dudaklaRının kıvrımında uç veren küstah umursamazlığıngölgesi boşalmada çalıştığı ak kâğıda düşmüştü.sağ eliYle çenesini sıvazlarken derme çatma baraka bozmasıevini saran siren sesleri kulağına o kadar meloDikgeliyordu ki…odAnın içinde fır dönen kedisi sırtını, ensesini tırmalarkensesini çıkarmıyorDu.tinercinin ayakkAbı yapıştırıcısı kokLamaktan morarmış burnuna attığı yumruğunun akabinde ensenine soktuğu yıldız tornavidanın çıkardığı ses bile ona yepyeni bir yazı konusu vermişti…sattığı hikâye fikrini ya bir başkasına daha verirse diye aklından geçirmesiyle elindeki yıldız tornavidayı yıldızlarısoluk gecede öyle hızlı savurmuştu ki ensesine…bir yıldız kaymıştı elinde…sehpanın altında duran falçatayı kavradı sımsıkı.sımsıkı kavradı hayatının bir ânını kavrar gibi…ağır ağır soyundu.hafifçe doğruldu. falçatayı dudaklarının arasından geçirdi usulca…geçmiş ti zaman ın bahçeleri… dudağına bulaşan kanını diliyle temizledi.kırmızıyı çok severim, diye uykuyla uyanıklık arasındamırıldandı.bu hikâye burada bitiyor yüce efendi diye avazı çıktığı kadargökyüzüne bıraktı pürüzlü sesini…yırtılan sesine, kalbine ince bir sızı gibi saplanan falçatasıkavalyelik ediyordu…dizlerinin üstüne çöktü. dışardan gelen hoparlör sesigiderek zayıflıyordu…etrafında dönüp duran kedisi dizlerinin dibine gelmişti.ensesinden yakaladı. boynundan öptü. bıraktı.bir iki sallandı. kapıyı zorlayan polisleri görmek istemiyordu.yüzükoyun uzandı çivisi çıkmış tahtalara…