filmilk aşama; çevik hareketlerle zap yaparken Batı Yakasının Hikayesi(1961) adlı müzikale kilitlenme; yakalanan karelerle alakası olmayan ama hatırlanan esas oğlanın esas kıza bıkmadan defalarca adını söylediği “maria maria” adlı şarkının icrası ve lise zamanlarında İstanbul AKM‘de Türk balet ve balerinleri tarafından hazırlanarak Türkçe olarak sunulan müzikali izlediğim zamanki keyifli sırıtışın yıllardan sonra tekrar yüzüme geri gelmesi (oradan oraya uçarak dans etmeye çalışan balık etli ablaların ve ablalara göre göreceli olarak daha iyi vücutlara sahip olan ağabeylerin çırpınışları, ama hakkını vermeliyim, AKM’nin büyük sahnesi çok güzel kullanılmıştı, hoş sahne/dekor değişimleri vardı).natalieİkinci aşama; beynimde arka fonda Tony “Maria Maria” çığırırken konunun hatırlanmaya başlanılması ve akabinde konunun önemini yitirerek Natalie Wood’un çekim gücüne kilitlenme. Gülümseyişi, narin ellerinin havada süzülüşleri ve oradan oraya koşarak dans edişi… yok hayır şarkıları söyleyen kendisi değil de “Marni Nixon -ki kendisi My Fair Lady’de Audrey Hepburn’ün yerine de şarkıları seslendirmiştir-” söylüyor ama olsun sadece kıpırdayan dudakları bile çok güzel -ki o güzelim dudaklarıyla “Rebel Without A Cause / Asi Gençlik” filminde James Dean abimizle öpüşerek Hollywood’un büyük devrimlerinden birini gerçekleştirmiştir. Oscar’ı ise gerek dudaklarının güzelliği gerekse performansıyla -genç kızımızın annesine bağırarak küvetten çıkış sahnesi sinema tarihinde yerini almıştır- Warren Beatty ile başrolleri paylaştığı “Splendor in the Grass” ile elde etmiştir(yine 1961)(Oscar’ı hak etmediği yolunda münasebetsiz kişiler tarafından söylentiler çıkartılmamış değildir). Sesi için; orjinal Batı Yakası Hikayesi DVD‘si kitaplıkta yerini almalıdır(tabi öncelikle DVD player almak daha mantıklı olabilir).Üçüncü aşama; şaibeli bir boğulmayla öldüğünün hatırlanışı. Yargısız infazla, kocası olan Robert Wagner’a sağlam küfürler savurma ve konuyu araştırmaya girişme. Araştırmaya başladığımda aklımda Natalie’nin çok iyi yüzme bildiği vardı ya da bunun böyle olması gerektiğine inanmıştı beynim ama okuduklarıma göre kendisi denizden korkar imiş. Bu bulabildiğim, olayla ilgili, en iyi anlatılardan biri. Ben hala RJ denilen kocasından şüpheleniyorum (biseksüel Walken’a da güvenmiyorum).Kimler geçmemiş ki bu saf, hırçın güzelliğin elinden: ilk evliliğini Robert Wagner ile yapmış, sonra Richard Gregson ile ve sonra yine Robert Wagner’la evlenmiş (ki gizemli tekne kazasında RJ denilen bu herifle evliydi. Romantik defterinde ise şu isimler kayıtlı imiş; Christopher Walken(şaibeli tekne kazasında; kaptan, kocası ve bu herifle birlikteymiş), Elvis Presley, Frank Sinatra, Tab Hunger, John Ireland, Steve McQueen, Robert Evans, Nicky Hilton, Jr. Dennis Hopper, James Dean, Tom Courtenay, Raymond Burr, Nick Adams, Warren Beatty ve Jerry Brown (kısaca samanyolunu defterine çizmiş diyelim).eller of“Though nothing can bring back the hourOf splendour in the grass, of glory in the flower.” Of, 22 yıl geçmiş bile.