Bugün Amerika Birleşik Devletleri hükümetine 65 dolar bağış yaptım istemeden…

2000 yılında Siemens’in Chicago’da verdiği bir konferansa katılmak için vize almıştım. Vizenin geçerlilik süresi 2005 yılında sona eriyor. “Vize tipi” satırında “B1/B2” (İş-turistik amaçlı) yazılı. “Entry” satırında da “Multiple”ın karşılığı olarak, “M” yazıyor.

Nişanlımlan ben, balayı tabir edilen şeyi ABD’de yapmak istedik. Geçenlerde Sultans of The Dance ekibinde yer alan bir çift arkadaşımız Florida’ya gösteri için gitmiş ve oradaki bilumum Disney World, Water World gibi eğlenceli ortamlarda bulunmuş, 20-30 dolara, burada yüzlerce milyona satılan ayakkabı markalarından edinmiş, aldıklarıı harcırahı da bir deveyi bile doyuracak büyüklükteki porsiyonlarda sunulan harika yemeklere harcamışlardı. Anlattıkları hikayeler, gösterdikleri resimler ve kataloglar bizi heveslendirdi. Bir de, Meksikalı’ların kaçak elektronik cihaz cenneti olan pazarından bahsettiler ki, Türkiye’deki fiyatlarından kat kat düşük bedellere satın alınabilen bu cihazlar benim iştahımı kabarttı. Netekim, vize almamız gerekiyordu ama ben 2000 yılında aldığım bu vizenin M’sinin “Multiple” anlamına geldiğinden ve 11 Eylül’den sonra, eskiden alınmış vizeleri geçersiz kılan bir “policy” değişikliği olup olmadığından emin değildim. ABD’nin İstanbul konsolosluğuna bir e-posta atarak durumu anlattım, vizemin geçerli olup olmadığını sordum. Gelen cevapta, muhtemelen dökümanlarda yazılı olduğu halde okumayı sevmeyen insanımızın sık sık sorduğu abik gubik soruların da etkisiyle, benim sorumun yanıtı değil, standart bir metin ve başvuru formları vardı… Vize için randevu ayarlamak ve randevuya gitmeden önce, başvuran şahıs başına Dışbank’a ödenen 65 dolarlık harcı yatırmış olmak gerekiyordu. Ben alamadığım cevap nedeniyle vizemin geçerli olmayacağına inanmış olarak nişanlımla birlikte kendim için de bu ücreti yatırdım ve randevu günü olan bugün saatlerce kapıda bekledikten sonra kapıya yaklaşabildik.

4 Temmuz’daki son olaydan sonra yine konsolosluk binalarındaki güvenlik tedbirleri arttırılmış ve eski pera palas’tan konsolosluğa doğru giden yol, beyaz renkli devasa bir pick-up’la kesilmiş durumda. İçinde, pek burnu havada görünen bir Amerikalı güvenlik elemanı oturuyor, sadece ufka bakıyor ve sadece konsolosluk araçlarının geçmesi için yolu açıyor. Sıraya girdik, yaklaşık iki saat ayakta dikildik. Biz de yukarıda bahsettiğim “döküman okumama, okusa bile dikkate almama” durumunu gerçekleştirmiş ve “formlara yapıştırdığınız vesikalık resimlerde fondaki renk ya beyaz ya da çok açık mavi olmalı” uyarısını gözardı etmiştik. Binaya girdiğimizde kendi insanını tanıyan Türk görevliler iki aşamalı bir ön kontrolden geçiriyor bizleri… İlki nişanlımın resminin kullanılamayacağını söyledi, benimkine de şöyle bir bakıp, kararsız kaldıktan sonra “Hilmi abi bu resim geçerli olur mu?” diye sordu. Hilmi abi “yok yok olmaz” deyince bizi binanın çaprazındaki polariod’çiye gönderdiler ve resim çektirip, tekrar sıraya girmeden gelmemizi söylediler. gittik, beşer milyona, 30 saniyede beyaz fon önünde resim çektirdik. O sırada orada 10 kişi daha vardı. Geri döndüğümüzde, sabahtan beri arkamıza baktığımızda görerek “neyse ki yerimiz fena değil” diye düşünüp rahatlamamızı sağlayan onlarca kişilik kuyruk içeri alınmıştı.

Sıra bize geldi ve “interview” yapan kadın görevlinin karşısına geldik. Formda yazılan bilgileri pasaport bilgilerimizle karşılaştırdı, benim pasaportumdaki vize sayfasına gelince “vizeniz vuarrr! ne istiyırsunuz?” (amerikan türkçesiyle) dedi. Ben de “bu konuyla ilgili e-posta attığımı, ama cevap alamadığımı, vizemin hala geçerli olduğundan emin olmadığım için de tekrar form doldurduğumu söyledim. Nişanlımın formundaki “kiminle birlikte gideceksiniz” sorusunun yanındaki adımın yanına “2005’e kadar geçerli vizesi var” yazdı ve interview için beklememizi söyledi. Elimdeki harç dekontunu gösterip “bunu geri alamaz mıyım?” diye sordum, “imkansıııız! transfer de edemezsiniiz! ama bir yıl boyunca geçerlidir” yanıtını aldım. “Benim vizem zaten 2005’e kadar be kadın! Bir yıl içinde bu dekontu kullanamayacağım ki!” demedim.

Sıra nişanlıma geldi, kısacık bir görüşmede neden gittiğimizi, ne zaman evleneceğimizi, benim ne iş yaptığımı, ne kadar kalacağımızı sordular ve “no problem, see you tomorrow” diyerek bizi gönderdiler.

ABD’ye yaptığım ve doların bugünkü artışıyla 100 milyonu geçen bağış içime dert olmadı değil, ama kasaya giren para çıkmıyor, bu parayı insanlığa faydalı bir şekilde değerlendirmelerini ummaktan başka elden ne gelir 🙂