İnsanların içinde bulunduğu koşulların arazlarını görmesini, algımasını ve eleştiriye tabi tutmasını yine aynı koşullar engeller. İnsan bu durumda var olanı içselleştirir ve dayatılan düşünce biçiminin bir parçası olur. Böyle bir “alışkanlığı” yıkmanın temel şartı “dışarıya” çıkıp oradan bakmaktır. Ya da tam tersi… Dışarıda olanın farklılığıyla görünmesidir. Farklılığın varlığı “alışılan” ile “farklı olan” arasında kıyasa zorlar insanı.Bilimkurgu, edebiyat içerisinde böyle bir imkana en fazla sahip olan türlerin başında gelir. Bilimkurgunun çokca işlediği dünyalı-uzaylı hikayelerinde dışarıdan gelen farklı yaratıklar, insanın alışkın olduğu düşünce ve biçimleri ters-yüz edip alışkın olduğumuzu anlamamıza yardımcı olmaktadır. Bilim-kurgu edebiyatı, bilim ve teknlojinin hayal gücünü artıran fantastik taraflarını da içine katarak, okuyucunun kendini ilk başta yabancı hissedeceği ama sonra kendisiyle ilişki kurabileceği bir dünya sunar. Gelecek zamanda geçer. Çünkü gelecek zaman şu anın dışında ancak, şu andan yola çıkmış bir zaman dilimidir.Fahrenheit 451 özet olarak itfaiye memuru Montag’ın “içine” hapsolduğu düşünme/ yaşama/hissetme biçiminin “dışına” çıkma mücadelesini anlatıyor. Teknoloji ilerleyip bütün evler yanmaz hale gelince, itfaiyecilere de başka bir görev verilir. İtfaiyeciler resmi düzenin koruyucuları olarak başka bir şekilde, düşünmenin aracı olan kitapları ve onalarla diyaloğa giren “asileri” çürümeyecek şekilde (herhangi somut bir şey bırakmadan) antibiyotik, estetik ve pratik olarak yakan resmi sansürcü ve infazcı olmuşlardır. Sistemin kitaplarla ne gibi bir alıp veremediği vardır ki onunla diyalog kuranın yaşam hakkını elinden alacak kadar “tehlikeli” görüyor.”….Belki de kitaplar bizi mağaralarımızdan yarım da olsa çıkartabilirler…” Montag’ın bu sözü bizi Platon’un “Mağaralar Kuramına” götürüyor. Platon ünlü kuramında sırtı mağaranın ağzına dönük insanların mağaranın duvarlarına yansıyan nesnelerin yansımalarını “gerçek sandıklarını” ve mağaranın dışına çıkıp gerçeği gördüklerinde gözlerinin kamaştığını ve onu algılamakta zorluk çektiğini söylüyor.Sistemin istediği tam da buraya denk düşüyor. Gerçeklere sırtını döndürüp, insan olma bilincini ortadan kaldırmak… Sorgulamadan uzak, aşk, acı, sevinç, özlem gibi duyguları ellerinden alınmış insanları, kurulu mekanik bir varlık haline getirek kontrol altında tumak.Düzen kendisine zararsız kurulu makineler istiyor. Bu açıdan kitapları mutsuzluğun, acının kaynağı olarak gösteriyor. Acı duygusu yok edilmiş bir insan artık acı duymayacaktır. Ancak bu noktadan sonra da “duyumsamayanın” insanlığından ne kadar bahsedilebilir?Montag, teknolojik mağarasında duygusuz, iletişimsiz yaşarken iş dönüşlerinde karşılaştığı 17 yaşındaki bir kızla, Clarisse Mc Clellan’la yaptıkları konuşmalar sonrasında o ana kadar hiç sorgulamadığı kitapları yakmasının nedenini ve bunların neler anlattıklarını merak etmeye başlar. Bu noktadan sonra Montag’ın kendisiyle, ailesiyle ve sistemle savaşı başlar acı çekme pahasına.Önümüze konulan kurtuluş yolu ise hayli gerçekçi. Bilinçlenme ancak bireysel olabilir ve bu bilinçleniş toplumsal bir boyut kazanamaz. Toplumsal alanda kabul görmeyen bir varoluş biçimi arz eden biliçlenmiş birey, tam da bize cadı avını anımsatan biçimde farklı olmasının sonucu olan, yok edilme arzusuyla çepeçevre kuşatılır. Tek yol toplumun-sistemin dışına çıkıp orada var olmaya çalışmaktır. Nitekim Montag bir sürek avının sonunda şehrin dışına çıkıp benzerlerine bilinçlenmelerinin bedelini ödeyen toplum dışı okur-hafızlara katılır. Onların tek yapabildiği ise kitapları ezberlemek ve bir sonraki nesle aktarabilmek. Böylece toplamsal hafızayı yeniden yaşatabilmek. Bu noktada bilinçlenmenin kefareti olarak ödenilen toplum dışı olmak aslında her zaman karşımıza çıkan bir durum değil mi? Sözü Adorno’ya bırakmak lazım: “Bilmek lanetlenmektir.”Fahrenheıtt 451, yoğun bir toplumsal eleştiriyi şairane bir üslüpla anlatan, metinlerarası göndermelerle farklı çağrışımlara açılan, eleştirirken okuyucuya bir çıkış yolu gösteren, tüm bunların arkasında “insan”ı anlatmaya çalışan, kitap kurtlarına özellikle tavsiye edebileceğim bir kitap. Tabi lanetlenmekten korkmayanlara