bildirgec.org

karuma76

11 yıl önce üye olmuş, 36 yazı yazmış. 30 yorum yazmış.

Söyle Niye

karuma76 | 05 August 2010 12:27

Niye içim daralıyor, bunalıyorum?
Niye canım sıkılıyor, ağlamak istiyorum?
Niye kalbim hızlanıyor, çare bulamıyorum?
Neden, neye, kime bu özlem?

Niye başkası değil de ben?
Niye başkası değil de sen?
Niye başkaları değil de biz?
Ne zaman yaşanacak büyük sevgimiz?

Niye aklımda, kalbimde sen varsın?
Niye gerçekte, hayalde sen varsın?
Niye karanlıklardaki umudum, ışığımsın?
Sen heryerdesin, peki niye yanımda değilsin?

Niye?Niye?Niye?Niye? Söyle niye?

O ağacın altında
O ağacın altında

Sıcak Geceler

karuma76 | 05 August 2010 11:45

Sıcak… Evde durulmuyor, odalarda durulmuyor… Duvarlar ateş gibi. Evin içinde serin bir yer bulmaya çalışıyor herkes. Serseri mayın dolu etrafta. Yatabilecek serin bir yer… Hepimizin tek isteği bu. Uyumak işkence oluyor damla damla ve süzülüyor yüzümden. Bu yapılan bir işin alınteri değil, sadece boşa akan damlacıklar. Eriyoruz, gündüz 45 derece sıcaklıkta, gece de nemli ve ateş gibi evlerde eriyoruz. Ne sevgi sözleri söyleyecek güç, ne de sevgiliyi özleyecek bir durum var. Sadece sıcak…
Balkonda aynı, mutfakta aynı, yatakta aynı… Uyku akıyor gözlerden ama korkuyoruz uyumaya. Kalktığımda erimiş olacağım, kalktığımda yağmurda ıslanmış gibi sırılsıklam olacağım.
Keşke yağmur altında yaşasam bu duyguları. sırılsıklam olsam yağmur altında. İçim ürperse serinlikte.
Saat 23:37. Sokak lambası göz kıpıyor uzaktan. Gel diyor, at kendini sokaklara… Sonra duruyor zaman. Bir esinti vuruyor yüzüme. Küçücük ve kısacık… Ama bir saniye de olsa içim ürperiyor, üşüyorum, buz gibi oluyorum ve gözlerimi kapatıyorum.
Yıldırmasın sizi sıcak geceler
Yaz da biter sıcak da biter
Zaman bu durmaz yerinde saatler geçer
Yapılacak tek şey : İyi geceler…

Bil Bakalım

karuma76 | 03 August 2010 11:24

7 yaşındaydı daha ve o küçücük yaşında başladı acıyla tanışmaya. Küçük yaşta babasını uğurladı son yolculuğuna ve yetim kaldı. Okumayı çok seven o yetim 8 yaşında okuldan alındı ve köy hayatına terkedildi. 10 yaşında okulun en korkunç yüzüyle tanıştı. Yüzü kanlar içinde kalana dek yeni okulundaki yeni hocası tarafından öldüresiye dövüldü. 17 yaşında ilk hayal kırıklığıyla tanıştı. Hayal ettiği okulun, en çok istediği bölümü için gereken not otalamasına ulaşamadı. 24 yaşında tutuklanıp günlerce sorguda kaldı ve sorgudan sonra tam 2 ay boyunca tek başına hem de küçücük bir hücrede günleri saydı. 25 yaşında sürgün hayatına merhaba dedi. 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşının ağırlığı altında ezildi, arkadaşı kahraman ilan edilirken kendisi sefil muamelesi gördü. 30 yaşında başka şehirler için cephede savaşırken doğduğu şehir düşman işgaline uğradı. Yine 30 yaşındayken amiri tarafından başka görevlere atandı ve orada uzun süre işsiz bırakıldı. Hayatı yalnızlıklar ve sefalet içinde geçerken 37 yaşında böbrek hastası olduğunu öğrendi. Viyana’da 2 ay boyunca bu hastalığın pençesinde yattı. 37 yaşında komutan yapıldı ama onu komutan yapanlar başında bulunduğu orduyu dağıttı. 38 yaşına geldiğinde üzerindeki kara bulutlar hala vardı. Savunma bakanı tarafından görevine son verildi. 38 yaşında cebindeki 80 lira ile yaşam mücadelesi veriyor, takım elbisesi bile olmadığından toplantılara katılmak için ödünç alıyordu. 38 yaşındayken kendisine tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. Aynı yaşta, etrafına toplayabildiği en yakın 5 arkadaşından üçünün ihanetine uğradı. Arkadaşları onun kongre temsil heyetine üye olmaması yönünde oy kullandı. 39 yaşına geldiğinde artık beklenen oldu ve idam cezasına çarptırıldı.
Ve sonra… Ne olduysa ondan sonra oldu.
42 yaşında iken ülkenin cumhurbaşkanı ilan edildi.
Kim bu zaferi icad eden, kim bu başarma azmiyle dolup taşan, kim bu en büyük kötülükleri zafere çeviren?
Bilen var mı?

Sevgiliye Sitem

karuma76 | 02 August 2010 14:23

Seni hayal edemediğin bir sevgiyle sevmiştim. Sana kucaklar dolusu mutluluk sunmak istemiştim. Ama tutmadın elimi, bir defacık olsun gülmedin yüzüme. Sakladın nurlar saçan gözlerini benden. Kilitli tuttun kalp kapılarını. İzin vermedin gönlünü fethetmeme. Yaşatmadın bana özlemini duyduğum hayallerimi. Ağlattın durmadan, için için ağlattın. “Daha erken.” dedin hep, büyüdüğümüzü görmedin.
Ama ben büyüdüm artık, hem de yalnızlığımı, acılarımı katık ederek büyüdüm. Anlıyor musun büyüdüm! Büyüdüm!

Güneş Rengi Bir Hayat

karuma76 | 01 August 2010 15:32

Hayat evim olsaydı da
Sevgi penceremden
Umut ışık olup dolsaydı
Güneş rengi bir hayat olsaydı

Hayat bir konser olsaydı
Sevgi parçalarını çalsaydı
Bal rengi sözler olsaydı
Güneş rengi bir hayat olsaydı

Hayat bir buyruk olsaydı
Sevgiyi ferman yazsaydı
Umut şart koşulsaydı
Güneş rengi bir hayat olsaydı

Hayat evren olsaydı
Sevgi dünyam olsaydı
Umut gökkuşağı gibi açsaydı
Güneş rengi bir hayat olsaydı.

GÜLEN ADAM

karuma76 | 30 July 2010 16:32

Güzel bir gündü benim için. Aslında herşey aynıydı ama bugün daha güzeldi. Sonra onu gördüm. Uzun zamandır merak ettiğim ama bir türlü rastlayamadığım kişiyi. Okul binasının dördüncü katından aşağıya doğru bakarken birden zemindeki kapıdan onu çıkarken gördüm. Bir-iki adım ilerleyip, binaya doğru döndü. İşte Gülen Adam dı o. Ama şu an yüzü gülmüyordu. Tedirgin gözlerle binaya bakıyordu. Sanki uzaklara gitmek için hazırlanıyordu. Siyah bir arabaya bindi ve hızla okuldan uzaklaştı.
Sonra sordum etrafımdakilere. “Neden geldi buraya?” diye. Ama cevap veren olmadı. Sadece bir tanesi “O hep gelir ki!” deyiverdi. Hemen sordum. “Peki neden ben görmüyorum?” Bu soruma da cevabı hazırdı.
“O gece gelir ve gece gider…”
Bir daha da bu kadar yaından göremedim onu. Ama hep hissediyordum yakınlarda olduğunu. Bazen bahsederlerdi arkadaşlarım ondan. Kulak kabartırdım hemen. Ama susarlardı… Ben varken de bir daha konuşmadılar. Neden bu kadar gizemliydi bu Gülen Adam? Zannederim herkes tanıyordu ama kimse birşey anlatmıyordu.
Birgün televizyonda gördüm onu. Birşeyler anlatıyordu durmadan. Ama benim Gülen Adam olarak bildiğim , şimdi bir anlatıyor, bir ağlıyordu. Sanki kendinden geçmişti. Kendisi hariç herkesi düşünüyor, onlara hoşgörü dağıtıyor, onlara iyi dilekler, temenniler ve dualarda bulunuyordu. Sanki kendisini sadece bu işe adamıştı. Duyduklarıma göre etrafında onu seven, dinleyen, onunla birlikte iyilik dağıtan binlerce insan vardı. İnsanlar onu dinliyor ve etraflarına hoşgörü dağıtıyorlardı. Sonra insanlara iyilik etmekte yarışıyorlardı. Hatta değişik yerlere okul açtıklarını da duydum. Peki neden hiç gülerken göremedim onu. Oysa benim okul yıllarım boyunca merak ettiğim Gülen Adam dı o.
Hayatını doğruları anlatmaya adamış, sevap işlemekte yarışan insanlarla gönül bağı kurmuş, etrafa ışık, hoşgörü, iyilik saçan Gülen Adam…

Üç Boyutlu Yaşamak…

karuma76 | 30 July 2010 11:57

Geçen hafta sinemadaydım. Girerken birer gözlük verdiler. Ama bana hiç yakışmadı. Aslında etrafımdaki herkese yakışmadı. Taktık gözlüklerimizi ve beklemeye başladık. Ne göreceksek? Bir ara gözlüklerimi çıkardım ve etrafıma baktım. Filmi bulanık görmeye başladım. Hemen taktım gözlükleri tabii. Takmamla yanımdan geçen okları yakalamaya çalışmam bir oldu. Sanki yanımızda gibiydi herşey. Ya da biz onların yanına gitmiştik. Film boyunca biz de onların içinde yer aldık, ve film bitti…
Sonra düşünmeye koyuldum. Biz gerçekten üç boyutlu yaşıyor muyuz ki, üç boyutlu seyredelim. Sonra hayatın üç boyutunun ne olabileceğini düşündüm. İlk boyut bendim. Ben olmazsam hiçbir şey olmazdı herhalde. Tabii bu düşünceyi biraz egoist buldum. Fakat hayatın gerçeği bendim. Karakterimle, duygularımla, paylaşımlarımla, iyilerimle, kötülerimle ben! İkinci boyut Sevgi olmalıydı bence. Yaşamayı, eşimi, işimi, ailemi, çocuklarımı kendimi sevmeliydim. Kalbimin en önemli besin kaynağı sevgiydi. Sonra beni aldım ve içine tıka basa sevgi doldurdum. Şimdi eksik olan parçayı bulmak kaldı. Fakat ilk denemem başarısızdı. Hep günlük işlere kayıyordu aklım. Nasıl geçineceğim, nasıl para kazanacağım, ayın sonunu nasıl getireceğim falan…
Ama bunların hiçbiri ruhumu doyurmadı. Sadece geçici düşünce akımı olarak geçip gittiler. Şimdi bir daha bakalım profilimize. Bizi aldık, içini sevgiyle doldurduk. Peki neden! İşte tam o sırada içeri biri girdi.
“Canım,nasılsın? Günün nasıl geçti?”
Bana, bize, herkese gereken üçüncü şeyin ne olduğunu anladım. Sevgimizi paylaşabileceğimiz, gösterebileceğimiz birileri gerekiyordu. Bazıları için hayat arkadaşı, bazıları için SEVGİLİ…
Şimdi ben de üç boyutlu yaşıyorum hayatı ve çok mutluyum… Sinemada okları yakalamaya çalışan ben, şimdi eşimle birlikte mutluluğu yakalıyorum…

Nasıl Para Kazanılır?

karuma76 | 28 July 2010 15:15

Başımıza ne geldiyse hep para kazanma hırsı yüzünden gelmedi mi? Bu yüzden arkadaşımızı sattık, bu yüzden sevdiklerimize vakit ayıramadık, bu yüzden ailemizin ve daha birçok sevdiğimizin kalbini kırdık.
Para denilen şey bazılarının elinin kiri iken, bazılarının ise hayatını kirleten bir canavar. Kazanıyorsan daha çok kazanmak istersin, kazanamıyorsan başkasının malına göz dikersin. “Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” diye boşuna dememişler. Yeteri kadar kazanırız ama daha çoğunu arzularız. Biz kazanırken başkalarının kazanmasını kıskanırız. Bazılarını ben öyle yapmıyorum der gibi hissediyorum. Yapmayın arkadaşlar! Biz insanoğlu doğduk doğalı açgözlü ve kıskancız. Komşumuz ev alır, bizim neyimiz eksik demeye başlarız. Oysa cevap çok basittir: PARA
Peki niye bazılarımız paranın içinde yüzerken bazılarımız da meteliğe kurşun atarız? Bunun cevabı da çok basit: ŞÜKÜR… Şükretmeyi, azla yetinmeyi bilmeyiz. İnternette biraz turlayın. Kolay para kazanma yollarından bahsedilir. Biraz etrafa bakarsanız, parası olan ve yeteri kadar para kazanan ve çalışarak terinin son damlasıyla para kazanan bunlara kulak asmaz. Ama tembellik ve atalet dolu insan böyle tekliflere her zaman açıktır, emin olun bunları duyunca balıklama atlar. Sonuç çok açık: HÜSRAN.
Böyle insanlar umut ışığı olarak söylenen herşeyi harfiyen yaparlar. Hesap açın derler hemen, para yatırın derler hemen. Oysa size para kazandıracağız diyen birinin sizden para istemesi ne kadar garip değil mi? Aslında bu da büyük bir problem değil. Esas problem şans oyunları. Bazıları para kazanmak için işyerlerine, bazılarıysa bet ofislerine giderler. Oturup bir defa da kazandığı paranın belki de 10 katını hissetmeden, gün boyu ve zamanını da feda ederek kaybederler. Para, umut, zaman, hırs, bazen insanlık… Para kazanma uğruna kaybedilenler… Bazısı hayatını bile kaybeder. Peki ne kazandık?
İşte para denen canavar ve onu kazanma uğruna uşağı olanlar…Siz onlardan olmayın.
Şimdi gelelim para kazanmanın en kolay 5 yoluna: 1. Öncelikle parayı hangi yolla kazanacağınıza karar verin, yani kendinize bir iş bulun.
2. Kendinizi tanıyın ve yeteneklerinizin farkında olun. Bu şu demek oluyor, bilmediğiniz işi yapmayın.
3. İşlerinize sakın duygusallığı karıştırmayın. Aklınızla ve mantığınızla yol alın. Adımlarınızı emin atın.
4. Hedefinizi büyük, adımlarınızı emin veküçük tutun. Yapacağınız her yanlışı lehinize kullanın. Yanlışlarınızı eksiklerinizi tamamlayarak artıya çevirin.
5. Hedefleriniz doğrultusunda, para kazanma adına ne biliyorsanız, yılmadan var gücünüzle kendinize yetecek parayı kazanana kadar, gereğinden fazla hırs yapmadan yapın… Unutmayın ki, hiç kimse karşılksız siz birşey yapmadan size para vermez, veririm diyen varsa da çok dikkatli olun. Kaş yapayım derken göz çıkarmayın.
Bol kazançlar…Aslında bu yazıda istedikleriniz bu değildi, değil mi? İlk aklınıza gelen yine para kazanma hırsıydı. Belki de okumaya ne hayallerle başladınız. İnternette aradığınız o yazılardan o kadar çok var ki, benim yazmama gerek yoktu. Para kazanmak için gereken tek şey sizsiniz. O yüzden kimseye ve hiçbir şeye bu konuda kulak asmayın. Şimdi bir yerden başlayın ve yapmanız gerekeni yapın. Hadi aklınızı kullanın ve para kazanın…

Werther ve Zalim Sevgili

karuma76 | 27 July 2010 10:26

Yalnızlık kokan saatler, keder dolu günler, karamsar düşünceleri besleyen geceler ve bunların ışığında:
– Yaşamak zor geliyor!
Bitirilmiş bir kitap ve tekrar yitirilmiş umutlar… Sen haklıydın Werther, baştan sona hep sen haklıydın. Seni savundum hep, senin yanındaydım. Düşüncelerimi okumaya başladığın anda ben de girdim kitabın içine. Ben de o gencin avukatlığını yapmak istedim. Ne diyor bu demeyin sakın. Bir kitap okudum ve bana aktarabildiklerini sizinle paylaşıyorum. Hey zalim sevgili! Orada mısın? Sen de dinle bunları olur mu? Sen de yaşa bu dramı.
Ah Werther, söylemediler mi sana: “O çok güzel bir bayan fakat nişanlı” Bunları bilerek atıldın bu maceraya. Ama haklısın, gönül ferman dinlemiyor. Sevdi mi bir kere, her türlü zorluğa meydan okuyabiliyor. Onu gördüğün ilk andan itibaren ben de sevmeye başladım Lotte’yi. Tabii sen benden şanslıydın. Sen onu gördün onunla yaşadın. Ben de hayallerimle sağlamaya çalıştım bu durumu. Biliyordun bu işin olmayacağını Werther, niye yaptın? Hatta Lotte ne demişti hatırlıyor musun?
“Niçin ben Werther? Niçin bir başkasına ait olan ben? Evet, korkarım ki, yalnızca bana sahip olabilmeniz imkansız olduğu için beni bu kadar arzuluyorsunuz.” Bu sözlere rağmen… Buna benzer kelimeleri ben de dinledim. Bana da “Benim neyimi seviyorsun, beni neden seviyorsun?” dediler. Bizi anlayamazlar Werther. Ne seni, ne beni, ne de bizim gibi sevenleri… Sakın Lotte’yi suçlama olur mu? Bu olayda en masumumuz o bence. Ben bile okuyucu olarak suçluyum. Okurken içimden ona kin besledim. Oysa onun yapabileceği hiçbir şey yoktu. O başkasına aitti ve bu da duygularına zincir vurmaya yetiyordu. Fakat… Fakat! Werther öldü, zalim sevgili! Genç Werther, Lotte’ye karşı beslediği yüce sevgiye yenilip öldü. Sevmeyi öğrendi, sevgi gibi yüce bir duyguyu kazandı, fakat onun haricindeki herşeyini kaybetti. Werther öldü!Duyuyor musun zalim sevgili, Werther öldü…
Uzun süredir suskunuz ve konuşmak yazmak içimden gelmiyor. Defalarca mektup yazmayı denedim. Olmuyor işte. Birşeyler yitip gitmiş anlaşılan. Yazıp da göndermek istemediğim mektuplar da var. Niye bu isteksizlik! Galiba dostluk yetmiyor bana. Daha fazlasını istiyorum. Yine Werther’e dönelim isterseniz. Hikayeyi kısaca anlatmak istiyorum:
Werther değişimi ve gezmeyi seven bir genç. Yaşadığı yerden uzaklaşmak için bir kasabaya gidiyor. Kitapta Werther ve Lotte’den başka önemli bir isim göremediğim için isim kullanmayacağım. Bu kasaba onu önce doğaya sonra yaşama bağlıyor. Bu arada kasaba sakinleriyle de sıkı ilişkiler kuruyor. Arkadaşına gönderdiği mektuplar ve yaşadıklarının kısa sentezi… Bazen yüksek zümre ve sosyete hayatıyla mücadele ediyor. Yine de doğanın ve yaşamanın zevkini çıkarıyor. Tabii güzeller güzeli Lotte ile tanışana kadar. Lotte kasabada iyilikten iyiliğe koşan, halk tarafından sevilen, çevresine neşe, mutluluk saçan fakat nişanlı genç bir bayan. Uyarılara rağmen başlayan bir gönül oyunu ve ölümle noktalanan kara sevda…
Ölüme ulaşmanın tek nedeni, karşılıksız verilen sevginin kontrolden çıkıp Werther’i esir alması. Yaşam bitiyor o anda. Artık Lotte başlıyor. Her yer, her şey, her saniye Lotte. Baştan beri zincire vurulmuş sevgiler ve ölümün soğuk yüzü…
Ölüm çizgisinde ayrıldım Werther’den, ona layık görmedim ölümü. Çünkü haketmemişti. Daha iyilerine layıktı. Fakat dedik ya, gönül ferman dinlemiyor. Lotte’nin elinden olacak herşeyi kabullenmişti Werther ve ölümü de Lotte’nin elinden oldu. Werther öldü, zalim sevgili, anlıyor musun, Werther öldü!.. Ben gidemedim onunla ölüme, ben beceremedim. Belki de korktum. Beni hayata bağlayan, beni Werther’den ayıran bir farklılık olmalı ki, yollarımız ayrıldı. Hangimiz kazandık acaba? Çektiği azabın ödülünü ölüm zanneden Werther mi? Yaşamayı seçip de azap çekmeye devam eden ben mi? Fakat herşeye rağmen olan oldu, Werther öldü zalim sevgili!
” Werther: Ne mutlu bana; senin uğruna ölüyorum, senin uğruna vazgeçiyorum kendimden.”