Baştan alalım, saat 18:00’da uyandık, koşarak metroya ulaştık, 35 dakika sonra Vanue’deydik. Girer girmez önümüzde meydana gelen kavga ve üzerime dökülen bira… Kim ne derse desin ben bu ortamı seviyorum 🙂 “E” atıp birbirine sarılan çocuklar ve onlara özenen yaşıtlarımın yaşadıklarından çok daha gerçek olduğunu düşünüyorum bu ortamın. Yalancı sevgilerdense gerçek, sıcak, kırmızı kanı tercih ediyorum. (Günlüktü değil mi bu? İstediğim gibi yazarım. Ayrıca da BENİM günlüğüm)Opeth şimdiye kadar 7 albüm çıkartmış ve ülkemizde de ünlü olmayı başarmış, İsveçli bir grup(muş). Valla benim cahilliğim, orada gördüm, tanıdım, dinledim. Gayet de keyif aldım. Şarkı aralarında efendi efendi konuşan sevimli bir vokalist şarkı söylemeye başlıyor insan ikisinin aynı kişi olduğuna inancını kaybediyor. Konuşmaları sırasında hiç küfür etmemesi özellikle dikkatimi çekti ki Kreator’la ilgili paragrafta bu konuya daha fazla değineceğim (evet değinmek kelimesini kullandım). Efendim gidip de anlamamış olabilecekler için elemanlar pedallarını falan kaybetmişler yollarda, o yüzden alışık olmadıkları aletlerle çalmışlar, kulağımıza çarpabilecek aksaklıklar için özür dilediler. Konserden sonra Vokalist abi, arka tarafta imza dağıttı ki bu da çok nazik bir davranıştı. Burada seyretme fırsatı bulduğumuz tüm diğer gruplar gibi tekrar gelicez diyip gittiler. (Iron Maiden tekrar gelse Bruce’la, Deep Purple tekrar gelse Ritchie’yle ne bu yaa kimi dinlesek eksik dinliyoruz…)Kreator bildiğimiz Kreator. Off yani gerçekten kaliteli ve süperlerdi. Alman olmalarına karşın şarkı aralarında bol bol fuck ve fucken kelimelerini kullanarak bu müziği çok sevdiğimiz halde ne kadar az küfürlü konuştuğumuzu bize hatırlattılar. Bundan sonra bu konuda daha dikkatli olacağım, nasılsın sorusuna cevaben “I am fucken great” için Türkçe alternatifler üretmeye çalışıyorum, yardımcı olursanız sevinirim. Jason, Freddy ve benzerleri gibi geri döneceklerini söyleyerek sahneden inen grup orada biraz daha uzun kalsaydı çok daha mutlu olacaktım…Kreator’ın sonunda moruklar öne nidalarıyla karşılaşmak pek hoşuma gitmedi. Yani tamam Opeth cahiliyim ama 20 yaşındayken Kreator dinliyodum, sen gençsin yakışıklısın, saçların hâlâ gür ama biz açmasaydık nah yürürdün bu yolda. Bir arkadaşımdan aynen alıntı yapıyorum “Kadıköy’de dayağı biz yedik, Taksim’de karakollarda bizim saçımızı kestiler, Bakırköy’de bizi satırla kovaladılar; şimdi adamlar gelmiş, garip bakışlar atıyorlar.” Neyse bizim kadar olmasa da onlar da anlarlar bir gün neyin ne olduğunu (insan umut ettiği sürece yaşar mı demişti biri?).Beklerken kendimizi biraz stadyumda sandık ama sonunda beklenen an adrenalinin peek noktasında geldi. Dio, etten kemikten bi adammış arkadaşlar, gerçekten varmış öyle biri, hiç bilgisayar kullanmadan sadece ses telleriyle söylüyormuş o şarkıları. Yalnız nacizane düşüncemdir, ses düzeninden muzdarip oldum, baslar çok patladı, mikrofonlar ıslık çaldı ama Dio da “bu yaşta sesi bozulmuştur heralde”cilerin yüzünü kızarttı. Sahne biraz alçak mıydı, benim mi boyum çok kısa, benden başka herkes mi çok uzun? Kestim sızlanmayı… Dio’nun “evlat (ya da oğlum) ver o plağı bana” diyerek seyircilerden birinden plak alması ve imzalayıp geri vermesi çok duygulandırdı beni (hırsımdan kudurdum Türkçesi, bilsem bütün Rainbow plaklarımı getirirdim) Eleman bi ara sahnenin solundan aşağı indi. Bütün korumalar panik oldu. Sonra sağdan tekrar yukarı çıktı tek parça olarak, neler oldu göremedik maalesef. Birileri bunu da aydınlatırsa çok sevinecem. Metallica’nın ilk konseri ve Rolling Stones konserinden sonra gittiğim için çok çok mutlu olduğum üçüncü konser oldu bu. Man on the Silver Mounten-Long Live Rock’n Roll finali, Dio’yu görmüş ve dinlemiş olmamın mutluluğuyla, konserin bitmiş olmasının hüznünü bir arada yaşattı…Bu arada bayaa deşifre olmuşum anlaşılan 😉 Ama yanılmıyorsan ben de RedX’i gördüm. Uzun siyah saçlı, açık ten, siyah göz makyajı falan. Ama çok da emin değilim… Bir an göz göze geldiğim başka biri de olabilir tarif ettiğim kişi…