Türkiye; Dış sorunlarının,uluslar arası platformlarda tartışılmasından pek hazetmez.Dış işleri ve diplomasi, Osmanlıdan devir alınan “idare-i maslahat” tarzı bir bürokrasi uygulamayı seçmiştir…İdare et, ertele, uzlaşma…Uluslar arası karar oganlarından ve mahkemelerden anlamsız bir korku hakimdir…İç hukukunu bir türlü yoluna koyamamış bir ülkenin, uluslar arası hukukun tarafsızlığına inanması elbette zordur!…Yunanistan’la ,hala çözülmemiş sorunlarımız raflarda beklemektedir…Kıt’a sahanlığı,Hava sahanlığı,Kıbrıs,Batı Trakya…Bir başka sorun; Ermeni meselesi…Çözülmeyen,bekleyen her mesele “zamanı geldiğinde” önümüze sürülecek…Başımız ağrıyacak, incineceğiz, telaşlanacağız, kızacağız…Ama kaçış yok,elbet yüzleşeceğiz!…Oysa ki ; Cumhuriyet tarihi boyunca uluslar arası mahkemelerde , üzerine cesaretle gidildiği vakit kazandığımız, aklandığımız davalar da vardır…Bunlardan biri de tarihimize, Bozkurt-Lotus davası olarak geçti; 2 ağustos 1926 tarihinde, Fransız gemisi Lotus ile Türk nakliye gemisi Bozkurt ,Midilli adası açıklarında çarpışırlar…Bozkurt batar ve sekiz Türk denizci ölür…Fransız gemisi İstanbul’a getirilir, ağır ceza mahkemesinde her iki kaptan yargılanırlar ve ölüme sebebiyet vermekten ,hapis cezasına mahkum olurlar…Fransa cezaya itiraz eder ve davayı,uluslar arası Lahey adalet divanına götürür…Lahey’de ,Türkiye’nin avukatlığını Mahmut Esat Bozkurt yapar… 7 eylül 1927 de dava Türkiye’nin lehine sonuçlanır…Atatürk, davayı dikkatle takip eder ve Mahmut Esat beye başarısından dolayı, Bozkurt soyadını verir…Fransız basını,Atatürk ve Mahmut Esat Bozkurt ile ilgili olarak “ Aslan pençesinden belli olur” şeklinde manşetler atarlar…İşte o günlerde böyle bir davanın kazanılması Türk Milletini ziyadesiyle sevince boğmuştur…Bana kalırsa; Devlete meydan okuyanların cirit attığı, siyasi cinayetlerin işlendiği, şu günlerde gelin biz gene de enseyi karartmayalım, korkmadan ve cesaretle meselelerin üzerine gidelim…Hangi kadrolalarla gideceksek gidelim…
yorumlar
Şimdi ne aslan kaldı ne de pençe.Sistemini yalan üzerine kurmuş bir toplumdan,başkalarına inanması beklenemez.
Efendim bu dava kazanıldıktan sonra Lahey Adalet Divanı, Atatürk’e iletilmek üzere bozkurt heykeli gönderir. Atatürk bu heykeli uzunca bir zaman saklar. Onun ölümünden sonra İnönü iktidarı döneminde heykel müzeye kaldırılır. Yanlış hatırlamıyorsam Samsun’da ki bir müzenin deposunda çıkar. Atatürk’ün döneminde bazı paraların üzerine de bozkurt resmi bastırılır. Bozkurt konulu resim yarışmaları falan açılır.Velhasıl bozkurt önemli bir mevzu. Yalnız geminin kaptanının ismi nedir? O, bir yerlerde yazmıyor.
valla, ben değildim:) Çok merak ediyorsanız,şirket-i Hayriye’ye sorabilirsiniz !
Kaptanın ismi başka yerlerde de yok, anlamında yazmıştım. Netten bakılırsa da kaptanın ismi çıkmayacaktır. Ya da ben hafifi okuya okuya iyice komplo sever oldum.Ama ilginç değil mi?
komplo sever olmak! Kaptan’lar sonuçta gemi işletmecileri için çalışan profesyoneller,onların böyle bir kaza da elbette mesuliyetleri vardır…Cezalarını da çekmişlerdir.Ama sizin için “kaptanların isimlerini” araştıracağım.Yazı da eksik ve bilinmeyen kalmaması adına da iyi olur.Hem de araştırmacı gazetecilik yapmış oluruz.Uyarınız dikkate alınacaktır nevdalist !…
Buldum!Fransız kaptan mösyö Demons, Türk kaptan, Hasan bey imiş…
Teşekkür ederim, kaptanın bir hikayesi yokmuş zaten:)Ben hem yazıp, hem oynamışım.