– Yüzbaşı Hakan Çelik. Hem albay hem de bu geminin kaptanı mı oldun? Aferin sana. Ben yokken çok yol katetmişsin.Kaptan Çelik’in karşısında, yıllardır aradığı kişi durmaktaydı. Kayıp kaptan Emin Doğaner, gözlerini dikmiş ona bakıyordu. Kendisine alaycı bir üslupla hitap etmekteydi.Kaptan Çelik ve yanında bulunan mürettebat şaşkınlık içersindeydi. Kaptan köşkünde bulunan herkesin aklında ki soruyu sordu.- Kaptan Doğaner, gerçekten siz misiniz?Emin Doğaner kendinden emin adımlarla, kaptan Çelik’in yanına yürüdü. Küstah ve karşısındakini hor gören bir ifadeyle Kaptan Çelik’in sorusuna cevap verdi.-Evet, benim. Ve şu andan itibaren, DERİN KARANLIK’a yüksek konseyin efendisi HAMANE adına el koyuyorum. Gemi ve mürettebat artık benim emrim altındadır. Benim iznim olmaksızın yapılan her uygulama, adamlarım tarafından şiddetli bir şekilde cezalandırılacaktır.Kaptan çelik ve mürettebat şok içersindeydiler. Kaptan, bulunduğu yerden indi. Kaptan Emin’in yanına geldi. Tam karşısında durdu. Bu kişi, yıllardır arayıp durduğu kişiye hiç benzemiyordu. Yüzünün hatları, vücut ölçüleri, kaptan Emin’e çok benziyordu ama gözlerinde ki ifadeler hiç onun tarzı değildi. Yıllar onu bu kadar çok mu değiştirmişti yoksa… Başını dik tutarak, karşısında bulunan ve artık kendisine yabancı olan bu adama, geminin gerçek kaptanı olarak hitap etti.- Ben, DERİN KARANLIK’ ın kaptanı Albay Hakan Çelik. Bu gemi ve mürettebat tamamen benim emrimdedir. Uluslar arası yasalar gereğince hiç bir ulus veya koloni bir öğrenci gemisine silah zoruyla el koyamaz ve asla o gemiye saldıramaz. Bu durum savaş olsa dahi yapılamaz.Kaptan Emin, Kaptan Çelik’in tam göz hizasına gelecek şekilde yaklaştı. Gözleri tehtitkar bir ifadeyle bakmaktaydı.- Hâlâ anlamadın mı? Gemine ve mürettebatına el koydum. Seni de hücreye yolluyorum.Etrafta ki mürettebata konuşmak için döndü.- Bana karşı gelen olursa, onu kaptanınız gibi hücreye yollamam. Anında cezasını verip, uzay boşluğuna gönderirim. Herkes anladı mı?Kendisine şaşkın gözlerle bakan mürettebata baktı. Kimseden ses çıkmıyordu. Ses tonunu daha da yükselterek tekrar sordu.- HERKES ANLADI MI?Tüm mürettebat “evet, anladık,” demek zorunda kalmıştı. Oktay ise yıllardır hayalinde yaşatmış olduğu kahraman babasını, bu şekilde karşısında görünce çok şaşırmıştı. Kaptan Doğaner ile birlikte gelen askerlerden ikisi, kaptan Çelik’i silah zoruyla gözetim odasına götürmek için harekete geçmişti. Kimseye de, gözetim odasının yeri nerede diye sormamışlardı bile. İkinci kaptan Rıza, Kaptan Emin’e yaklaştı. Öncelikle kendini ve rütbesini tanıttı.- İkinci kaptan Yüzbaşı Rıza Aslan. İzin verirseniz size bir şey sormak istiyorum efendim.Kaptan Emin Doğaner, tüm dikkatini yapmış olduğu işe vermişti.Yanında getirdiği cihazı, geminin ana bilgisayarına bağlamaya çalışıyordu. Yüzbaşının sorusuyla başını yapmış olduğu işten kaldırdı. Yüzbaşıya baktı.- Ne istiyorsun?- Efendim, adamlarınız geminin kaptanını götürdüler ama gözetim odasının yerini hiç kimseye sormadılar ve…Kaptan Emin, yüzbaşının lafını adeta ağzına tıkar gibi sözünün bitmesini beklemeden sorulan soruya yanıt verdi.- Derin karanlık adını vermiş olduğunuz bu gemi, ileri bir uzaylı teknolojisiyle yapılmış, boyutlar arası geçişler yapabilen bir uzay gemisidir. Siz Yüzbaşı, bindiğiniz atın neler yapabileceğinin farkında olmayan küçük çocuklar gibisiniz. Benim adamlarim, gelmiş olduğumuz boyutta sıtandart ölçülerde yapılmış olan bu gemiyi avucunun içi gibi iyi bilirler. Hatta sizden daha iyi bir şekilde onu tanıyoruz. Bu yüzden sizlerin yardımına ihtiyacımız yok, bilmem anlatabildim mi?Yüzbaşı Rıza, şansını biraz daha zorlamaya karar verdi.- Efendim, yüksek affınıza sığınarak size bir şey daha sormak zorundayım. Bu gemide yaşları henüz on yedi olan, otuz sekiz öğrenci var. Ve biz Titan’ın çok yakınında bulunmaktayız. Eğer izin verirseniz, öğrencileri küçük bir uzay mekiğiyle tahliye etmek istiyorum.Kaptan Emin, dik dik yüzbaşıya doğru bakmıştı. Sonra bakışlarını odada bulunan yedi öğrencinin üzerinde gezdirdi. Hepsi korkmuş koyunlar gibi birbirlerine sokulmuşlardı. Yanlarına gitti. Oktay, babasının kendilerine doğru yaklaştığını görünce ne yapacağını şaşırmıştı. Arkadaşlarının arkasına geçti. Boyu uzundu, ne yapsa kaybolamıyordu. Kaptan Emin, hepsine tek tek baktı.- Yedi taneniz burada, demek geri kalanınız da geminin çeşitli yerlerinde görev yapmaktalar.Bakışları, Oktay’ın üzerinde sabitlenmişti. Yavaş yavaş, Oktay’ın yanına doğru ilerledi. Diğer çocuklar kenara çekilmek zorunda kalmışlardı.- Yakanda ki isimliğin olmasa bile yine de seni tanırdım Oktay Doğaner. Gözlerin hiç değişmemiş. Üstelik alnında duran yara izi senin kim olduğunu ele veriyor.Gözlerini Oktay’ın üzerinden çevirmeden, Yüzbaşı Aslan’a seslendi.- Yüzbaşı Aslan, Gemide bulunan herkesin, dinlenme salonuna gitmesini istiyorum. Bu bir emirdir. Emre uymayanlar, kim olurlarsa olsunlar, şiddetli bir şekilde cezalandırılacaklardır.- Efendim, peki ya tahliye…Yüzbaşıya doğru baktı.- Tahliye yok. Gemide ki herkes şu anda Efendimiz HAMANE’nin kölesidir. Ölü ya da diri, hiç farketmez. Her ne olursa olsun emirlere tam uyulacaktır.—————————DERİN KARANLIK’ın büyük dinlenme salonunda, gemide bulunan bütün mürettebat toplanmıştı. Otuz sekiz öğrenci ve on iki eğitmen olması gereken sayı bir türlü denk gelmiyordu. Bir öğrenci ve bir eğitmen eksikti. Gemiyi istila eden silahlı askerlerden biri, kaptan Emin’in yanına gelip kulağına bir şeyler söyledi. Kaptan’ın yüz hatları birden gerilmeye başlamıştı. Kaşları, kızgınlığını ifade edercesine iyice çatılmıştı. İkinci kaptan’ın yanına geldi.- Geminin ana reaktöründe kim görevli?- Kıdemli baş çavuş Üstün Bilge ve öğrenci Ahmet Tetik efendim.- Onlar şu anda buradalar mı?Sorulan soru karşısında, Rıza Aslan çok şaşırmıştı. Etrafına bakındı. Gurubun içersinde, baş çavuşu ve öğrenci Ahmet’i aradı, ama onlar burada değillerdi. Kaptan Emin’e dönerek,- Burada değiller efendim.Verilen cevap karşısında, iyice kızan kaptan Emin, ikinci kaptan’a yüksek ses ile sordu…- Peki hangi cehnnemde bu adamlar?