Dista olan hersey ice, icte olan hersey disa.

Yeni bir kader! Duzenli atiyor nabzim, bir tekerlegin sonsuz yolculugunda sonsuz kez donusu gibi. Nabzin sayilmaz sonsuzlugunun ritminde hapis, dogumunu bekliyor. Ama nereye gidersem gideyim hep bir vucudun ve dunyanin icinde olmak duygusu. Yine de beynim disariya cikmak istegiyle simdi eskisinden de iyi calisiyor. Disariya cikmak istiyorum. Dunyayi, kokleri ve berrak suyu kesfetme arzusu. Benim kaderim vucudumun mekâniyla beynimin mekâni arasinda imkânsiz bir yolculugu tecrube etmeye calismak olacak. Kaderimi dogar dogmaz unutacak olsam da. Unuttugumu hayal meyal hatirlasam da… Biliyorum, ben dunyaya ic mekâni dista, dis mekâni icte yasamak icin geliyorum

Alinyazimin, kendi vucudumun mekâninda, uzunca bir sure, gecerli olandan baska bir usun aylik dongusunde cevrilerek yasamak. Ama vucutlarin dunyaya firlatildigi yerde alinyazilarinin yataklarindan biri olacagim. Ben kendi bedeninde yalnizca cozulmeyi ve dagilmayi degil dogumu da gorebilenlerin cinsindenim. Nasil bir gormek ki bu? Yaratimda hersey herseyi gorunmez kiliyor… Dogum bir seraptir.

II.

Aska guvenen kimse hayata danisir mi?

Insan inanabilir ki, bir hic olan bu dunya bir seye benzeyecektir, vs. Ben inanmaya en yeteneksiz insanlardan biri olmaliyim. Insanlar cocuk sahibi olmanin en akla yatkin nedeninin kendilerindeki iyi bir seyi, ya da bu dunyada varolan bir iyi hali devam ettirmek istegi oldugunu dusunebilirler. Boyle dusunen kisiler haklidir belki de. Bense en cok sevebilecegime inandigim varligi istiyordum cocuk isterken. Beni gerceklestirecek sey bu sevgiydi. Peki, dunyada boyle bir askin bulunmasi dunyaya iyi bir sey katar ya da iyi birseyin surdurulmesine yardimci olur mu? Ancak dogru soruyu sormayi bilen kimse akillica bir cevap alir denir. Ben bu soru cevap dongusune bir turlu “dogru yerinden” girmeyi basaramayanlardanim.

Bir ruya gormustum, uyanmasi cok aci olan o ruyalardan biri. Uyandigim zaman gozyaslarimi tutamadim. Ruyamda tabiatin icinde bir grup insandik ve saniyorum ki hep kadindik. Benim bir iki aylik bir bebegim vardi, doganin icinde ona bakiyordum. O benim gogsumdeydi. Patikadan asagi inip denize ulasiyorduk. camlarin altinda yatiriyordum onu, akarsularda onu goruyordum. Yanimdaki kadinlar onu kucaklarina aliyorlardi. Ona kim dokunsa incinecek diye korkuyordum. Kimse benim ona olan sevgimi anlayamaz gibi geliyordu. Ne var ki onu sarmaladigim bezleri her acisimda, onun zayif vucudunun buyumek yerine her gun biraz daha kuculdugunu goruyordum, yalnizca elleri sisiyor ve yasli bir insanin ellerine benziyordu. Onun bana bakisini unutamam, onu birakmamami istiyordu. Onu kaybetmek oylesine inanilmaz bir korkuydu ki, boyle bir sey olursa aklimi kaciracagimi ya da olecegimi biliyordum. Dunyada hicbir seyi ve hic kimseyi bu kadar sevemem diyordum, her ask bunun yaninda sonen bir yildizdir.

Bu ruyanin ustunden bir iki ay sonra gercekten hamile oldugumu ogrendim. cok mutluydum ve sunu biliyordum: benim gercek arzum dunyaya bir sey vermek degildi, kendimde surdurulmesi gerekecek kadar iyi bir seyin olduguna inanma cesaretini de bulamamistim hic bir zaman, benim tek istedigim hayatim boyunca en cok sevecegimi bildigim o varlikti. Benim cocuguma duydugum ask bir “bencillikti” diyebilirsiniz. Bu bencilligin dunyaya bir katki olup olmayacagi ilgilendirmiyordu beni. Buna karsin cocugumun dunyada iyi bir seylerin surmesine ne kadar katkida bulunabilecegi sorusunu sordum kendi kendime, varabildigim tek sonuc suydu: Her insan en degerlisi de, en degersizi de bikar, ve ozlemlerle yola cikilan yolda kimse amacina ulasamaz.

Gitgide guzellestigimi duyuyordum, yasam benimle haberlesiyordu. Icimde buyuyen varlik hem bir yabanciydi, hem de beklenen, ozlenen o sevgili. Ben onu koruyordum, o ise beni kurtarmaya geliyordu. Ara sira aklimdan gecen bazi dusuncelerin, gordugum bazi ruyalarin ondan gelen mesajlar oldugunu dusunuyordum, sonra bunun bir kuruntu oldugunu, onun daha bir dusunce ya da bilinc gelistiremeyecek kadar kucuk oldugunu ve herseyi dogduktan sonra bizim cevremizde buyurken ogrenecegini kendi kendime tekrarliyordum. Mantik ve bilim tanrisi boyle buyurmuyor mu? Ama yine de kuskuluydum, cunku icimden bir his bu varligin benim butun melekelerimi ve dunyaya karsi duydugum korkuyu ve igrenmeyi paylastigini soyluyordu. Onu kanimla ve canimla beslerken, beynimle de besledigimi ve ona bir tur yayin yaptigimi aslinda hep icten ice bildigimi kendime itiraf etmem icin hamileligimin iyice ilerlemesi gerekti. Ðnsan bir seyi bildigini o sey kendini artik butun acikligiyla ortaya koymadan kendine itiraf etmekten cekiniyor.

Dogum tarihi gitgide yaklasiyordu ama hic bir belirti yoktu. Hic bir agrim sizim yoktu, cocugum bana iyi bakiyordu. Neredeyse belirlenmis dogum gununu bir ay gecmisti. Icimdeki ask gitgide buyuyordu, sevgilim vucudumda buyuyor, agirlasiyordu. Bir sure sonra, onun kutlesini tasiyamayacak kadar hantallasmis olan vucudum beni yataga demirledi. Karnimdaki sislik yavas yavas butun vucuduma dagiliyor, baska bir vucut icerden, beni simsiki kavriyordu. Benim bir dogumla dunyaya firlatilmis olan vucudum, tum hareket kabiliyetini kaybederek, dunyaya gelmeyi reddeden bir vucudun yatagi olmustu. Onu firlatmak istemiyordum ki… Her ilkbahar nefes borumda bazen dayanilmazlasan bir agirlik baslasa da, icimin daralmasiyla vucudumun genisligi arasindaki ters oranti bana sikinti verse de panige kapilmiyordum. Yatagimda hic kipirdamadan, basimi cevirip disari bakiyorum. Gozlerim cicek tozlarindan sisip kizariyor, surekli bir bulantiya, basdonmesine ve oteki yana donme istegine karsi koymaya calisiyordum.

Cocugum hic dogmayacak. Birbirinin ustune kapanmis vucutlarimiz, iki kaderi tek bir bitkisel hayat icinde eritiyorlardi. Sesssiz bir dua icinde ruhlarimiz konusuyorlardi. Ruhlarimiz olume kadar sarmasdolas…

III.

Anne ben dogum tarihimden onceki geceler uyumadim mi?

Kucuk bir gemi kamarasindaydim. Lumbozdan gri puslu gokyuzunden siyrilmis bir iki isik vuruyordu. Annem uykusunda vucudunu yana dondurmeye calisiyordu. Butun duslerimden koptugumu hissettim. Sarsilmistim. Sanki gemi yoktu da, ben bedenimi azgin sulara birakmistim. Sular lesimi oradan oradaya surukluyordu. Gemi az otemde gozden kaybolmaktaydi. Sisten denizle gogun birlestigi yeri gormek imkânsizdi. Bayilmisim. Ayildigimda aradan cok zaman gecmisti. Geriye dogru yuruyerek kaderimle oynadim. Odamdaydim. Degildim galiba… Mezarimdan firladim, elimde bana kimin verdigini unuttugum bir sumuklubocegi tutuyordum. Onu otlarin arasina yerlestirdim. Uzaktaki girdabin yesil aydinliginin icinde gordugum, bir sehirdi. Midemde bir kipirdanma hissettim, vucudumda buyuyen baska bir vucudun icinde yuzuyordum.

bu yazının adı Doğum

Zeynep Direk tarafından kaleme alınmış ben çok beğendim ve hani arada sırada kişilerin kendileri ile özdeşleştirdiği yazılar vardır ya…