merhaba günlük,uzun zaman oldu, bilmem hatırlar mısın beni? @impala ben, ufak duyguların yazarı hani. hani saçları kısa olan, hani tenhalarda saklanmayı seven… afacan bir çocuk gibi hissedip, büyüklerden biraz da korkan. evet, o @impala işte!mutluluğun seçim olduğuna inanmayanlardanım uzun yıllardır. en nefret ettiğim mevsimde en mutlu anlarımı yaşamakla meşguldüm burdan uzaklarda. kışları sıcak ve güleç, yazları derbeder ve hüzünlü geçen bir memleketteyim. şehre uzak bir ev buldum kendime; ormanın içinde ve isminde “köy” geçiyor. şehirde bunalıyorum; özellikle insanlarından. hep aynı şeylere takıntılılar benim farkettiğim kadarıyla: para, şehvet, bencillik. olumsuz görmüyorum, sadece en yoğun duyguları yazıyorum insanlara baktığımda gözlerinden fışkıran.eski dostlarla uzak düştük nihayetinde. böyle olsun istemezdim ben de; ama insanın başına nadiren seçtikleri geliyor. çoğunluklaysa alın yazısı.senden uzakta nişanlandım ben günlük. parmağıma bakıp bakıp oynuyorum eğreti gelen yüzüğümle hâla. @ion ile hayatlarımızı birleştirmeye karar verdik. ben sordum; o “tamam” dedi. ben sevdim, o geri sevdi. hayat sandığımızdan daha basit belki de günlük; onu zorlaştıran önyargılarımız. insanların evlenmeleri, -etrafımda sürekli olduğundan olsa gerek- üzerinde fazlaca kafa yormadığım-ız- konulardan biri bence. iki insan, neden tek kişilik yalnızlıklarından vazgeçip aynı evde “sonsuza kadar” yaşamayı seçer ki? epey düşündüm ben bunu. en basit cevap olarak şunu buldum: “neden olmasın?” hayatın kıyısında, bütün risklerden uzak rıhtımına demirlemiş bir gemi gibi yaşamaktansa hayatı, kâh güneşli kâh fırtınalı bir okyanusa açılmak değil midir zaten hayatı dolu dolu yaşamak? ölürken gözlerimin önünden geçenler sadece yaşamaktan korktuklarım olacak sanırım. ve ölümü mümkün olduğunca içten bir gülümsemeyle karşılayacak sürem olması için, yaşamaktan korktuklarımın sayısını azaltmaya çalışıyorum hayatımda. kentin tenhalarında saklananlar için hayat bir kaçıştan ibaret çünkü sadece. ve yaşadığımı hissetmem için, ne kadar sevmesem de, insanların arasına karışıp duygularımı onların yanında yaşamam gerekiyor. “eski güzel günler”den dem vurup melankolizmin dibine vurmak yerine, yeni günlerin güzel olması için sağa sola koşuşturan karıncalar tadında bir serüveni seçmek yani. kısa-net cümleler yerine, daha uzun ve sıra noktalarla biten cümleler diyorum… bilmem anlatabiliyor muyum?bu “yazı”m, derbeder ve hüzünlü geçmeyecek günlük. her renkten olmasa da, siyah beyaz olmayan bir resim çektireceğim bu yaz. en az bir tane. en az bir resmimde turuncu, sarı ve yeşil ahenkli duracak etrafımda.sıkıldım günlük. rutinlerden, kaçmalardan, tafralardan, ayrılıklardan, hasretlerden, gurbetlerden, yüzsüzlerden, basiretsizlerden, takıntılardan, kısır döngülerden, hep aynı yemekleri yeyip hep aynı şeylerden şikayet etmekten sıkıldım. sigaranın zararlarını sayıp yine de içmekten sıkıldım. sevmediğim şeyleri mecburen yapmaktan sıkıldım. mutluluğu hatırlayamamaktan sıkıldım. bütün duyguların birbirine benzemesinden sıkıldım. heyecanlanamamaktan sıkıldım. bir yazıda dokuz kere “sıkıldım” demekten de sıkıldım. bir günü diğerini tutmayan hercai bir serçe olmak da var kaderde: bu cüsseyle serçeliği kendime layık görmekten de ziyâde naifliği vurgulamak adına.kırılgan olmaktan vazgeçtim günlük senden uzakta. senden uzakta kalmak bana yaradı sanırım, baksana! artık “üzgün ümitsiz” şiirler yazmak yok başkasına okutmamacasına. inadına pembeler var gözlük çerçevelerimde, her ne kadar gözlük takmasam da, zihnimde, derinde…ben mutluyum günlük. nice zamandır, ilk defa. aklıma gelenleri yazdım eski günlerdeki gibi. eskiden olduğu kadar keyif almadımsa da, benimki bir vefa borcu sana.kendine iyi bak, benim seni özlediğim kadar özlenmek dileğiyle sevgiyle kal…