Kalbime saplanmış cam parçaları…Lime lime doğranmış bitik harap hayatlar…Niye hafif meşrepliğin o şarap gibi tadını alamazdın ki sen?Bak masanın üstünde acı kahkahalarım,içime sinmiş artık benliğimi benden alan kahrolası benlikler…Dünyayı temizlemek sana mı düştü?Hiç sen mor gökyüzü gördün mü ,Küçük şeylerin seni kör bir bıçak gibi kesememesi,tutukluğun ruhuna işlemesi…Odamda dolabımda kapkara ,sersefil sevgiden yoksun usancım var…Bilir misin sen her gün usanç giymek ne demek? Hayatın evinde yosun tutmuş yerler var…Hani Kaf Dağı’nın o çocuksu uçsuz bucaklığı…Körpe derinliklerde boğulmak nedir bilir misin sen? Zemheri karanlığından içinden geçerek yerden mutluluk toplamak ürkek pamuksu sessizliklerin içinde yitip gitmeye benzer…Takıntılarını alırsın yanına doğmamış maviliklerin ferahlığında adım atarsın sonsuzluğa…Niye hep kalp kırılır ki sen hiç kalbi parça parça birini gördün mü?Kalbinin parçalarını: pembe jaluzili evin girişine koydum kimbilir belki bir gün ordan geçersen usancını giymeyi unutmuşsan ve pıhtılaşmışsa kanın eriyip giden masumluğunu yitirmişsen,al ,içinden onca hayatlar geçen evin riyakar soytarı kahkahalarına yenik düşmesine izin vermemelisin…