bildirgec.org

Mp3’ün hayatımıza girmesiyle müzik alışkanlıklarımız açısından çok şey değişti. Hele, yaklaşık 100$’a alabileceğimiz yüksek kalitede ses veren küçük hoparlörlerin piyasaya sürülmesiyle müzik setleri bile önemini yitirmeye başladı. Bu durumda mp3’le ilgili attığımız her adımda, bu sistemin telif sahipleri para kazanıyor. Bu kötü bir şey değil tabi ama kaynağı açık olan, her dakika gelişen ve tamamen ücretsiz olan bir başka ses sıkıştırma sistemi daha var, uzantısı ogg.

Rise of the Machines

1984’te kötülüğün teknolojik adının “Terminator” olduğunu öğrendik. Arnold Schwarzenegger, gelecekte dünyanın kurtarıcısı olacak kişinin annesi yok etmek için T-800 kimliğiyle geldi. 1991’de bu kez T-800 yeniden programlanmıştı. Onun görevi artık kurtarıcıyı, John Connor’ı korumaktı. Şimdi bir kez daha korumak için geliyor. Hem de Terminator tipi robotların en gelişmişi, son versiyonu TX-Terminatrix’in gazabından…

History of copy/paste… Ben anlamadım valla… 🙂

Baştan alalım, saat 18:00’da uyandık, koşarak metroya ulaştık, 35 dakika sonra Vanue’deydik. Girer girmez önümüzde meydana gelen kavga ve üzerime dökülen bira… Kim ne derse desin ben bu ortamı seviyorum 🙂 “E” atıp birbirine sarılan çocuklar ve onlara özenen yaşıtlarımın yaşadıklarından çok daha gerçek olduğunu düşünüyorum bu ortamın. Yalancı sevgilerdense gerçek, sıcak, kırmızı kanı tercih ediyorum. (Günlüktü değil mi bu? İstediğim gibi yazarım. Ayrıca da BENİM günlüğüm)

Opeth şimdiye kadar 7 albüm çıkartmış ve ülkemizde de ünlü olmayı başarmış, İsveçli bir grup(muş). Valla benim cahilliğim, orada gördüm, tanıdım, dinledim. Gayet de keyif aldım. Şarkı aralarında efendi efendi konuşan sevimli bir vokalist şarkı söylemeye başlıyor insan ikisinin aynı kişi olduğuna inancını kaybediyor. Konuşmaları sırasında hiç küfür etmemesi özellikle dikkatimi çekti ki Kreator’la ilgili paragrafta bu konuya daha fazla değineceğim (evet değinmek kelimesini kullandım). Efendim gidip de anlamamış olabilecekler için elemanlar pedallarını falan kaybetmişler yollarda, o yüzden alışık olmadıkları aletlerle çalmışlar, kulağımıza çarpabilecek aksaklıklar için özür dilediler. Konserden sonra Vokalist abi, arka tarafta imza dağıttı ki bu da çok nazik bir davranıştı. Burada seyretme fırsatı bulduğumuz tüm diğer gruplar gibi tekrar gelicez diyip gittiler. (Iron Maiden tekrar gelse Bruce’la, Deep Purple tekrar gelse Ritchie’yle ne bu yaa kimi dinlesek eksik dinliyoruz…)

Pop Art’ın Babası

Resim, sanat tarihi, sosyoloji ve psikoloji okudu. Yazar, film yönetmeni, dergi editörü, grafiker ve ressam olarak kariyer yaptı. 57 yaşında öldüğü zaman ardında binlerce resim, çizim illüstrasyon, onlarca kitap ve film bırakmıştı…

1945 yılında çıkartılmış doğum sertifikasına göre Andrew Warhole 6 Ağustos 1928’de Amerika’nın Pennysylvania Eyaleti’nde, küçük bir kasaba olan Forest City’de dünyaya geldi. Çekoslovakya’da doğumundan hemen sonra ailesiyle birlikte Amerika’ya göç ettiğine dair söylentiler de var. Yine de, doğum gününü 6 Ağustos’ta kutladığı biliniyor. 22 Şubat 1987, saat 6:31‘de safra kesesi ameliyatı sonrası oluşan komplikasyonlar nedeniyle New York Hastanesi’nde öldüğünde doktorlar bu olayı bir tıp skandalı olarak tanımladılar. Bu iki tarih arasında yaşadıkları ise, adeta modern sanatın ve yaratıcısı olduğu pop-art akımının tarihçesi…

Maymun kafesine ZOOM!
Dördüncü albümünü çıkartmış olmasına karşın göreceli olarak kısıtlı bir çevre tarafından tanınan Dandy Warhols, son günlerde MTV’de bolca dinlediğimiz (izlediğimiz?) “We Used to Be Friends” isimli parçalarıyla daha fazla kişinin dikkatini çekmeyi başardı.

Grup, Amerikalılar da anlasın diye ülkesinde çok satan albümünü, bu kez İngilizce doldurup, Amerikan pazarına girmeye çalışan bizim kıta müzisyenlerinin aksine; Amerikalı olmasına karşın ekmeğini daha çok Avrupalı müzik dinleyicisinden kazanıyor. Amerika’ya yaklaştıkça, genel kanının aksine düşen kalite; David Bowie, Robert Smith ve Joe Strummer gibi dev isimlerin hayranlık duyduklarını belirttikleri Warhols’un müziğinde tekrar yükseliyor…

BLUR – “THINK TANK”

1989’da EMI’la anlaşan, 1994’te “Park Life” albümüyle uluslararası başarıyı yakalayan, daha doğrusu İngiliz mirasını bu albümdeki “Girls & Boys” isimli parçayla ticari olarak sonuna kadar sömüren http://www.virginrecords.com/blur/”>Blur, yedinci stüdyo albümü “Think Tank” ile deneysel sulardaki yolculuğuna devam ediyor. Vokalde Damon Albarn, basta Alex James ve davulda Dave Rowntree’den oluşan grup, gitarist Graham Coxon’ın gruptan ayrılmasıyla yoluna bir trio olarak devam ediyor. Tabii konserlerde kendilerine katılan eski The Verve gitaristi Simon Tong’u saymazsak… Beatles’ın tahtına aday gösterilen grup, bir önceki albümleri “13” ile Beatles’ın ikinci dönemine yaklaşmış, çok daha psychedelic, “The White Album” paraleli bir dizi çalışmaya imza atmıştı. “13”in verdiği cesaretle “Think Tank”, bunu bir adım daha ileriye taşıyor.