bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

Benjamin Button Hakkında Bir Yorum

Max27 | 02 March 2009 11:40

Filmin teknik (oyuncular, yönetmen, yapım vss) konuları hakkında bilgiyi burdan alabilirsiniz.

İki gün önce The Curious Case of Benjamin Button isimli filme gittim. Filmin senaryosu ilginç ve fazla abartılmamıştı. Bunlar filme gitmeme neden olan önemli sebeblerden bazılarıydı.

http://www.oguza.com/wp-content/uploads/bejamincaps.jpg
http://www.oguza.com/wp-content/uploads/bejamincaps.jpg

Benjami yani filmimizin kahramanı dünyaya yaşlı bir bebek olarak geliyor. Doğduğu an vücudu kemikleşmiş, derisi buruşmuş ve birçok hastalıkla normal bir yaşlı insan gibi doğuyor. Bunu gören babası şaşırıyor ve Benjamin’i terk ediyor. Benjamin’i bulan aile’nin çocuğu olmadığı için Benjamin’i evlerine alıp kendi çocukları gibi bakıyorlar. Gittiği bu ev yaşlılar evi gibi bir evdir. Onu evlatlık edinen aile yaşlılarla ilgilenmektedir. Bebeğin fazla yaşamayacağını düşünüyorlar ama bebek büyüdükçe daha sağlıklı olmaya ve gençleşmeye başlıyor. Yani normal insanlara göre testen bir hayat sürüyor. Benjamin diğer çocuklar gibi dışarıda oynamak ve gezmek isiyor ama bu bulunduğu durum yüzünden mümkün olmaması ve ailesininde başına bişey gelmesinden kortuğundan bunu yapamamaktadır. Evdeki bazı yaşlıların yardımıyla hayatı yaşamayı ve eğlenmeyi öğrenir. Ve yine evdeki bir yaşlı kadının hafta sonları yanına gelen küçük torunu ile arkadaş olmaya başlıyor. Bu kız Benjamin’in ilk aşkı oluyor. Yıllar geçtikçe çevresindekiler yaşlanıp ölüyor ama Benjamin daha da gençleşiyor. Benjamin daha sonra bir gemide iş bulup çalışmaya böylece dünyayı gezmeye başlıyor. Yıllar geçtikçe Benjamin’in bedeni gençleşiyor ama ruhu yaşlanmaya başlıyor.

Maggie Siff

queennothing | 02 March 2009 09:47

21 Haziran 1974, New York, Bronx doğumlu aktris Maggie Siff, Amerika‘nın Pennsylvania eyaletinde bulunan Bryn Mawr Koleji‘nden mezun oldu. New York Güzel Sanatlar Fakültesi‘nde yüksek lisans yapan Siff, 1997 yılında Philadelphia’da her yıl düzenli olarak verilen Barrymore Ödülleri‘nde ‘en iyi kadın oyuncu’ dalında aday oldu.

’97’de aday olduğu ödüle 1998 yılında ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ dalında aday olan Siff, ödülü kazanarak kariyeri için somut bir adım kaydetmiş oldu.

Oyunculuk yeteneği ve ‘kadın’ duruşu, O’na ‘kendine güvenen, asil kadın’ rolleri için bir hazine sunuyordu. Onlarca tiyatroda yer alan Siff, sinemaya atılmayı da düşünüyordu.

Spy Game

queennothing | 01 March 2009 10:45

Brad Pitt ve Oscar Ödüllü aktör Robert Redford‘un başrollerini paylaştığı “Spy Game“, emekliliğine hazırlanan Nathan Muir‘in, yıllar önce yetiştirdiği profesyonel ajan Tom Bishop‘a yardım etmek için emeklilik hayallerine veda etmesini konu ediniyor.

1975 yılında Vietnam‘da tanışan Muir ve Bishop, ‘öğretmen – öğrenci’ ilişkisinin dışına pek çıkamamış gibi görünse de, yıllar sonra Muir‘den gelecek olan büyük jest, her ikisi için de unutamayacakları bir deneyim olacaktır.

Race to Witch Mountain (Sihirli Dağ)

mit1980 | 28 February 2009 10:02

Walt DisneyStüdyoları Karayip Korsanları ile sinema filmlerinde yakaladığı başarıyı yeni bir filmle devam ettirmek istiyor. Race to Witch Mountain (Sihirli Dağ)… Filmin başrolünde Scorpion King ve Doom filmlerinden hatırlayacağımız Dwayne “The Rock” Johnson

oynuyor.

Sara ve Seth isimli paranormal güçlere sahip iki kardeşin yolları Las Vegas’da taksi şöförlüğü yapan Jack Bruno (Johnson) ile kesişir. Bruno’nun arabasına aldığı müşterilerinin aslında o kadar da sıradan olmadığını farketmesi pek de vakit almaz ve peşlerinde acımasız katillerin olduğunu öğrenince de onları elinden geldiğince korumaya çalışır. Böylece
kendisini hükümet, mafya hatta uzaylılarla dolu amansız bir kovalamaca içinde bulur. Dünyayı ve çocukları kurtarmanın tek yolu ise sırlar ve gizemlerle dolu Witch Mountain’a varmaktır. Bol bol komedi ve aksiyon öğeleri içeren film, özel efektleriyle de göz kamaştırıyor.

Casomai

tai | 27 February 2009 16:25

Bu tarz filmleri tasvir ederken genellikle romantik komedi olarak belirtip geçiyoruz. Ancak bu türün içerisinde de aradan sıyrılmayı başaran filmler var ebette. Bunların kimisi hemen herkesçe bilinirken kimisi gün yüzüne çıkmakta diğerleri kadar başarılı olamıyor. Casomai 2002 yılı italyan yapımı bir film. hakkında çok bir şey bilmememe rağmen italyan sineması için iyi bir iş diyebilirim. Anna Pavignano ile birlikte filmin senaryosunu yazan Alessandro D’Alatri aynı zamanda filmin yönetmenliğini de yapmış. Filmde Başrolleri de Fabio Volo ve Stefania Rocca üstlenmişler. Film, çoğumuzun daha önce de gözlemlemiş olduğu evlilik öncesi hazırlıkları, telaşı ve bunun gibi durumları farklı bir bakış açısıyla karşımıza çıkartmış.

Açıkçası film bir akdeniz insanı olarak bana çoğu hollywood filmindem daha samimi geldi. Abartılmış bir romantizm, müthiş tesadüflerle bezenmiş bir aşk hikayesi veya bir türlü kavuşamayan çift gibi klişe konulardan ziyade, nispeten insanların hayatlarında daha fazla karşılarına çıkan problemler ve aralarındaki sevginin bu problemleri aşmadaki rolünü göstermeyi amaçlamış. Ve bunu da gayet başarılı bir şekilde yapmış görüşündeyim. Sevgiliyle izlenmesi gereken filmler listesinde de üst sıraları zorlar diye düşünüyorum. İzlemeyip atlamış olanlar bu güzel filmi kaçırmasınlar derim.

Gran Torino (2009)

kakariku | 27 February 2009 15:53

Gran Torino Clint Eastwood’un son filmi. Film’de Kore gazisi bir Amerikalıyı (Walt Kowalski) canlandıran Eastwood eşinin ölümüyle yanlız kalır ve yanına taşınan Vietnamlı aileden nefret eder. Mahallesininde asyalılar tarafından istila edildiğini düşünen Walt Kowalski kendini hayattan dışlamaya başlamışken komşu aile ile hoş bir ilişkiye girer ve bu ilişki çevresinde önemli çıkarsamalar filmin ana konusunu oluşturuyor.
Clint Eastwood’un harika oyunculuğu ile Amerika’da çöken aile yapısının ve Batı gözünde Doğu’nun ne kadar önyargılı olduğunu anlatan film, boş hollywood filmlerinden daha fazlası. Kapital batı ile gelişmekte olan doğu’nun aile içi ilişkilerini oldukça güzel ele alan film 8.4/10 imdb puanına sahip.

Lakeview Terrace

queennothing | 27 February 2009 13:14

Stephen King‘in “2008’in en iyi filmlerinden biri” olarak tanımladığı “Lakeview Terrace“, Samuel L. Jackson‘ın ‘obsesif’ performansı ve ‘zenci kadın – beyaz erkek evliliği’nin tüm duygusallığı ve getirdiği ağır sorumluluğu başarıyla yansıtan Patrick Wilson ve Kerry Washington ile 2008’in en iyi psikolojik gerilim filmlerinden biri.

Amerikalı yönetmen Neil Labute‘nin David Loughery‘nin hikayesinden uyarladığı “Lakeview Terrace“, Samuel L. Jackson, Patrick Wilson ve Kerry Washington gibi üç önemli isimden oluşmasına karşın, Türkiye’de gösterime girmedi.

Zenci – beyaz kavgasından fazlası olan “Lakeview Terrace“, üzerinde durmuş olsa bile ‘ırkçılık‘ kavramını akıllara pek getirmiyor.
Kişisel sorunlarıyla koyu ten rengi arasında bir orta nokta yakalayamayan Abel‘in, karşı villaya yeni taşınan çift arasındaki ‘renk farkı’na olan takıntısı, aslında geçmişine dayanıyor.