Hani zaman geçti ömür takvimimden. Yaprakları tek tek düşerken ömür günlerimimin, aklımca faydalı işlerin peşinde yıllarımı harcamışım boşuna. Şimdi anlıyorum ki; boş gibi görünen işlerdeymiş hayatın anlamı. yani hayat öyle bir kripto içeriyor ki; sadece ona kendini kaptırmadan onu izlemekmiş aslolan. Ya da kendi adıma aslolan. Belki Hilmi bey; budalalığın keşfini yaparken ya da; Bertrand beycağız, aylaklığa övgü derken; bunu kastetmişti. Kim bilir? Ne mi? Demek istiyorum? Eğer buraya kadar sabırla okuduysan sana garanti veiririm ki buraya kadar söylediklerimin; ne başlıkla ilgisi var ne de yazıyla. Ama sen de tahminim odur ki, her hafif okuyucusu gibi, önce başlığa bakacaksın. Eğer “başlık” ilgini çekerse sonra “yazana” bakacaksın. Eğer yazan kişi de bir şekilde hafif’in popüler elemanlarındansa yahut senin yazına ahkam yazanlardansa sonra yazının biraz baş kısımlarına bakacaksın. Ve sonunda belki bu yazıyı doğru dürüst anlamadan bir “ahkam kes”eceksin. Ancak ahkam yazmada da eğer uyanıksan, kontrpiyede kalmamak için yazının içeriğine değinmeyen tali bir mevzuu seçeceksin. Senin için, ey okuyucu, bunca söylediklerimden sonra eğer hala okuyorsan bu yazıyı, umarım senden az vardır… eğer okuyucu, sen onlardan değilsen buraya kadar yazılanların yine yazılmak istenenle bir ilgisinin olmadığını bilmelisin. Ve şunu da bilmelisin ki; bu yazı amaçsız da değil. Buraya kadar yazdıklarım; klavyeye uzak kalmış yarı-tutsak bileklerimin belki klavyeyle flörtü… sadede gelirsek.Bu ecnebiler dizi işini iyi beceriyorlar. Daha önce divx film kültürüyle kültürlendikten sonra epey ecnebi filmi izlemeye başladım. Gerçekten şunu itiraf etmeliyim ki; eğer antik yunanda yaşasaydım sanırım film tanrısı olarak holivuda tapınabilirdim? Adamlar bu işi iyi yapıyor. Bir de bu gücün dizi yönü varmış ki; yeni keşfettim. Daha önce lost ile tanıştığım ecnebi dizi külliyatının 3. sezonunu 24 saat içerisinde bitirmek suretiyle bilgisayarımı ve beynimi epey zora soktuğumu aktardıktan sonra, şu an “prison berak” üzerinde olduğumu söyleyebilirim. Bu yazınında amacına gelicek olursak, bu dizilerde ilgimi çeken; sürekli inanç, söz verme, (hz)İsa(as), incilden cümleler, ghandiden alıntılar, vesaire vesaire. Yani bizim de belki dizilerimiz için böyle bir şeye pek gerek yok. Zaten sit(tiret)komlarımıza da pek kurandan sözler gitmez ama, en azında filmlermizde, özellikle de iddialı olduklarını iddia etmelerinden daha fazla iddiası olamamış filmlerimizde dahi biraz inanç kavramları geçemez mi? Yani kuran mealini pek okumadım, acaba diyaloglar mı uygun değil? Lakin geçen sene müthiş(!) yerli yapım filmimiz olan Polis filmine gitmiştim. Müziği amerikan özentimiz; Allahın cezasına ait olan. Başrollerinde de buffalo soldiers(fiyasko men) kahramanı haluk beycağızımızın oynadığı. Film bence fiyaskoydu. Lakin orada kuran okunan bir yer vardı. Alt yazıdan okunanların anlamı geçiyordu. Aklımda kalan: “Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz” bu cümle filmin bütünüydü. Tamam. Belki İslamiyet bu film işleri için uygun da olmayabilir? Belki bir filmde hz. Muhammet(as) ismi geçmesi birilerini rahatsız edebilir veya kullanıcılara yabancı gelebilir. O zaman, en azından, hz. İsa’nın(as) adı geçsin.