“Keşfedildiği”nden bu yana, kapitalizmin ve sonra da emperyalizmin yağma ve sömürge politikalarıyla anılan kıtaların başında gelmiştir Latin Amerika. İspanyol ve Portekiz sömürgeciliğinin kıtaya girmesiyle birlikte bu kıta da tıpkı diğerlerinde olduğu gibi büyük acılar yaşamıştır. Ancak 19. yüzyılın daha ilk yıllarından itibaren bu sömürgeci politikalara karşı yanıt gecikmemiş, kıta halkı çektiği acıları bir kurtuluş umuduna dönüştürerek yağmacı kolonilerle mücadeleyi mayalamıştır.
Jose Marti, Zapata, Villa, Sandinobaşta olmak üzere birçok devrimci önder, kıtanın özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde adını ve eylemini bugüne kadar taşımıştır. İşte Che de, halkların devrimci kurtuluş mücadelesinde tıpkı diğerleri gibi sembolleşerek tüm dünya ezilenlerine özgürlük savaşı için esin kaynağı olmuştur. Hatta denilebilir ki bu önderlerden hiçbiri Che Guevara kadar, dünyanın pek çok yerindeki devrimci mücadele odaklarını etkileyip, onların şahsında bu denli efsaneleşememiştir.

Ernesto’yu bu denli efsanevi, karizmatik bir devrimci önder kılan koşullar ve enerji nedir öyleyse? Bu güç, onun devrimci yaşamında ve kişiliğinde yatmaktadır. Deyim yerindeyse ondaki “tılsım” devrimci romantizmdedir biraz da. Enternasyonel kimliğinde; kabına sığmayan devrimci azminde; devrimi somut bir varlık gibi ele alarak yeryüzünün her yanına taşınabilir görmesinde; özgürlük umudunu tohum misali gittiği her yere serperek yeşereceğini düşlemesindedir. Yani, yerleşik, donuk bir anlayış ve yaşam biçimi olan konformizme kafa tutan savaşçı ruhundadır. Marks ve Engels ezilenlere savaşmanın yöntemini sunarken, Che bu yöntemin nasıl bir yaşamla birleştirileceğini gösterir. Kısaca, marksist-leninist ideolojiden, bilimsel sosyalizmden önemli ölçüde etkilenen Che’yi en iyi anlatan yine Che’nin kendi devrimci yaşamıdır. On yıllardır genç kalmış bu büyük devrimci önderin yaşam pratiğinden belirli kesitler aktarmak, onun enternasyonalist devrimciliğin sınır tanımazlığını görmek bakımından oldukça anlamlıdır.

Che, enternasyonal bir devrimciydi

Ernesto Che Guevara, 1928 yılında orta sınıftan bir ailenin çocuğu olarak, Arjantin’dedünyaya geldi. Liman işçiliği, gemi tayfalığı, hekimlik, bulaşıkçılık yaparak kıtasının gerçeklerini daha yakından gözlemledi. 1947 yılında Boines Aires Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne giren Guevara, daha 20’li yaşlarında, keşfetme ve gezme tutkusuyla sıradışı bir portre çiziyordu. Bir ara arkeolojiyle bile ilgilendi. Bütün Latin Amerika’yı içine alan bir motosiklet turuyla Latin Amerika’nın yoksul köylülerini tanıma fırsatı buldu. Gittiği Guetamala’da dönemin ilerici Jakope Arbenz hükümeti gerici bir darbe ile devrilince devrimci saflara katıldı ve devrimin silahlı ayaklanma olmaksızın başarılamayacağı fikrine ulaştı. Guetamala’da kalması tehlikeli bir durum alınca Meksika‘ya gitti. Burada Fidel Castrove arkadaşları ile tanıştı ve artık Küba devriminin önder savaşçılarındandı Che.

Devrim sonrasında, artık yepyeni bir ülkeye dönüşen Küba’nın çeşitli alanlarında temel görevler üstlenen, hatta 1961’de Küba Devrim Hükümeti’nde ekonomi bakanlığı yapan Che, enternasyonal dayanışma amacı ve buralardaki devrimci potansiyeli yerinde görmek arzusuyla birçok Asya ve Afrika ülkesine gitti. İçindeki devrim ateşi hiçbir zaman sönmeyen Ernesto Che Guevara, tutkusunu daha da harlayarak, buralarda yeni devrimci eylemlerin örgütlenmesi için 1965 Eylül’ünde Küba’daki bütün görevlerinden istifa etti. Nereye gittiği konusunda bir şey bilmiyordu. Tam da onun öldüğüne dair söylentilerin dolaştığı bir sırada, 1966 Ocak ayında Havana’da toplanan Üç Kıta Konferansı’na gönderdiği demeçle sesi bir kez daha duyuldu: “… iki, üç, daha fazla Vietnam!..”

O özgürlük tutkunu asi bir yürek, enternasyonalist bir savaşçı, önder bir devrimci olarak Küba sınırlarını aştı ve Bolivya’nın yolunu tutmuştu. O Bolivya’da verdiği partizan savaşında, “ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin, hoş geldi sefa geldi” sözüyle tam bir parallellik içinde vurulsa dahi mücadeleyi ne olursa olsun sürdürmenin büyük bir anıtı olarak belleklere kazındı.

Burjuvazinin Che hokkabazlığı

Tarihte hemen tüm devrimcilerin başına gelen bir durum vardır ki, bu durum yığınlara mal olmuş devrimci önderleri “ehil” hale getirme, antika bir eşya misali düzen içinde bir yere oturtma çabasıdır. Sistem bunu günümüzde en yoğun biçimde Che Guevara için yapmaya çalışmıştır ve yapmaya da devam etmektedir. Che Guevara’nın devrimci görüşleri ve mücadelesi, hemen her gün kitlelerden gizlenmeye çalışılmaktadır. Bunun içindir ki Latin-Amerika’daki devrimci mücadeleler içindeki faaliyetleri yerine, ‘motosiklet gezileri’ anlatılıyor.

Medyada Che’nin ‘imajını’ bozmak ve değiştirmek için, “motosikletli bir maceracı” gibi gösterilmesi ve dahası isminin bir bira markası haline getirilmesi yeni neslin onun fikirlerine ve mücadelesine değil, “çılgınlık”larına hayran olmasını sağlamak içindir. “Tişört-küpe-poster-anahtarlık-eşantiyon devrimciliği” yaratmaktır sistemin amacı.

Ancak yine de, burjuvazinin tüm çabaları boşunadır. Che’yi bir maceracı gibi, bir “poster yıldızı” gibi sunma çabaları, onun dünya devrimci mücadeleleri üzerindeki etkisini ortadan kaldıramamıştır. Che, devrimci eylemin hep ana figürü olmuştur. Bugün tüm dünyada bir kasırga gibi esen antikapitalist eylemlerin commandate’si olmaya devam etmektedir Ernesto Che Guavera.