Kafamı yastığımdan kaldırdığım her yeni gün, günün tazeliği aklıma gelir. Bu yeni günde bir şeylerle mücadele etme hissini ilk olarak penceremden çapaklı gözlerle baktığım kuşlar verir. Aslında vaktin çokta erken olmadığını düşünür, geç kalmışlık hissine kapılırım hep. Onlar çoktan uyanmış, günün en güzel fotoğraf karesi olan gün doğumunu çoktan çekmişlerdir gözleriyle. Balkonumun üstüne tünemiş, ev üstüne ev kurmuş olan kırlangıç ailesinin küçük fertleri bile çoktan bayan kırlangıcın getirdiği kırıntılarla karınlarını doyurmuşlardır. Anne anacın yavrularını beslemek için verdiği mücadele, yavruları beslerken bir şölene dönüşür benim için. Sanırım izlediğim en güzel filmlerden biridir kırlangıç ailesinin bu sabah telaşı. Aile olmayı başarabilmiş bu kuşların birbirine, çocuklarına olan düşkünlüğü, birbirleri arasında ki bu bağ, kendi hayatımda ki ilişkilerimi düşündüğüm zaman biraz burukluk yaşatır bana içten içe…Bu kurgunun, âlemin içinden çıkıp insan olmanın vermiş olduğu duygularla bizlere, küçüklüğümüze döndüm. Bizler zor bir çağın çocuklarıydık, savaşlarla büyüdük savaş kahramanlarıyla oynadık hep. Dünyayı kurtaracak zannettiğimiz oyuncaklarımız, süslü bebeklerimiz, kurdeleli köpeklerimiz değil, eli silah tutan acımasız askerlerimiz oldu. Onlarla birbirimizi kırdık, incittik hep. Amerikanın fetih maceralarını o zamanlar TRT de gördükte, pekte anlayamadık neyin ne olduğunu. Teneffüs aralarında hamburgerler yerine annemizin bize hazırladığı o muhteşem poğaçaları, ballı ekmekleri yedik beslenmesi olmayan arkadaşlarımızla birlikte. Annemizin aman oğlum, bunları kimseye verme hepsini sen ye, kaybetme sakın diye tembihlemesine rağmen, paylaştık varımızı yoğumuzu, ne var ne yoksa. Günlerce harçlığımı biriktirip aldığım o Ninja kaplumbağaların bizleri savaşa, acıya hazırladığını nerden bilebilirdim ki? Ninja Kaplumbağalarımın, Afganistan’da, Irak’ta binlerce insanı katledeceği, savunmasız çocukları öldüreceği aklımın ucundan geçer miydi? O zaman çocuktuk, bir oyuncağa ihtiyacımız vardı, yanlış oyuncaklarla da büyüsek birbirimizle olan bağımız çok şereflice oldu. Yediğim simidin yarısını hiç düşünmeden, sorgusuzca arkadaşıma verdiğim o günleri özlüyorum bu aralar. O günlerde birbirimize, kardeşlerimize gösterdiğimiz duyarlılığı ve yardımlaşmayı bu yaşımızda sorguluyorum hep, sorguladıkça üzüyor beni büyüyen arkadaşlarım. Büyüdükçe kendimize dönmeye, çıkarlarımızı, ilişkilerimizi, aşklarımızı, kendi üzerimize kurmaya başlamışız. Yaşadığımız coğrafyadan, insanlarımızdan uzaklaşmış, duyarsızlaşmışız. Kendi kabuğumuza çekilip, körelmişiz. İlkokul çağında düşünmeden gerçekleştirdiğimiz o insani duruşu şimdi düşünüyor olsak ta gerçekleştiremiyoruz. Konu insani bir duruş sergilemeye geldiğinde, yardımlaşmaya geldiğinde, hep bir bahanemiz oluyor kendimizi sıyırdığımız. Hiç vaktim yoklar, kim uğraşacaklar, ben istiyorum ama insanlar duyarsızlar, fakat benim bu sene sınavım var, annem hasta, ben hastayım, vs. vs. Milyonlarca yıldır, milyonlarca insanın yan yana yaşadığı bu evrende, bu kadar insani değerlerden uzak ve bencil yaşamaya hiç birimizin hakkı yok sanırım. Sistemin kölesi olup kendimize koşturmaktan, gün boyunca yaptığımız yüzlerce işin arasında, insani bir duruş sergileyememek bizi uzun uzun düşündürmeli. Acaba yaşadığımız coğrafyada kaç minik bebemiz bu sabah seherinde kursağını doldurmuştur, hangileri ağlıyordur, hangileri sıcak yatağında güzel bir uyku çekiyordur şu an? Kaç minik arkadaşımız okul bahçesinde andımızı okurken cebinde simit ayran parası olmanın huzurunu hissediyordur?İnsanlığımızdan, duruşumuzdan konuşmak bizleri korkutmamalı, insanlığımızı sürekli olarak sorgulamak, eleştirmek bize hiçbir zaman bir şey kaybettirmeyecektir.Bulunduğum bu siteyi sizler ve artık benim gibi bu sitede yazan bir arkadaşımdan öğrendim, yazı yazmak hepinizi olduğu gibi beni de farklı diyarlara götürüyor, duyarlı bir insan yapıyor topluma. Sitenizi ziyaret ettiğim aylar içerisinde birçoğunuzun yazmış olduğu yazıları okudum, duygularımı kabartan, beni düşündüren birçok yazınıza tanık oldum, hepsi ayrı bir yolculuktu benim için, ayrı bir masal âlemi. Hepiniz ruhumun derinliklerinde bir çukuru doldurdunuz, beni tanımadan. Artık sizler sayesinde daha düz bir yolda yürüdüğümü hissediyorum. Konuştuğunun, düşündüğünün en azından yarısını yazılara aktaran bu kitle gelecek adına beni daha çok umutlandırdı. Artık yazdığım yazıların sonuç bölümüne ne yazarsam yazayım kifayetsiz kaldığını düşünüyorum, çocukluğumuzdan, kardeşlerimizden bu denli bahsettikten sonra onlara yardım elimizi uzatmanın, onları mutlu etmenin, yollarını düşünüyorum amatör bir ruhla. İnsanlık adına bir duruş sergilemenin, birçok kardeşimize bir çift ayakkabı, bir önlük, bir kitap almanın, onların yüzündeki mutluluğun, tadına varmayı düşlüyorum yatağımda uzanmış. Ve sizleri onlar adına bir duruş sergilemeye davet ediyorum. Gelin hep birlikte, ilkokul çağındaki, yardıma muhtaç kardeşlerimize amatörce yardım etmenin huzurunu yaşayalım! Yazdığımız yazılar, gencecik bedenlere bir umut olsun, yüzlerinde gülücük olsun. Akşam yatağımıza birçok çocuğu sevindirmiş olmanın mutluluğuyla yatalım, hem de birebir yaşamış olarak. Bizler gibi duyarlı, düşünen, çevresindeki olumsuzluklardan rahatsızlık duyan ve toplumun acılarına, gerçeklerine duyarlı arkadaşlarımızı aramıza çekelim, din, siyaset, düşünce ayırt etmeksizin. Bu amaç dışındaki tüm konularda tartışalım, ters düşelim, gerekirse uzak duralım birbirimizden, ama bu amaç doğrultusunda amatör bir ruhla aynı yolda, aynı hizada duralım insanlık adına. Hepimiz yazıyoruz, çiziyoruz, kendimizi anlatıyoruz, hayatı irdeliyoruz sayfalarca, gelin toplumun bu yarası üzerine bir birlik oluşturalım, bir duruş sergileyelim. Hepimizin yaşadığı, geçmişteki çocukluğumuz adına çocuklara yardım elimizi uzatalım. Bunu gerçekleştirmek için hiçbirinizden çok zor bir şey istemeyeceğim, öncelikle bizim gibi düşünen arkadaşlarımızı, kaç kişi olursak olalım, bu yazının altında toplayalım ve birbirimize düşüncelerimizi sunalım. Birbirimize güvenelim ve amacımızın ne olduğunu unutmayalım. Onlar için ne yapabileceğimizi tartışalım uzun uzun. Ben bu amaç doğrultusunda, yirmi, otuz, elli kişinin ne yapabileceğini düşündüm hep amatörce. Her ay bir şehirde bulunan, gönül birliği yaptığımız bir, iki arkadaşımız bu bayrağı eline alsın ve bir ortak hesap numarası açsın mesela, bizlerde o hesap numarasına ne kadar yardımda bulunabilirsek yardım edelim. Belirlediğimiz tarihte paralar bankadan görevli arkadaşımızca çekilsin ve o şehrin okullarında yardıma muhtaç çocuklara, önlük olarak, ayakkabı olarak, kitap olarak dönsün. Elli tane amaç birliği yapmış arkadaşımızın yolladığı on milyon, tam on öğrenciye hem önlük hem ayakkabı olarak dönebilir.Gelelim kafamıza takılan sorularımıza, öncelik, bu arkadaşlarımıza nasıl güveneceğimiz sorusudur tahminimce. Bizler topluma duyarlı ve fikir birliği yapmış, bizim gibi düşünebilen sadece elli arkadaş istiyoruz, bu arkadaşlarımız, yaptıkları yardımları bizlere fotoğraf kareleri ile hesapları ile rahatça gösterebilir. Bakın öncelikle insanlara güvenmeliyiz, yaptığımız bu insani hareket kapsamında böyle bir şüphe duymamalıyız birbirimizden, ben şahsen insanlara bu konuda güvenmek istiyorum. Unutmayalım ki bizler hangi amaç doğrultusunda bir çaba sarf ettiğimizi bilen insanlar arıyoruz.2)Peki neden daha organize kuruluşlara üye olmak yerine böyle bir yola başvuralım?Bunun sebebi o kuruluşların daha organize ve detaylı bir çalışma içerisinde olmasıdır. Hepimiz bu derneklere üye olabilir ve faaliyet gösterebilir ama biz daha amatör bir ruhla sadece çocuklara birebir yardım etmeyi amaçlıyoruz. Kendi vicdanımızı sızlatan, kendimizin belirlediği çocuklara ufacık bir mutluluk vermeyi yani.Bunun dışında kitaplarımızdan, ayakkabımıza kadar birçok şeyi paylaşmayı hedeflediğimiz, sadece bir ay bile gerçekleştirebilsek, birçok kardeşimizi mutlu edebileceğimiz böyle bir amatör çalışma. Her türlü önerinize ve fikrinize açığım dostlar, yorumlarınızı bekliyor, en az benim kadar düşünmenizi rica ediyorum bu proje hakkında. Gelin hepimiz aydınlığa bir umut olalım, bizim çocuklar için, çocukluğumuz hatırına…