bildirgec.org

Education

11 yıl önce üye olmuş, 5 yazı yazmış. 188 yorum yazmış.

EN SON YÜREKLER ÖLÜR

Education | 15 October 2009 09:42

EN SON YÜREKLER ÖLÜR‘’Sıkı tutun Nehir!’’ çığlıkları ile karşılaşıyor kitabın ilk sayfaları sizi… Büyük bir kaza ve birbirini çok seven iki insan feryatları ve kendinden önce eşini düşünen bir kalp. Olaylar yanı başınızda yaşanıyor gibi geliyor ve bir an oluyor ki roman kahramanı siz oluveriyorsunuz. Nehir gibi olmaktan ve Nehir gibi düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Yüreğinizde koyacak yer bulamadığınız sevdiğiniz bir anda yaşamla ölüm arasında yok oluyor. Acıyı ister istemez hissediyorsunuz.Aşkın yanı sıra organ bağışı ve organ naklini hafızanızdan ve yüreğinizden silemiyorsunuz Büyük araştırmalar sonucu kaleme alınan bu olay, organ bağışının önemini anlatıyor. Gözünün içine baktığınız hayat arkadaşınızın organlarının başka canları kurtaracak olması. Kim bu kadar cesur kararlar verebilir? Ölümü bile daha yakıştıramadığınız sevdiğinizin organlarını dar bir zamanda başkalarına can diye bağışlamak. ‘’Dur biraz düşüneyim.’’ bile diyemeyeceğiniz kadar kısa bir süre. Pişman olursan geri dönüşü olmayan çıkmaz bir sokak gibi gelir insana. Doğru kararlar vermek, o duygu seli içinde imkansız gibi geliyor bana. İşte yine Nehir gibi düşünmeye başlıyorsunuz! Kılına bile zarar gelmesinden korktuğunuz insanın ölümüne inanmazken onun organlarının alınması, Canı acıyacak mı diye düşünmek bile onun ölümüne inanmamaktır aslında. Beyin ölümü gerçekleşiyor; ama kalbi çalışıyor. Bir mucize beklemez mi insan, makineye bağlı olsa bile yaşasın o, sakın fişleri çekmeyin demek bir umut değil midir sizce? Sizin izninizle çekilecek bir fiş ve yine sizin izninizle alınacak organlar. Bir iki saat önce size sevgiyle bakan gözleri, sadece size bağlı olan kalbi nasıl çıkartıp başkasına vereceksiniz? Gözünü nasıl çıkartıp alacaklar, kalbi çıkarken canı acıyacak mı diye iç hesaplaşmaları ile okuyacağınız bir kitap.Organ bağışına olumsuz bakan insanları bile organ bağışına ikna edebilecek bir kitap derken kitapta bizi karşılayan olaylar açıkçası beni şaşırttı. Bu kadar etkileyici bir kitabın sonu böyle bitmemeliydi diye düşündüm aslında. En son yürekler ölür; ama eşinin kalbini taşıyan insanın Nehir’e aşık olması ve büyük bir kaza ve kaza sonucu büyük ameliyatlar geçiren bir kadının bebeğini kaybetmemesi. Eşi ölüyor, kendi büyük yaralar alıyor; ama karnındaki bebek yaşıyor ve yedi ay sonra doğuyor. Bunun üstüne eşinin kalbini taşıyan delikanlının, bu çocuğu evladı gibi sevmesi kitaba olan bağlılığımı biraz da olsa azalttı.Her şeye rağmen herkesi derinden etkileyeceği gibi organ bağışı konusunda toplumumuzu biraz daha düşündürecek ve bilmediklerimizi bize öğreteceği için en önemlisi de EN SON YÜREKLER ÖLECEĞİ için bence okumalısınız bu kitabı.

BİR GÜN

Education | 25 April 2009 09:25

BİR GÜN…Ayşe Kulin’e ait bir kitap… Adı gibi bir günde okunup bitecek; ama etkisi uzun süre devam edecek bir kitap. Yine cahillik, yine töre yine kavga ve yine doğudaki kadınların dramı…Türk- Kürt çatışmasını farklı bir pencereden anlatıyor. Siz biz kavgası, önyargılar, bu güzelim ülkede kardeşçe yaşayamamanın sebepleri iki kadın kahramanın birkaç saatlik görüşmesi arasına sıkıştırılmış. Nevra, babasının görevi dolayısıyla doğuda geçirdiği çocukluğu vesilesiyle bir Kürt aşiretine mensup Zelha ile kan kardeş olur. Zelha, Nevra’nın babası sayesinde okula gider. Nevraların tayini çıkınca okul hayatı yarıda kalır ve küçük yaşta evlenmeye zorlanır. Karşı gelir ve başka bir erkekle evden kaçar. Aradan birkaç yıl geçer hatasını anlar evine döner ve töre gereği öldürülecektir. Dedesi buna engel olur ve Zelha başka biriyle evlendirilir. Çocukları ve yeni eşi yüzünden bölücü örgüte katılır, milletvekili olur ve son olarak hapse atılır. Nevra gazetecidir ve kan kardeşi ile röportaj yapmak için hapishaneye onu ziyaret gider. O gün için görüş izni alır ve bu görüşmede konuşulanlar romanın içeriğini oluşturur.Cahil insanların çok çabuk kandırılabileceği, Kürt halkının nasıl kandırıldığı, bu yöredeki halkın dramı insanın içini acıtıyor. İki karakter romanın başından itibaren Türk-Kürt, siz –biz kavgası veriyor; ama romanın sonunda her şey bir anda çözülüyor. Sonuç olarak Doğu’daki insanlar, özellikle kızlar eğitilirse sorunların biteceği söyleniyor. Gerçi romanın bitişi beni hayal kırıklığına uğrattı. Mutlaka eğitim gerekir, özellikle kızların eğitimi; ama bu meselenin başka çözümleri de olabilirdi. Romanın sonunda cahilliğe karşı savaş açma düşüncesi hakim. Bu mesajı daha farklı verebilirdi diye düşündüm. Fakat iki farklı görüşteki insanın, böylesine karmaşık bir meseleyi sade, akıcı bir dille anlatması kitabı ilgi çekici kılıyor. Bu tür kitapları her kesimden insanın okumasını, kavgaların, cinayetlerin son bulmasını ve şu güzelim yurdumda kardeş ve barış içerisinde yaşamayı temenni ediyorum…

Mutluluk…

Education | 24 April 2009 09:46

mutluluk/Zülfü Livaneli
mutluluk/Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli’nin muhteşem yapıtlarından biri daha… Livaneli’nin üçüncü romanı olan bu kitap, üç farklı insanı bir kitaba sığdırmış. Olay doğu illerimizden biri olan Van’da, Meryem karakterinin izbede yaşamına son vermesini beklerken başlıyor. Suçu, amcası tarafından tecavüze uğramak… Meryem on yedi yaşında bir kızdır ve töreye göre ölmesi gerekiyor. Bunu ya kendisi yapacak ya da aile fertlerinden biri onu öldürecektir. Meryem kendi hayatına son veremeyince bu iş amcaoğlu Cemal’e düşmektedir. Cemal doğuda askerlik yapmış ve askerden yeni gelmiş bir delikanlıdır. Çocuklukları Meryem ile birlikte geçmiştir ve aynı evde büyümüşlerdir; ama yine de onu öldürmesi gerekir. Bunun için Meryem’i İstanbul’a götürecek orada bu işi bitirecektir. Ne de olsa İstanbul büyük bir şehirdir, Cemal’in yakalanması zordur. Cemal, Meryem’e kimin tecavüz ettiğini bilmez. Zaten tecavüz eden değil tecavüz edilen suçludur. Bu kitapta cahilliğin, törenin kötü taraflarını daha net görebilmekteyiz. Meryem’in ölüme giderken anı yaşaması, küçük şeylerle mutlu olabilmesi insana hayatın ne kadar yaşamaya değer olduğunu gösteriyor.

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE

Education | 18 April 2009 12:21

www.kulturtv.com.tr
www.kulturtv.com.tr

(GRİGORİY PETROV)
Bataklıklar ve taşlardan oluşan bir ülkenin beyaz zambaklar ülkesine nasıl dönüştüğünü anlatan bir kitap…Kitabın kapak kısmında kırmızı bir şerit içinde ‘Atatürk’ün Askeri Okullar Müfredatına Konulmasını Emrettiği Kitap’ yazısı dikkatimi çektiği için okumuştum. Ayrıca bu kitap Atatürk zamanında ilk defa Türkçeye çevrilmiş ve askeri okullara zorunlu tutulmuş. Bu kitabı bu denli önemli kılan neydi? Bu merakımı gidermek için hemen okumaya başladım. Büyük bir merakla başladığım bu kitabı bitirince içimde büyük bir umut oluştu.

İNCİ / John Steinbeck

Education | 08 April 2009 09:49

www.swisseduc.ch
www.swisseduc.ch

John Steinbeck’in üç kitabını okuduğumda üçünün de hep acı sonla bitmesi ilgimi çekmişti. Steinbeck’in hayatına bir göz attığımızda yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Öğrenimini sürdürebilmek için devamlı çeşitli işlerde (duvarcılık, boyacılık, kapıcılık, eczacılık) çalışmış; buna rağmen öğrenimini tamamlayamamıştır. Öğrencilik yıllarında yazmaya başlamış. Eserlerinde işçileri, yaşam koşullarını ve ilişkilerini işlemiş.

Son okuduğum İnci adlı kitabında da yine aynı acı son vardı. Kitabın kısa bir özetini yapacak olursam: Fakir bir ailenin sıkıntılı bir gününde gerek rahatlamak gerekse ekmek parası bulmak için kahramanların denize açılması ile başlar. O gün denizden güzel ve büyük bir inci bulurlar. İncinin bulunması ile kötü giden hayatlarının değişeceğini ve güzel günlerin başlayacağını düşünürler. Fakat inci ile birlikte sıkıntılarının daha da artığının farkına varmazlar. Ekmek kavgası yerine hayatta kalma mücadelesi başlamıştır, onlar için. Hikayenin sonunda biricik evlatlarını inci uğruna kaybeden roman kahramanlarımız, kötülüklerden korunmak için inciyi tekrar denize atarlar. Böylece hikayenin başında inci ile umutlanan ailenin hayalleri de suya düşmüştür.