Ally McBeal’e buyuk ilgi gosteren yurdumun okumus yazmis, saygin bir is, guzel bir cevre sahibisi olmus Ali Makbul’larinin, bu ozdeslesmelerinde hayranliktan baska bir faktor olabilir mi ? Yoksa bir esrar daha mi cozuluyor ?? Devami bir link otede.
cnbc-e’nin Ally McBeal sayfasina bakiyordum aniden ding dong etti kafam.
rekabetci kulture gore insanlar winner – loser olarak iki kategoriye ayriliyorlar, Ally McBeal ekonomik olarak basarili, sosyal olarak seckin bir cevre icinde bulunan ama bir turlu mutlu olamayan sorunlu bir kisilik. Kendini Loser gibi hisseden Winner’lardan. Garip bir amerikan tasnif arizasi.
Bu karakter ulkemizin okumus yazmis aydin tabaka diyebilecegimiz kesiminin cok ilgisini cekti. Turkiye’nin 3 buyuk sehrinde gosterilen TV dizisi, kose yazarlarinin ilgisinden tum turkiye’nin konusu oluverdi. Karakterde herkes kendinden birseyler gormeye, biz de Ally’iz demeye basladi.
Tutunamayanlar da Oguz Atay okumus yazmis yurdum insanimizin hallerini anlatmisti. Dusunebilen, guzel guzel is guc sahibisi olan bu kisiler yasamayanin anlayamayacagi sekilde bir eksiklik hissiyle dolasiyorlarmis… anlayabildigim kadariyla. (Bu satirlarin yazari Tutunamayanlari hala okuma listesinde tutmaktadir)
Ally McBeal karakterinin yani basarili olan ama mutlu olamayan insan prototipinin bizim tutunamayanlarimizla ortustugunu dusundum.
Dizinin bizdeki basarisinin nedeni de bu hassasiyetler belki. Benzer fay hatlari uzerinde yasayanlarin birbirini anlamasi olayi.
Sacma aslinda…
yorumlar
sorunların olabilir ama her zaman çalışmalısın. Sanırım Ally bunu her zaman başarıyor. Denk geldiğim zaman izliyorum ama daha hiç işe gitmediğini görmedim. Yanılıyor ve saçmalıyor olabilirim.
Bir başkasının elini tutarken yalnızlık, onunla beraber olmak istemek ama biraraya gelince yalnız kalmaya meyil göstermek.
Birini isterken, ona kavuşunca bulmak istediklerindeki eksiklikleri görünce istediğinden vazgeçmen, aradığını yanındakinde bulmaya çabalamaktansa illa ki hazır olarak önüne gelmesini beklemen.
İlişkilerde sadece duygunun yerinin değil mantığın yerinin de önemli olması.
İnsanlar aşık oldukları kişilere hep aşık olarak kalmazlar (bunun tersi biz erkeklerin bize aşık olan kızlar hakkındaki düşüncesidir).
Eskiden hoşuma giderdi mevzubahis dizi ama giderek genç başarılı iş kadınları ve adamlarının problemlerinden, çocuk problemlerine geçiş yaşandı.
Tiviti haklı galiba “herşey bir yana hep çalışmalısın bu dünyada” fikri hakim dizide.
Başıma ne geldiyse bu dönem, aha bu macbeal denen görmediğim izlemediğim ama okuduklarımın zerresinden hoşlanmadığım insan tiplemesi yüzünden geldi. Kesinlikle çalışıp tüketen, çevresine iyi davranmayan, sürekli isteyen, vermesini bilmeyen mutlu da olamaz. Ben bu insanlara duygu cimrisi diyorum. Paylaşmak diye bir kavramdan yoksun bir şekilde aval aval dolaşıyorlar. Yanlız kalmaktan korkuyorlar ama yapmaktan vazgeçmedikleri bu davranış şekli yüzünden yanlız kalmaya mahkumlar.
dizinin ülke gündemine taşınmasından pek hoşnut olmadığını çıkardım. Yanılıyor da olabilirim. Yanılmıyorsam bir sorum olacak; neden hafif’ in de gündemine taşıyalım ki? Yanılıyorsam da susup otururum sorun değil.
Biz de tartışalım diyorsanız da buranın yeri olduğunu zannetmiyorum. Özellikle de web kategorisi hiç mi hiç uygun değil.
cnbc-e’ nin Ally McBeal sayfası da çok güzel bir şekilde Calista Flockhart‘ ı sömürüyor. Açıkçası oradaki fotoğraf ile dizi arasında bir bağ kuramadım.
İlk 4 sezonun hatrına son sezonu da seyredeyim diyorum ama artık işleyecek konu kalmamış. Aniden diziye katılan bir sürü karakterde cabası. Keşke tadında bıraksalardı.
Haa bir de, Ally’ nin işe saçma sapan bahanelerle işe gitmediği çok oldu…
Gecenlerde “The Hours” filmini seyrettim. Web sitesi de pek guzel tavsiye ederim, http://www.thehoursmovie.com.
Bu filmde yetenekli ama cesitli nedenlerden mutsuz kadin halleri anlatiliyor. Virginia Woolf 1920’lerdeki zamaninin ve cografyasinin otesine dusmus kadinlari sembolize ediyor. Bu devrede yazdigi kadin hallerini anlatan kitaba da devamli refaranslar veriyor. Kitap ve Woolf filmin her kosesinde. Bir baska hikayede 1950’li yillarda yasayan Woolf’un yazdigi kitaptan etkilenmeye cok acik bir kadinin, kitaptan guc alarak hayatini degistirmesi; ucuncu hikayede de 2000’li yillarda yasayan cok daha hur olmasina ragmen (en azindan cinsiyet-ekonomik-is,es secimi gibi acilardan) benzer problemler yasayan birinin hayati anlatiliyor.
Ally de bunlarin bir karikaturu aslinda. Her an bir yerlere cekip gidecekmis gibi duruyor ama bir turlu gidemiyor, sesler duyuyor, depresyondayim diye orhan gencebay turkuleri soyluyor fakat hicbirsey yapmiyor, oylece bekliyor. Bir stereotip’e giriyor sanirsarsam.
Neyse, “The Hours”u tavsiye ederim, daralmamis govdeler icin biraz daraltici bir film. Darlmis govdelere daha uygun. Holivuud’dan nasil cikmis boyle bir eser, sasilasi bir durum ? Demek ki adamlar bu tip filmleri finanse edebilmek icin o sacmaliklari burnumuza dayiyorlar. 🙂
hepi deyz,
burada anlatacağına bu film ve woolf hakkında blog girseydin ya; gözümüz, gönlümüz, okuyuşumuz şenlenseydi. Hakkında uzun uzun yazıp tartışsaydık. Üzüldüm, harcamışsın güzelim konuyu dizinin altında. İzlemedim bu diziyi ben, bilmiyorum hiçbirşey hakkında.
aceleye gerek yok aslinda, filme daha dal dal oscarlar verilecek sanirsam gelecek hafta. tartisma da herhalde o zaman baslayacak.
bir de benim edebi etkinligim boyle derinlikli konulari kaldirmaya yetmez. kendi fikirlerimi karaliyorum iste. ehil bir kisinin elinden cikmis kapsamli bir yazi sanirsam ki cok ilgi ceker. Filmde yoruma acik sey cok, sadece bilenlerin yakalayacagi detaylar da var.
Bu film sinema tarihine gececek herhalde, konusu hic de sinematik olmayan ama oyunculugu ve seyirci uzerinde biraktigi etki itibariyle muhtesem bir yapim.
Is bu ahkamla film uzerindeki olasi tum blog haklarimi ilgililere devrederim. Ahkam haklarim saklidir 🙂
Ally ile Tutunamayanlar arasında ilişki kurman tuhaf geldi doğrusu. Tutunamayanlarda “zamaninin ve cografyasinin otesine dusmus” aydın karakteridir aslolan. Dizideyse gayet iyi tutunmuş, olsa olsa üst sınıflara ait problemlerle cebelleşen bir kadın söz konusu olan.
McBeal’den yola çıkarak
Yukaridaki linki gonderen arkadasa tesekkur ederim. Linkte Buket Turkmen’in (Galatasaray Univ. Sosyoloji Bolumu Yard. Doc.) yazdigi Ally McBeal cozumlemesini bulabilirsiniz. Herkese tavsiye ederim.
Ozetle: Ally McBeal, sistemin tepesine varmasina ragmen vaad edilen mutlulugu bir turlu yakalamayan, sistemin kendisine sunabilecegi kayda deger bir hedef kalmadigi icin hayati anlamsizlasan, sistemle birlikte gelen bireyselligin dogurdugu yalnizligi, yasi ve durumu geregi yakinen hissetmeye baslayan; sistem icinde cozumunu bulamadigi sorununu askla-iliskilerle-mizahla uyusturup unutmaya calisan okumus-yazmis, azmetmis-basarmis ama bir turlu varamamamis bir kisi. Bir sistem anomalisi.
Merdivenlerin asagi basamaklarinda bulunanlarin kafalarini karistirabilecek bir ic tehdit de denebilir.
Tabii bizim ulkemizde Ally’in eteginin rengi mi, yoksa icinde bulundugu ruh halinin rengi mi diziyi cekici kiliyor bilemiyoruz ?
Buket Turkmen’in Yazisindan Bir Alinti:
Luc Boltanski ve Eve Chiapello, kapitalizm eleştirisinin* iki boyutundan söz ediyorlar: ilki duygusal boyuttur. Burada kapitalizm eleştirisi, onun sebep olduğu acının dilini taşır. Bu boyut, ikinci boyut olmadan sesini duyuramaz: düşünsel boyut. Birinci boyut, düşünsel boyutun zayıfladığı ve dağıldığı zamanlarda bile dokunulmamış bir netlikte kalabilir. Özellikle de “olasılıklar alanının kapandığı o yaşlılık tecrübesini henüz yaşamamış gençlerde mevcuttur”(sf. 82), ve bu da eleştirinin yeniden doğabileceği verimli hammaddeyi teşkil eder. 1968’de düşünürler duygusal boyutu ateşlemekten umutlarını kesmiş görünüyorlardı, ki yanılmışlardı. Bugün ise en önemli fark galiba eleştirinin gitgide duygusal boyutunun ağır basması. Tersine çevrili bir silah gibi popüler kültür ürünlerini, siyaseten doğru düşünceleri, ve sunulan “kaliteli hayat tarzı” ufkunu mizahla yedirerek kullanan bu duygusal boyut, gizliden gizliye bir eleştiriyi ateşlemekle meşgul gibi görünüyor nicedir. Bağımsız sanat ürünleri kadar, popüler kültür ürünlerinin de içine sızan bu duygusal boyut, bize birşeyleri fısıldıyor. “Şu açıktır ki, bir toplumsal sistem öncelikli olarak hizmet etmesi gereken sınıfları – bu, kapitalizmde burjuvazidir- tatmin etmeyi artık başaramıyorsa, tehdit altındadır…” (sf. 28) Mutsuzluğun sıkıntısı ve şikayeti bu derece yaygınlaşıp eğlence endüstrisini de kapladığında, bazen homurdanmanın da ötesine, düşünsel boyuta geçer. Ve bazen fitiller hiç umulmadık yerlerden alev alırlar. Bilmem ki o komik kız da bunun farkında mı?