Kısa bir süre önce, Can Dündar’a, Çakıcı’nın “akıllı olması” ricası(!) üzerine, emniyet tarafından “yakın koruma” tahsis edildi. Prof. Dr. Baskın Oran, Hrant Dink cinayetinden sonra, kendisini tehdit edenler ile uzlaşması için ikna edilemeyince, artık bağıra çağıra kendisine koruma tahsis edilmesini güç bela sağlayabildi. Prof. Dr. Atilla Yayla’ya, yaşanan “medyatik linç”ten sonra koruma tahsis edildi. Aydınlarımızı toptan korumaya aldık!Acı bir tablo: Fikrini açıklayan, aykırı konuşan, yaptığı işi şerefiyle yapan, suya sabuna dokunan aydınımıza koruma veriyor emniyet; tam bir cinnet hali… Acı olan koruma tahsis edilmesi değil, karanlığa karşı söz söyleyenlerin hayatının tehlikeye sokacak bir ortamın varoluşu.Bir yazarımız Nobel adı ve hayatı artık tehlikede. Adeta kaçarcasına terketti ülkeyi fakat biz buna kırılamıyoruz. Artık “neden gitti” yerine gitmeyenler için “aklından zoru mu var, neden gitmiyor” diyecek durumdayız. Nitekim Hırant Dink gitmedi!Hırant Dink’in cenazesinde eşinin yaptığı konuşma, öyle ki bir manifesto olacak gibi; koruma verilmesini değil, durumu bu noktaya getiren karanlığı sorgulamamız gerekiyor.Evet, aydınlarımızı korumaya aldık fakat çok utanç verici bir koruma… Tehlikenin kaynağı biz, koruyan biz… Keşke aydınlarımızı hiç koruma ihtiyacı hissetmeseydik. Şu ifadenin çelişkisine bakar mısınız? Cinnet halidir bu, başka tanımlamak mümkün değil.