Beklediğin biri var mı. Cevap olumsuz. O zaman katıl bize.
Katıl.
Katıla katıla gülen sarı saçlıya bakıyorum. Bir an durup tüm bu mekanın gerisideyim. Gülme, karna giren kramplar bana hiçbir şey katmıyor. Ağızlardan dökülen sadece -Komik. O da kimi – nereye götürmüş, ey ahmak.
Söylediklerim sarı saçlının ilgisini çekiyor mu.
Önemli olan bu…

Peki benim bundan beklediğim kırıntı parçası ne kadar ucuz olacak. Ama olacaksa olsun. Devam devam. Artık ele geçirdiğim hükümeti yavaşça bırakıyorum. O kadar içlere girecek, inceleyecek değilim. Kazanmam gereken masada duruyor. Şeker parçalarını ıslak parmağı ile toplayanda O.

Hep birlikte kalkıp ne peşinde koşacağız. Bu bilinmiyor. Ama eğlence sürmeli. Bunun yetkisi bizde. Zorunlu bir kalkma hareketi ile yeşil gömlek açıklıyor kendini. Ben bu kadar bakımın altında nelerin saklı olduğunu hayal ederken, uzun bacakları masadan kalkıyor. Adım adım terk ediyor. Burada beslediğim ve benim olmasını istediğim dudaklar açılıp kapanıyor. Bir ara vücuduna oranla küçük göğüslü olduğunu kavrıyorum. Bu neyi değiştirecek ki. Evde onları biraz daha büyütme olanağım yok mu. Var diyor yanındaki evet var. O bizde de var. Soğuk cildimizi geriyor. Selamlar eşliğinde yolumu buluyorum.

Kumaş pantolonun arkasından bakabilecek miyim.

O sırada yanımdan gülüşerek iki güzel geçiyor. Alımlı ve taze vücutlarını takibe alıyorum. Sarışında evinde ağzında kalan acı kahve tadı ile baş başa şimdi.

Evin yolunu değiştirerek bir araya dalıyor, kimsenin beni görmediği apartmana dalıyorum. Amacım biraz hareket. Hem de en verimli olanı. Kapı neyse ki beni zorlamıyor. Otomatik ışığı sevimsizce çevirerek katları hızlı hızlı kat ediyorum. En üst katta beni bekleyen ne. Bu bir sorumu. Bunun cevabı umurumda bile değil.
Siyah düz saçlı pekte uzun olmayan alımlı bayan kapıyı aralıyor.
Nerede, nerede o
Gelecek ama birazdan.
İçeri girmek için adım atıyorum. Bana elini uzatıp görmediğim kağıtları uzatıyor. Bana sarıdan bahsedip duruyor. Onun boya saçlarından selüloitli bacaklarından konu açıyor. O an kalın dudaklarını hatırlatıyorum. Ama karşımdaki siyahta da istendiğim kadar dudak mevcut. Bu beni çıldırtıyor.
Kahve koymaya gittiğinde ayağa kalkıp çevrede kesici olabilecek bir şey arıyorum. Onun sonu sarının başlangıcı olacak. Bu düşünce tam istediğim gibi zihnime yerleşiyor. Kahveler geliyor. Bir yudum ve tekrar sarının konusu dönüyor.
Henüz gelen yok. Peki bu aldatmaca mı. Olabilir. Kimileri için doğrudur da bu. Tekrar mutfağa gittiğinde uzun zamandır kullanılmamış mektup açacağını ellerimin arasına alıyorum. Metal soğuk şey elimin şeklini alıyor kan ile ısınıyor.
Bu kan gölünde saçlarımı toplamayı unuttum. Halıda kanı öyle bir emdi ki bana sadece halıyı sarıp sarmalamak kaldı. Şimdi ellerimin arasına bakıyorum. Bir vücut var. Ama hiç birimize yaramaz. Ağzından akan kanlarla da durumu daha da güçleştiriyor. Ölü bedeni ağır ağır banyoya taşıyorum. Ölü sanki 100 kilo çekiyor.
Meraktan mı yoksa öğrenme isteği ile mi bilmiyorum bunları: 15 dakika içinde kaslar gevşeyecek ve ağızdan ve pantolonunun arkasında sevimsizce bir karartı olacak. Evet bende bunun bilinci ile onu banyoya taşıyorum. Şimdi siyah saçlının bedeninde korkunç bir savaş var. Eksiler artılar çarpışıyor ve hala bazı kaslar can çekişiyor. Bu da vücudun daha ağır olmasını sağlıyor. Soğuk duşu açarak bende bir parça ıslanarak siyah ölüyü banyoya bırakıyorum. Ilıkta bir su ayarlayıp vücudunun diri kalmasını sağlıyorum.
Gözleri kapamalı mı? Buna nasıl bir süs hazırlamalı. Düşün bakalım düşün.
İnsanlar intihar girişiminde bulunduklarında kendilerini keseceklerse mutlaka kendilerini görmek isterler. Ayna, cam kenarı veya bıçağı bile bunun için kullanırlar. İnsanın ölüm anında bile kendine son bir defa bakması ne garip. Kedimi toparlıyorum ellerimi küçük lavaboda yıkayıp salona resimlerin olduğu çekmeceye yöneliyorum. Bunları yanıma almalıyım. İyi bir koleksiyon olacak bu. Sırıtma.
Telefon açıp arkadaşımdan Sarı’nın telefonunu istiyorum. İlk önce beni terslese de telefonu uzatıyor.
Sarıyı öldürmek. Gülünç olmayın. Bizler sarıyı siyaha tercih etmedik mi. Ama benim tercihimi sorarsanız kızıl. Kızıl olmalı. Kırmızıya kayan o kızıl. Hayır hayır ikisi aynı şey değil. Lütfen şimdi ileri.
Gözlerimi banyodaki bedene dikip göğüslerini kapatıyorum. Artık bundan sonra suya da ihtiyacı olmayacak. Beklediğim koku yayılıyor ve benimde oradan uzaklaşmam kısa sürüyor.
Caddelerde bir çok aptal ufaklıkla aynı hizada yürümek. Bu beni tiksindirtiyor. Kim bu aşağılık kitle. Neyin nesi. Onlara kadeh kaldırdığımda kendilerine en güçlü soruyu sormalarını istiyorum. Sonra bu alçaklara bedenlerinin en iyi manevrasını soruyorum. Yüzüme bakan bu topluluk ve ileri gidip gelmeleri bir dalga yaratmaları beni tek bir gerçeğe itiyor.
Evet güler ekte bunu burada harcamak istemiyorum.
Güzel kadınların göt hizalarında dolaşan bir çok erkek benim sarının evine gittiğimi bilmiyor. Bir adette siyahın banyoda beklediğini. Aslında hiç birimiz bir şekilde bir şey bilmiyoruz.
O an aklıma şarap kadehlerini götürürkenki bir konuşma aklıma takılıyor.
Adam o da. O da burada yaşıyor diyor. Hem de en güzelinden yaşıyor. Peki sen sen tüm bu hıza bu sorumluluğa ve kaybettiklerinle ondan daha iyi mi yaşıyorsun. Aklıma en iyi sorunun bu adam için ne olabileceği geliyor. Fakat burada tıkanıyorum. Neden çünkü diğerleri bizden daha mutlu. Alçak mutluluğu bir kenara bırakıp kaybettiklerimizi sıralıyor pencerelerimizi ne kadar fazla araladığımızı düşünüyoruz.

Ara sokakta 2 kız gülerek yanımdan geçiyor. Uzun bacakları bana sarıyı hatırlatsa da şimdi onun evinin önünde olmam gerek. Ama kulübeden telefon ederek çok yakında olduğumu ona sunuyorum.

Onun tüm hareketleri dikkatimi çekmeye başladı bile. Sade salonda şimdi bir bira ve uzun saçlarımla oturuyorum. Saçlarımın bazı kısımları kütle halinde duruyor. Bu kan olmalı kuru kan. Gülümseyerek yıkanmalısın diyor. Bende ona cafe de bahsettiği olayın gerçek olup olmadığını soruyorum. (Bana orada porno endüstrisinden bahsetmişti)
Elbette diyor ve ilgilenip ilgilenmediğimi soruyor. Bunun bir oyun olması gerçeğe en yakın olanı. Ama kartların durumunu bilmeden kabul ediyorum.
Ben henüz film çekmedim diyor. Fakat bu işin arka planında çeşitli görevlerde bulundum. Ne gibi diye üsteleyince hepimizin yapabileceği işleri sıralıyor. Şimdi diyor bir senaryo var elimde. Onu derinleştiriyorum. İlgini çekiyor mu? Sorunun cevabını vermeden elime el yazısı ile yazılmış korkunç bir senaryo tutuşturuyor.
Amerika da kısa boylu adam ile alçak zeminli, dumanlı ve bol kadının bulunduğu bir barda…
Bana bunun belli kalıpları olduğundan bahsediyor.
Porno izleyicisi çok çeşitlidir. Her türlü oyunu görmelisin. Bizler izleyicinin hayallerini değil, onlar bizim hayallerimizi kuruyorlar. Ayrıca izleyiciye belirli klasmanlar vermelisin. Ne gibi mi. Mesela hareket kabiliyeti. Öyle açık olmalısın ki seyredenler eşlerine bu pozisyonları yaptırtamasın.
Kısa boylu adam adı Ed bana bunun inceliklerinden ve copy paste olayından bahsediyor. O geceden sonra 2 hafta pornodan uzak duruyorum.

Burada en çok dikkat çeken bedenden çok insanların aklılarına girmek. Buzatti ile sessizce görüştüğümde bana kitap yazmanın veya sanatın tüm dallarının nereye kadar gittiğini soruyor…. Bir şekilde ilerlemenin ister istemez yaratma güdüsünü geliştirdiğini… ama ne kadarının aklın içine girdiğini… Bunun tamamen paketteki sakızı alıp çiğnemek gibi olduğunu dile getiriyor.
Buzatti bana bunları söylerken yazdığı kitapları hatırlıyorum. Tatar çölü ile beni hasta etmiştin sen diyorum.

Ucuz senaryoyu kenara bırakıp bu çok ucuz diyorum. Sonra filmi kimin finansa edeceğini soruyorum.
Oyuncu olarak seni diyor seni uygun gördüm.
Yüzümdeki tebessümü annem görse. İşte işte bu adam katil o dur derdi. Sarıya bakıp bunun belirli normları olduğunu ve bir prosedürün uygulanması gerektiğini hatırlatıyorum. Öyle şakacı bir adamın 2 saatlik porno muhabbeti ile film karakteri olunmayacağını sıralıyorum. Bana bakıp. Sana baş rol veriyorum kendime de ikinci rolü.
İşte bu kulağa hoş geliyor. Fakat bu filmin asla biteceğini ikimizde ümit etmiyoruz. Çünkü film hazırlıkları sarının saçlarının kendi rengine gelmesine kadar sürüyor.