İnsanların içinde bulunduğu koşulların arazlarını görmesini, algımasını ve eleştiriye tabi tutmasını yine aynı koşullar engeller. İnsan bu durumda var olanı içselleştirir ve dayatılan düşünce biçiminin bir parçası olur. Böyle bir “alışkanlığı” yıkmanın temel şartı “dışarıya” çıkıp oradan bakmaktır. Ya da tam tersi… Dışarıda olanın farklılığıyla görünmesidir. Farklılığın varlığı “alışılan” ile “farklı olan” arasında kıyasa zorlar insanı.

Bilimkurgu, edebiyat içerisinde böyle bir imkana en fazla sahip olan türlerin başında gelir. Bilimkurgunun çokca işlediği dünyalı-uzaylı hikayelerinde dışarıdan gelen farklı yaratıklar, insanın alışkın olduğu düşünce ve biçimleri ters-yüz edip alışkın olduğumuzu anlamamıza yardımcı olmaktadır. Bilim-kurgu edebiyatı, bilim ve teknlojinin hayal gücünü artıran fantastik taraflarını da içine katarak, okuyucunun kendini ilk başta yabancı hissedeceği ama sonra kendisiyle ilişki kurabileceği bir dünya sunar. Gelecek zamanda geçer. Çünkü gelecek zaman şu anın dışında ancak, şu andan yola çıkmış bir zaman dilimidir.