Saat sabahın 5’i (“aslında” tam olarak 05:20)
Bu saatlerde uyanık olurdum hep..Yeni uyanmış olurdum..Bu gece hiç uyumadım..Beni çok heyecanlandıran, bu yüzden de her önüme gelene acaip heyecanlı bir film anlatır gibi anlattığım, bu yüzden de etrafımdakilerin bu laflardan başka bişey bilmediğimi düşünmelerine sebebiyet verdiğim bir durum.Ne bu?İşte şu:Her yeni şey, öncesinde bir tansiyon barındırır ya.. Bir ipi iki tarafından gerersiniz, kopmadan önce kendi esnekliğinin, gerginliğinin sınırına kadar gelir.. Veya bir ilişki bitmeden önce gerginliğinin sınırına gelir.. Veya fırtına kopmadan önce havayı delice bir elektrik doldurur.. Bu örnekler sonsuzluğa kadar gider zorlasanız..Ve işte bu saatler, gün başlamadan, güneş doğmadan önceki bu son saatler, doğa en gergin , en heyecanlı dakikalarını yaşıyor.. Kimse dikkat etmiş midir bilmem, herşey susar bir süreliğine.. kuşlar susar, rüzgar susar, tüm tabiat geceyle gündüzün tam ortasındaki incecik çizgiye yayılır, uzunlamasına..
Ve tüm ihtişamıyla, bir mucize gibi doğar güneş, nazlı nazlı.. gökyüzü önce beyaz olur, gördünüz mü hiç? Bildiğiniz beyaz! Sonra hafif açık sarı, sonrasında çoook açık bir mavi…Her sabah biz uykumuzdayken bir mucize olur, hiçbirimiz bilmeyiz..
Sonra sersem sersem uyanır, bir gözümüz hala kapalı kahvaltımızı yaparız ne yediğimizi bile bilmeden.. Nefret ettiğimiz işlerimize, nefret ettiğimiz okullarımıza yollanırız nefret ederek.. Hiç farkına varmayız, hiç bilmeyiz ki o nefret ettiğimiz günler “aslında” hep bir mucizeyle başlar..
Bilmeyiz..Ne aptalız “aslında“……….
cadı eli yazdı.. cadı eliyle yazdı…