Kimileri sevmese de Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerlerin en önemlilerinden birisi.

Kimileri sevmese de Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerlerin en önemlilerinden birisi.

Bu ülke için hayata geçirdiklerinin yüzde birini, bu memleketin sahibi olduğu iddiasıyla orta yerde kasım kasım kasılarak gezenler yapmadı.

Hayata geçmesine öncülük ettiği eğitim kurumlarındaki kalitenin hangi noktada olduğunu cümle alem teslim ediyor. Onun rahle-i tedrisinden geçenlerden hiç birisi, bu memleketin hayrına olacak işlerin dışında bir faaliyetin içinde bulunmadı.

Habbeyi kubbe, pireyi deve yaparak kamuoyuna duyuranlar bile bugüne kadar emellerine ulaşacak hiçbir şey elde edemedi.

Ne var ki, Fethullah Hoca’ya sevgi duyduğunu söyleme bile, bu ülkede DGM’lerde sorgulanma nedeni sayıldı.

Yürekte beslenen sevginin bile yargılandığı bir ülkede yaşadığımızın utancını duyuyorum çoğu zaman.

Benim, bu camia ile yakınlığımın olmadığını bütün dostlarım bildiği gibi, en iyi de kendini Fethullan Hoca’ya gönül vermiş olarak kabul edenler teslim eder.

Fethullah Gülen’in 28 Şubat süreci sonrasında sudan bahanelerle mahkum edilmesi üzerine, yurt dışına kaçmasını bir türlü anlayamamıştım.

Çünkü bu kişi, daha önce defalarca cezaevine girip çıktı. Üstelik, bu kez cezaevinde yatması gereken süre, yıllarla değil birkaç ayla ifade ediliyordu.

Peki bu kez ne oldu da, birkaç ay içerde yatma yerine, ahir ömründe sonu nerede biteceği belli olmayan bir kaçak hayatı tercih etmişti?

Bu soru, Fethullah Hoca adı nerede geçse aklıma gelirdi.

Geçenlerde, Fethullah Hoca’nın ziyaretine giden bir işadamı ile bir süre sohbet etme imkanı oldu. Benzeri sorular onun da aklından geçiyormuş. Nice zamandır cevabını bulamadığı gibi, biraraya geldiğinde de sormayı edebine yakıştıramamış.

Gerisini işadamı dostumun anlatması ile aktarmak istiyorum.

“Hocaefendi ile başka bir konu üzerinde sohbet ediyorduk. Birden durdu. Yüzüme baktı.

‘Biliyor musun M….., iki üç ay cezaevinde yatma yerine niçin gurbeti seçtim?’

İçimden öyle bir soruyu geçirdiğim için utandım. Hocaefendi benden bir cevap gelmesini beklemeden devam etti:

‘Geçmiş hayatım, cezaevine girmekten çekinmediğimin delili. Ama şimdi geçmişteki gibi değil. İçerde verdikleri bir takım ilaçlar sonunda dışarı çıktığınızda sizi (Ben peygamberim) diye bağırtıyorlar.

Nitekim, Hasan Mezarcı’ya yaptıkları gibi. Ben o şahsın masum olduğuna inanıyorum. Yaratan, Mahşer Günü, onu cezaevinden önceki amelleri ile sorgulayacak.

Biz içeri girmiş olsa idik, çıktığımızda verilen ilaçlar yüzünden söyleyeceklerimizden yaptığımız hizmetler zarar görürdü. Kim bilir belki bizi nasıl bağırtırlardı.”

İşadamı dostum, kafasındaki sorunun Fethullah Hoca’nın söyledikleri ile giderildiğini söylüyor.

Fethullah Gülen’in hangi neden ile olursa olsun, dışarıda yaşamak zorunda bırakılması bu ülke için bir kayıp. Öldüğü zaman buraya getirildiğinde kıymeti anlaşılacak.

Nazım’ın mezarını getirip, vatanında bir çınarın gölgesine koyamadık. Ahmet Kaya’nın gurbette ölmesine göz yumduk. Esat Coşan’ın on binlerce kilometre uzakta ölmesini içimize sindirdik.

Bari Fethullah Hoca’yı çok sevdiği ülkesine hasret bırakmayalım