Sonunda oldu. Sağ dizimi sakatlamayı başardım. Aile meclisi anında toplandı tabii… Suçlu belliydi ve pılısını pırtısını toplayıp arkasına bakmadan bu evden gidecekti. Kalem kırılmıştı bir kere. Motosikletim satılacaktı. Hiç olur muydu? Onu alıp getirene kadar neler çekmiştim ben, bir dize gelir miydim. Hemen yargıtaya başvurdum. Tuttum dedim ki bakınız bu olay tamamen benim her zamanki sakarlığım yüzünden oldu. Üstelik olayda hafifletici nedenlerde var, bir kere hava yagmurluydu. Sonra dizliğim eskimiş olduğundan kayıyordu falan. Tüm konuşmalar esnasında motosikletimin sokakta mahsun mahsun duruşu da etkili oldu ki iyi halden cezası hafifletildi. Bir süreliğine kapalı bir garajda tecrit edilecekti. Tamam dedim kendi kendime, zaten ben de en iyi ihtimalle mart-nisan gibi toparlarım, bu ayrılık ikimize de yarar, daha bir özlemle sarılırız birbirimize. İşte tam bu esnada motosikletime bir talip çıktı; dedem. 70 yaşında, 100 m’lik yolu en az iki defa mola vermeden bitiremeyen, çakır gözlü, ihtiyar delikanlı motosiklete binmek istiyor. Çok çalışkan, çok espirili ama aynı zamanda çok huysuz ve çok çapkın bir dede… Hep “çok”larda yaşayan dedemin motor sevdası ne zamandan beri var bilmiyorum ama kafasına koyduğu herşeyi yapan bu adamı ne şeker hastalığı durdurabilir ne de hafıza kaybına uğramış bacakları. Kısacası benim motor tehlikede:) Durumu tehlikede olan başkaları da var. Mesela anneannem. Dedemin motora atlayıp çapkınlığa gideceğine kesin gözüyle bakıyor. Bunca zaman yaptıklarını sineye çektim ama daha fazla katlanamam, motor falan istemiyorum dedi çıktı işin içinden. Ben aslında “daha neler” diyerek gülüp geçtiğim durumun vahametini o zaman anladım. Dedem ciddiydi. Şu günlerde aramızda soğuk bir savaş var. Motosiklet ve dedemi hiç yalnız bırakmamaya çalışıyorum. Hiç belli olmaz, aniden atlayıp gidiverir. Endişelendiğim dedem değil, motosikletim. Onun çılgınlıklarına ne kadar dayanabilir bilmiyorum:)