olan cam tabaklara kondu. Kabakların rengi o canlı yeşilliğini kaybetmişti. Yumuşak ve dumanlıydılar. Üzerine kaymaksız yoğurt devrildi, onun üzerine minicik naneler yağdı… Fena değildi hatta gayet güzel ve sağlıklıydı.



Kabak tadı güzelse “artık senin bu tavırların kabak tadı verdi” demekte ne oluyor ki?


Nanesi mi az olmuş tavırlarımın?



-Yarabandı?