bu aralar sık söylediğim bir slogan bu; evet. bu hafta çok söylediğim sözlerden biri de “herkesin derdi başka tabii”…son zamanların hızlı hayat özetim şöyle:1. sürekli hastalanmaya başladım; belim tutuluyor, kramplar giriyor kaslarıma, bel fıtığı ağrısı çekiyorum, nezle oluyorum, zatürree eşiğinden dönüyorum, ve saire… nazar mıdır bilmiyorum ama, elimden geleni yapıyorum sağlıklı bir hayat için. nitekim başaramıyorum.2. şirketi kapatıyorum. şirket kurunca danışmanlık vermeye başladığı eski şirketime tekrar döndüm. garip bir ara pozisyon oluşturup adını hede hödö müdürü koydular pozisyonun. ve hasbelkader o pozisyona geçtim mart başı itibariyle. ama danışmanken de aynı işi yapıyordum, eskiden burda çalışırken de. bir yerlerde yanlışlık var gibi ama anlayamadım.3. uyku düzenim çok çok kötü olmaya başladı. gece 03.xx olmadan uyuyamıyorum. “xx” değerleri de 15 ile 55 arasında değişiyor. haftanın sonuna doğru yeşillenen göz torbalarımla taze ölmüş zombimsi bir görüntüm var artık. psikolojik olması da cabası. uyku ilacıyla çözülecek gibi değil. uykum olduğu halde yatağıma gidip gitmemek arasında kalıyorum; ve gitmeyen inatçı yanım bu aralar kazanıyor kavgamı.4. kredi kartlarıyla bir ilişkim kalmadı artık. resmen borçsuz ve kartsız bir hayatım var. bunun için de kendimi çok şanslı hissediyorum. (bkz: elinin ayarı olmamak)5. kış mevsimini, kar’ı, soğuğu seviyorum; ve bu yüzden kendimi istanbul’da uzaylı gibi hissediyorum şu aralar sıralar.6. sabah işe gitmek için kaldırımdan yürüyordum. kaldırım bitip ufak bir yoldan sonra diğer kaldırım başlıyordu. kaldırımın bittiği yerde kar sularından oluşmuş bir gölet vardı ama derinliğini kestiremiyordum.içeri dönen yoldan biraz gidip yolu geçtikten sonra geri mi dönsem diye düşündüm; sonra botlarıma güvenerek suya girmek üzere fikrimi değiştirdim. yolun karşısından bağıran alışveriş merkezinin güvenlik görevlisi şu anlamlı nidayı attı:- “Ustaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaağğ! Yavaş….”ona dönüp kendisini çok anlamadığımı belirten işaretlerimi (bkz: neye yavaş? niye yavaş? karda yürüyorum, zaten yavaş yürüyorum???) gösterdikten sonra tekrarladı:- “Yavaaaş… yavaşşşş””herhalde” dedim kendi içimden, “şimdi yola iniyorsun ya, orası sandığından derin. ıslanacaksın” demek istiyor. ve düz gitmek yerine sola dönüp yürümeye başladım. tam o anda iki ayağım birden yerden kesilip münasip yerlerimin üzerine oturdum (bkz: çanağı dağıtmak, kutsal kase sağlam mı, vs). o sırada aşırı açıklayıcı (!) güvenlik görevlisi kaşıntısının derecesini şu cümleyle anlattı:- “lan yavaş lan… sayıyorum sabahtan beri, altı etti.”kan beynime sıçradı. hoş, zaten ayaklarım havada, kafam yerde olduğu için gerçekten de kan beynime hücum etmişti fiziksel olaraktan da. kalkıp seslendim süper arkadaşa:- birader, çetele mi tutuyon sen?- yaaav, altı etti sabahtan beri. seslenmesem neyse… cık cık.- senin de işin gücün yok, güvenlik adına adamlara “yavaaaaaaağğğşşşh” diye bağırıp ardından sayı mı tutuyorsun? madem uyarı için buraya diktiler seni, “orası kayıyor, şurdan geç” filan de. “yavaaaaş”mış! ne bileyim ben senin ne demek istediğini?- yaav dikkat edin arkadaşım, kayıyor işte demek o…- hınının hınının hınının, hınının hınının hınınınınııııın (içinden)…neşeli bir gündü, evet.7. altı. yediiiiiiiiiii.. bugün siteyi kapatıp, makinelerle ilgili donanım güncellemelerini yapmak üzere bir sürü yol geldim. şu anda hard disk “meme yapmış” olsa gerek. çünkü teknik müdürümüz takmaya gitti, hala gelemedi. beklemek ne de zormuş anam. yazık bizeeeeeee!8. bu cuma akşamı, bu havada, bu trafikte neden burada oturmuş duruyorum; anlayamıyorum. bir tür yandan yemiş lanet sanırım bu. “bilmemneyin altında kalsın da cıvığı çıksın inşallaaaaaaaah” demiş sanki biri bir zaman benim için; tam anlatamamış derdini de bu kadarı tutmuş bedduasının gibi geliyor sanki. dertler, caz parçaları ya da adnan saygun besteleri gibi aritmik bir düzenle saldırıyorlar bana. yorgunluk, bezginlik, sabır ve isyan karışımı bir ruh haliyle devam ediyorum hayata. bazen yan masalarda yemek yiyen insanların ortalığa salınan çocuklarının yüzünde görüyorum gerçek mutluluğu… çoğu zaman da suratlarına botoks yaptırmış gibi soluk ve soğuk yüzlü insanların ortasında onlardan biri olmamak için çırpındığını düşünerek teselli olarak; ama aslında pek de çaba sarfetmeyen bir dişli gibiyim bu çarklar üzerinde. belki de çok daha önemsiz bir sorunluyumdur.nihilizm de yakın görünüyor şu aşamada; eğer gerçekten böyle yazılıyorsa ve “hangimiz gerçekten [varım!] diyebiliyor ki?” anlamında.it sucks to be me… şimdilik. (bkz: benim hala umudum var.)