Uğramayalı trenin ucunu kaçırmışım çoktan. İş hayatına yeni atıldım, yani okul bittikten sonraki ilk ciddi işim. Okulda hikayesine Italyan restoranında çalışmıştım, nasıl güzeldi. İstediğim zaman istifa edebilme özgürlüğüm mutlu etmez miydi hiç beni. Şİmdi bankacı oldum, bankaların battığı harikulade bi dönemde. Ne kadar kasıcı bişeymiş çalışmak. 15 senedir aynı yerde çalılanlar var ki kendimi düşünemiyorum. 15 sene aynı yerde, aynı yol, herşey aynı. İstikametim de pek gizemli zaten. Mısır çarşısı,turistler, kuşlar, vapurlar, dumanlar, martılar …Bi yandan mutlu eder, bi yandan dopdolu bi hüzün verir. Artık hafife de doğrudüzgün bakamıyorum. Misal şu an bütün ahkamlar benim şu dakikadaki. Niye? çene çalasım var çünkü. Yetişemiyorum, linklere, ahkamlara. Eskiden işe girince akşamüstleri de spor yaparım falan diyodum ama hikaye tabii. Nereye, yavaş yap. Pestilim çıkıyor, rutin bi işte çalışmak kadar saçma, hayatı anlamsız kılan bişey yok. Sevsen de boş, acaip bi kısıtlama. Beden gücüyle yapılan işleri daha çok benimsiyorum. Tabii kafamdaki pasta börek falan yapmak, inşaat işçileri falan tam tersini düşünüyor olsa gerek. O yüzden takasla işlerin hallolduğu eski bi çağda yaşamaya özlemim var. Sen şu koyunu al, ben yarın yapıcam senin işini. Ne güzel, oh mis, tarla falan ekersin, biçersin ,sonra biçtiğini yersin. Bi de bembeyaz mermerlerdense harika olabilirdi, ama nedendir bilinmez bu çağdayım işte. Küller altında kalmaya değerdi.