Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yapılan araştırmalar tehlikeli iklim değişikliği eşiğini dünyanın ortalama sıcaklığının iki santigrat derece daha artması olarak ortaya koymuştur ve yine biliminsanları en kötü durum senaryolarını engellemek için önümüzde sadece 10 sene kaldığını söylemektedirler. Peki eğer 10 sene içinde gerekli önlemler alınmazsa oluşacak bu senaryolar neler?- Tatlı su kaynakları azalacak, su kıtlığı yaşanacak,- Değişen sıcaklıklar ve kuraklık sonucu çölleşme artacak, gıda sıkıntısı, fırtınalar ve seller gibi doğal afetler artacak,- Kıyılarda yaşayan 2,4 milyon insan bu bölgelerin sular altında kalması sebebiyle göç edecek,- Küçük ada devletleri tamamen yok olacak ve bu bölgelerde yaşayan insanlar göç etmek zorunda kalacak,- Bu durumlar en fazla hızlı iklim değişimine karşı hazırlık yapamayan yoksul ülkeleri etkileyecek,- Değişen iklim koşulları sebebiyle birçok bitki ve hayvan türünün nesli yok olacak,Yine bilimsel veriler, iklim değişikliğinin ciddi ölçeklerde sosyal ve ekonomik sonuçlara yol açabileceğini ve ülkelerin güvenliğini tehdit edebilecek boyutta bir sorun olduğunu kanıtlamaktadır.İklim Değişikliğine uyum ahlaki bir zorunluluk, politik bir gerekliliktir. Daha güvenli bir gelecek için akılcı bir yatırımdır. İklim değişikliğine uyuma, uluslararası müzakerelerde en az azaltım kadar önem verilmelidir. Bugün emisyonlarımızı sıfırlayıp, fabrikalarımızın şalterlerini indirsek bile en az 100 yıl iklim değişikliğinin etkileri devam edecektir.İklim değişikliği 21. yüzyılın rakipsiz en önemli jeopolitik ve ekonomik sorunudur. Aynı zamanda kalkınma, barış ve refah kapsamında küresel denklemin yeniden yazılmasına sebep olacak bir konudur. İklim değişikliği; SU, GIDA ve TOPRAK üzerindeki baskıyı arttıracak, yıllarca süren kalkınma kazanımlarını tersine çevirecek, yoksulluğu alevlendirecek, hassas ülkelerin dengesini bozacak ve hükümetleri sendeletecektir.Ulusal ve uluslararası platformlarda; iklim değişikliğiyle mücadelenin çok pahalı olduğu tartışılmaktadır. Ancak; eğer şimdi bir önlem alınmazsa ileride paha biçilemez bir bedel ödenecektir. Türkiye’de bu bedelden payını alacaktır. Türkiye’nin bu süreçte sorumluluğu nedir? 2012 sonrası döneme yönelik olarak Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını ve ekonominin enerji/karbon yoğunluğunu azaltacak şekilde; enerji verimliliğinin, yenilenebilir enerji kaynaklarının, toplu taşımacılığın ve temiz kömür teknolojilerinin kullanımını arttıracak, toprağın korunacağı ve ormansızlaşmanın önleneceği sürdürülebilir kalkıma politikaları ve sektörel yoğunluk hedefleri belirlenmesi gerekmektedir.Aynı zamanda Arazi Kullanımı, Arazi Kullanımı Değişikliği ve Ormancılık konusu kapsamında ayrıntılı bir ulusal sera gazı envanterinin hazırlanması artık kaçınılmazdır. UNFCCC ve Kyoto Protokolü çerçevesinde 2012 sonrası süreçte Türkiye neler öneriyor, nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor? Bunların üzerinde ciddi olarak çalışılması ve somut adımların ve olası sonuçlarının ortaya konulması gerekmektedir. Türk Hükümeti, Kopenhag’da en üst seviyede temsil edilerek bu konudaki duyarlılığını sergilemelidir. Kopenhag’da oluşturulacak anlaşmada, Türkiye’ de salım azaltım hedefleri için kendi payına düşeni kendi olanakları çerçevesinde gerçekleştirmelidir.İklim değişikliğine sebep olan emisyonların azaltılması, yeni bir küresel yeşil kalkınma çağının oluşturulması ve artık başlamış olan iklim değişikliğine uyum sağlanması; ulusal ve uluslararası bir zorunluluktur. Sera gazı emisyonları bundan sonra da artmaya devam edecek ve çok kısa bir zaman sonra geri dönülemez sınırı geçecektir. Kısacası; artık geri sayım başlamıştır.Peki bunun için hangi önlemler alınıyor? Hükümetlerarası raporlar hazırlanıyor, projeksiyonlar yapılıyor ve en önemlisi emisyonların azaltılması ve finansman kaynaklarının sağlanması için müzakeler yapılıyor. Ancak; İklim müzakereleri çok yavaş ilerliyor. Tam tersi olarak iklim değişikliği ise artık bizim müdahele edebileceğimizden çok daha hızlı olarak etkilerini gösteriyor.2009 yılı Aralık ayında Kopenhag’da Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı gerçekleştirelecek. Bu toplantıda, 2012 sonrası için Dünyanın İklim Stratejisinin ne olacağı belirlenecek. Peki Kopenhag toplantısından ne bekleniyor?- Tüm ülkelerin küresel sıcaklığın güvenli seviyede kalması için ortak ve uzun vadeli limitler belirlemek üzere işbirliği yapması,- Gelişmiş ülkelerin 2020 yılına kadar iddialı emisyon azaltım hedefleri belirlemesi,- Gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını sınırlayarak sürdürülebilir bir kalkınma stratejisi belirlemeleri ve bunu gerçekleştirmek için gerekli finansal ve teknik desteğin onlara sağlanması,- Ormansızlaşma, arazi kullanımı ve arazı kullanımı değişikliği, gemicilik ve havacılıktan kaynaklanan emisyonlar da olmak üzere sera gazlarını oluşturan tüm ana kaynakların belirlenmesi.Dünya çapında faaliyet gösteren ve iklim müzakerelerinde etkin rol oynayan bir sivil toplum ağı olan İklim Eylem Ağı (CAN)’e göre, aşağıdaki azaltım hedefleri gerçekleştirilmediği sürece bu çabalar yetersiz kalacaktır. EK1 ülkeleri 1990 yılını baz alarak 2020 yılına kadar emisyonlarını en az %40 azaltmaları gereklidir. Eğer hedefler bu değerin altında belirlenirse, Kopenhag’dan sağlanacak anlaşma başarılı olmayacaktır. İleri gelişmekte olan ülkelerde en az EK 1 ülkeleri kadar iddialı salım azaltım hedefleri almalı ve sektörel politikalarını temiz kalkınma politikaları çerçevesinde yenilemelidir.Kopenhag’da sağlanacak başarılı bir anlaşma, dünyanın bu kaçınılmaz değişim ile mücadele yeteneğini kuvvetlendirecektir. Kısacası; bu anlaşma geleceğimizin kaderini de belirleyecek.