Geçen hafta sinemadaydım. Girerken birer gözlük verdiler. Ama bana hiç yakışmadı. Aslında etrafımdaki herkese yakışmadı. Taktık gözlüklerimizi ve beklemeye başladık. Ne göreceksek? Bir ara gözlüklerimi çıkardım ve etrafıma baktım. Filmi bulanık görmeye başladım. Hemen taktım gözlükleri tabii. Takmamla yanımdan geçen okları yakalamaya çalışmam bir oldu. Sanki yanımızda gibiydi herşey. Ya da biz onların yanına gitmiştik. Film boyunca biz de onların içinde yer aldık, ve film bitti…Sonra düşünmeye koyuldum. Biz gerçekten üç boyutlu yaşıyor muyuz ki, üç boyutlu seyredelim. Sonra hayatın üç boyutunun ne olabileceğini düşündüm. İlk boyut bendim. Ben olmazsam hiçbir şey olmazdı herhalde. Tabii bu düşünceyi biraz egoist buldum. Fakat hayatın gerçeği bendim. Karakterimle, duygularımla, paylaşımlarımla, iyilerimle, kötülerimle ben! İkinci boyut Sevgi olmalıydı bence. Yaşamayı, eşimi, işimi, ailemi, çocuklarımı kendimi sevmeliydim. Kalbimin en önemli besin kaynağı sevgiydi. Sonra beni aldım ve içine tıka basa sevgi doldurdum. Şimdi eksik olan parçayı bulmak kaldı. Fakat ilk denemem başarısızdı. Hep günlük işlere kayıyordu aklım. Nasıl geçineceğim, nasıl para kazanacağım, ayın sonunu nasıl getireceğim falan…Ama bunların hiçbiri ruhumu doyurmadı. Sadece geçici düşünce akımı olarak geçip gittiler. Şimdi bir daha bakalım profilimize. Bizi aldık, içini sevgiyle doldurduk. Peki neden! İşte tam o sırada içeri biri girdi.”Canım,nasılsın? Günün nasıl geçti?”Bana, bize, herkese gereken üçüncü şeyin ne olduğunu anladım. Sevgimizi paylaşabileceğimiz, gösterebileceğimiz birileri gerekiyordu. Bazıları için hayat arkadaşı, bazıları için SEVGİLİ…Şimdi ben de üç boyutlu yaşıyorum hayatı ve çok mutluyum… Sinemada okları yakalamaya çalışan ben, şimdi eşimle birlikte mutluluğu yakalıyorum…