bildirgec.org

mucizemsin

11 yıl önce üye olmuş, 30 yazı yazmış. 2378 yorum yazmış.

BOYOZ

mucizemsin | 27 November 2008 10:09

Bugün işyerinden bir arkadaşım, haftaya İzmir’den kayınvalidemler gelecek “bir şey ister misin?” diye sorunca ilk aklıma boyoz geldi. Bir yıldan fazla oldu boyoz yemeyeli. Aslında yağlı yiyecekleri pek sevmem ama on yıl önce İzmir’de tanıştım bu tatla, tutkunu oldum. İzmir’de sabah boyozla başlar desem sanırım abartmış olmam. Sabah işe yetişme telaşlıyla alınır iki boyoz, taze demlenmiş çay ile bir güzel kahvaltı edilir. Haşlanmış yumurtayla yemeyi seveni de çoktur ama ben peynirle birlikte yemeye bayılırım. Hatta bayılırdım desem daha doğru, çünkü İzmir dışında pek bilinmez boyoz. Şuan yaşadığım şehirde ismini bile bilen çok az. Çünkü; Yahudi Böreği olarak da bilinen boyoz, Yahudi toplumunun İzmir mutfağına kazandırdığı en önemli tatlardandır.

KELİMELERİN SOYAĞACI

mucizemsin | 10 November 2008 13:38

Sürekli kullandığım yada yeni öğrendiğim kelimelerin etimolojisini hep merak etmişimdir. Kelimelerin hangi dilden Türkçemize geldiğini, kelimelerin ortaya çıkışlarını ve kökenlerini araştırmak ilginç gelmiş, bu konuda Hasan Eren, Sevan Nişanyan gibi isimlerin Etimoloji Sözlüklerini karıştırmaktan da zevk duymuşumdur.

Bazı kelimelerin ortaya çıkış hikayeleri çok ilginçtir. İngilizce’de “assassination”, dilimizde de “suikast” olarak kullanılan sözcük; dünyadaki en önemli suikatçilerden olan Hasan Sabbah’ın, müridlerine suikast yaptırmak için kullandırttığı haşhaş sözcüğünden gelmektedir. Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılışına zemin hazırlayan Batinilik (Haşhaşilik) hareketlerinin lideri olan Hasan Sabbah-ki dünyadaki ilk terör örgütünün lideri olarak da tarihe geçmiştir- fedailerini haşhaş otu ile uyuşturup, Selçuklu’nun ünlü veziri Nizamülmülk’e ve önemli komutanlarına suikastler düzenlemiştir. (Daha ayrıntılı bilgi için Amin Maalouf “ Semerkent”, Wladimir Bartol “Alamut: Fedailerin Kalesi” kitaplarına bakınız.)

TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ ÜZERİNE…

mucizemsin | 18 July 2008 16:33

Tarihimizin çoğu döneminde; kadın, nüfus olarak ülkemizin neredeyse yarısından fazlasını (savaşlarda erkek nüfus kaybı nedeniyle) oluşturmasına rağmen çoğu zaman hiç yokmuş gibi muamele görmüştür. Atatürk’ün toplumsal reform çerçevesi içerisinde kadınlara birtakım haklar vermesiyle birlikte toplumda kadınlarda vardı ya! sesleri yükselmeye başladı. Fakat Atatürk’ün ardından bir arpa boyu dahi yol alamadığımızın farkındasınızdır umarım. Biz Türkler geçmişten getirdiğimiz yapımızın bir yansıması mıdır? bilinmez ama şu bir gerçek ki, erkek egemen bir toplumuz. Kadınların çoğunun da bu durumdan pek rahatsız olduğunu düşünmüyorum doğrusu. Hala kadınlarla ilgili konularda erkekler, ahkam kesiyor ve kadınlar adına karar veriyor, hatta lütuf da bile bulunabiliyorlar. Örneğin; Türkiye’nin uzunca bir süre gündemini meşgul eden “türban” konusunda bile bir tane kadın çıkıp konuşmadı. Çünkü mecliste konuşacak kadın yok! Kadınların bu konuda ne düşündüğü pek de umurunda olmayan siyasilerimiz komisyonlar kurdular (içinde bir tane kadın yok!), karar verdiler. Böylece bizim sadece başı türbanlı değil de, beyinleri de türbanlı olan kadınlarımız yine erkeklerin ego tatminine araç olmaktan öteye geçemedi.
Peki bu konuda hep erkekler mi suçlu? Bence hayır. Kadınların suçunun daha çok olduğunu düşünüyorum. Kadınların apolitik ve asosyal olarak yetiştirildiği doğru ama bunu aşmakta kadının elinde. Kadın kendini yetiştirmeli bence. Türkiye’nin sorunlarıyla ilgilenmeli, siyaset ve bilimle ilgili düşünmeli, okumalı, düşündüğünü söylemeli ve yazmalıdır.