bildirgec.org

Site arşivi: sinepil

Polis (2007)

yunus93 | 31 July 2009 18:06

Filmin yönetmenliğini Onur Ünlü yapmaktadır.

Musa Rami, teşkilatın en başarılı polislerinden biridir. Ancak Musa Rami’nin hayatı, İzmitli bir mafya ile başı belaya girince aniden değişir. Kendisine ve ailesine yönelik sürekli tehdit altındadır. Bu arada Musa, yanına üniversite tezi için gelen Funda’ya aşık olur. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Musa bir de beyin tümörüne yakalanmıştır ve sadece 2 aylık ömrü kalmıştır.

YOKLUKTAN BESLENEN; TÜRK SİNEMASI

sahaf1976 | 31 July 2009 16:02

İleriye sıçrayabilmek için evvela bir iki adım geriye çekilmemiz gerektiğinin altını kalın kalın çizen Brecht; Türk Sinemasının; içinde bulunduğumuz ve tüm küremizi de saran ekonomik krize rağmen gerçekleştirdiği atılımını görse ne düşünürdü bilemiyoruz ama sektör adına kuşkusuz ki çok sevindirici.

İçinde “Nefes” de dahil olmak üzere 32 film birden beyazperde için geri sayıyor. Bu rakamın şimdilik vizyona hazır olanların sayısını belirttiğini düşünürsek, Türk Sinemasının krize rağmen ciddi bir atılımda bulunduğunu; tabiri caizse yoksulluktan beslendiğini söylemek mümkün.

Münevver Karabulut cinayeti sinemaya uyarlanıyor!

gorcun | 31 July 2009 11:42

Yasemin Balık
Yasemin Balık

Aylardır medyanın ve Türkiye’nin gündeminde olan olaylı bir cinayet sıcağı sıcağına sinemaya uyarlanıyor. İstanbul’da başı kesilerek öldürülen 17 yaşındaki genç kız Münevver Karabulut’un hayatı film haline getirilecek. ”Karabulut” adlı filmde başrol Yasemin Balık adlı oyuncuya teklif edilmiş. Yönetmen Melih Göğebakan, Cem Garipoğlu rolü içinse 7 oyuncuya teklif götürülmüş. Yönetmen, Tolga Karel’in bu rolü üstleneceği sinyallerini vermiş. Çekimlere 20 gün içinde başlanacağı; İstanbul, Rusya, Almanya ve Hollanda olmak üzere 4 ayrı ülkede gerçekleştirileceği ve 90 gün sürmesi planlandığı belirtilmiş. Eğer planlandığı doğrultuda olursa film belkide bu yıl sona ermeden vizyona girebilir. Yapımcı şirketin avukatı Önal, filmden elde edilecek gelirle Münevver Karabulut adına bir okul ya da yurt yapılacağını belirtmiş. Başrol oyuncusu Yasemin Balık ise ”Türkiye’de maalesef herşey çabuk unutuluyor. Yaşananların unutulmaması için sinema tarihe bir not düşüyor.

Orson Welles

queennothing | 31 July 2009 09:24

George Orson Welles, 6 Mayıs 1915 tarihinde Kenosha / Wisconsin, Amerika’da dünyaya geldi. Henüz 9 yaşındayken, 10 Mayıs 1924’te sarılık hastalığı yüzünden annesini kaybeden Orson, daha çocukluğunda özel biri olduğunu belli etmişti. 2 yaşında, akıcı bir şekilde İngilizce konuşabilen Orson, 3 yaşında, her türlü yazılı medyayı okuyabilir hale gelmişti. Shakespeare‘in eserlerini rahatlıkla kavrayabilen Orson, 15 yaşına bastığında babasını kaybetti. Rahat kavrayabilen zekası sayesinde okulda da adından sıkça söz ettiren Orson, öğretmeniyle birlikte Shakespeare eserlerinin toplandığı bir kitap hazırladılar. Genç yaşta başardığı işler, Orson’un hayatta ne istediğini bulmasına da yardım edecekti. 14 Kasım 1934 tarihinde Virginia Nicholson ile hayatını birleştiren Orson, aynı yıl sinemaya atıldı. İlk oyunculuk ve yönetmenlik deneyimini “The Hearts of Age” adlı 8 dakikalık yapım sayesinde birarada yaşayan Orson, filmde eşi Virginia’yı da gösteriyordu. Yıl, 1937 olduğunda Christopher adında bir oğlan babası olan Orson, 1938 yılında senaryosu, yapımcılığı, yönetmenliği ve başrolünü üstlendiği ikinci kısa metraj filmi “Too Much Johnson“ı çekti. Yapımda, eşi Virginia’nın yanısıra, Mary Wickes, Arlene Francis, Joseph Cotten gibi isimler de yer alıyordu. 1940 senesinin Şubat ayında, eşinden boşanan Orson, 1940 yılında, Edward Ludwig’in yönetmenliğini üstlendiği “Swiss Family Robinson” adlı yapıma sesini kullanarak katkıda bulundu. 1 sene sonra Dünya Sineması’nda yepyeni bir devri başlatacak olan “Citizen Kane“i çekti. Yapımcılığını da üstlendiği filmin senaryosunu, 1953 yılında hayatını kaybeden, Oscar Ödüllü aktör Herman J. Mankiewicz‘le birlikte yazan Orson, filmde ‘Charles Foster Kane‘ karakterini canlandırıyordu.

Wes Craven’la havada gerilim: ”Red Eye” (Gece Uçuşu)

gorcun | 30 July 2009 15:34

Red Eye
Red Eye

Korku üstadı Wes Craven’in 2005 yılında çektiği çok fazla ses getirmemiş bir film ”Red Eye” (Gece Uçuşu). Aslında yönetmenin adı ve başarılı oyuncularıyla da ilgi çekebilecek film, belki de isimlerin yarattığı beklentiden dolayı gerilim sinemasında özel bir yer edinemiyor. Genç ve güzel otel müdürü Lisa Reisert (Rachel McAdams), gece yapmak zorunda olduğu bir uçak yolculuğu öncesi hava alanında Jack (Cillian Murphy) adında genç bir adamla konuşur. Uçağa gitmek üzere ayrılan Lisa, uçağa girip yerine oturduğunda ilginç bir tesadüfle karşılaşır. Havaalanında konuştuğu genç adam, uçakta yanında oturmaktadır.Uçak havalandıktan sonra da devam eden ikilinin konuşması gittikçe daha ilginç bir hal alacaktır.

Red Eye
Red Eye

Genç adam, aslında Lisa’nın otel müdürü olduğunu bilen ve otelinde kalan bir politikacının (Jack Scalia) odasının değiştirilmesini isteyen bir suikastçıdır. Ayrıca Lisa’nın söyleneni yapması ve sesini çıkarmaması için, babasının da (Brian Cox) tehlikede olduğunu söyler. Soğukkanlı davranan Lisa, hem politikacının hem babasının hayatını kurtarmak için planlar yapar. Ama karşısındaki suikastçı son derece zeki, tehlikeli ve kaybetmeye tahammülü olmayan biridir.

Yeni bir teen-slasher ”Sorority Row” fragman ve fotoğraflarıyla

gorcun | 30 July 2009 12:38

Sorority Row
Sorority Row

Mark Rosman’ın 1983 tarihli ”The House on the Sorority Row” adlı filminin yeniden çekimi olan ”Sorority Row”, Amerika’da 11 Eylül 2009’da vizyona girecek. Ülkemizdeyse çoğu film gibi muhtemelen gördüğü ilgiye göre ya belli bir süre sonra sinemalara gelecek ya da hiç gelmeyecek. Ama internet olduğu sürece filme ulaşmakta zor olmayacak. Üniversite öğrencisi 5 genç kızın hikayesini anlatan film bir gece eğlence sırasında aralarından birinin kazara ölmesiyle gençlik filmi havasından sıyrılıp gerilim atmosferine giriyor. Genç kızların yaşamlarına devam etmeleri için seçtikleri yol, ölüden kurtulup sırrı kendilerine saklamak ve bir daha bu olaydan asla bahsetmemek oluyor. Kolay yolu seçen ve hayatına devam eden kızların yaşamı, mezuniyet töreninden sonra korkutucu şekilde değişmeye başlar.

Bedtime Stories (2008)

queennothing | 30 July 2009 10:03

Marty Bronson, oğlu Skeeter ve kızı Wendy ile küçük bir otel işletmektedir. İyi bir baba olan Marty, oğlu Skeeter’i, anlattığı masallarla büyütmüş; daha ‘ciddi’ bir kişiliğe sahip olan Wendy ise, masallardan uzak kalmıştır. Gün geçtikçe yaşlı Marty, otelin durumunun kötüye gittiğini farkeder ve otel, Barry Nottingham’a satılır. Ancak, Marty’nin bir şartı vardır; oğlu Skeeter, ilerde oteli işletebilecek kadar zeki ve başarılı olursa, oteli devralacaktır.
Yıkılan otelin yerine yenisi yapılır ve otel, dünyadaki sayılı yerlerden biri olur. Skeeter ise, 25 yıldır otelde ‘tamirci’ olarak çalışmaktadır ve sabırla, oteli devralacağı günü beklemektedir. Kızkardeşi Wendy ise, kocası tarafından terkedilmiş, kızı Bobbi ve oğlu Patrick ile yaşamaktadır. 4 yıldır erkek kardeşiyle görüşmeyen Wendy, çocuklarının okudğu ve kendisininde müdür olarak görev yaptığı okul kapatılacağı için, Arizona’ya taşınmayı planlamaktadır. Arizona’da bir okuldan öğretmenlik teklifi alan Wendy, 1 haftalığına Arizona’ya gidecektir ve çocukları, kardeşi Skeeter’e armağan eder.
Gündüzleri öğretmen Jill’in baktığı çocuklara, gece Skeeter bakmaktadır ve çocukken babasının kendisine yaptığı gibi, iki çocuğa masal anlatmaya başlar. Bu arada, otel için yeni planları olduğunu açıklayan Nottingham, otelin, yeni yerinde, bambaşka bir temayla tekrar yapılandırılacağını ve dünyadaki oteller arasında çok özel bir yere sahip olma şansının olduğunu müjdeler. Oteli devralacak kişi olarak, kızı Violet’in erkek arkadaşı Kendall’ı seçen Nottingham, Skeeter’a verdiği sözü unutmuş gibi davranmaktadır.

Geceleri çocukların yanına gelen Skeeter, ilk masalını çocukların yardımıyla tamamlar ve yeni bir güne başlar. Gün içinde yaşadığı ‘tesadüfler’, Skeeter’i korkutmaya başlar, çünkü bir önceki gece, masalda anlattığı olaylar, gerçek hayatta başına gelmektedir. Gökten yağan sakızlardan sonra, Nottingham’ın otel müdürlüğü için kendisine şans vermesi, masalları hayatının odak noktası haline geetirir ve kendi hayatına senaryo yaazmaya başlar. Ne var ki, gerçek hayat, sadece Bobbi ve Patrick’in senaryolarıyla uyumludur ve ikili, farkında olmadan Skeeter’in hayatını yönetmeye başlar.

Yeni ”Kurt Adam” 2010’da vizyona girecek!

gorcun | 29 July 2009 16:52

The Wolf Man
The Wolf Man

1941 tarihli ”The Wolf Man” (Kurt Adam) filminin ‘remake’ (yeniden çekim) versiyonunu izleyeceğimiz aynı adıyla ”The Wolf Man” (Kurt Adam) muhtemelen 2010’da seyirciyle buluşacak. Genç oyuncu Emily Blunt’un yanı sıra Benicio Del Toro, Hugo Weaving ve Anthony Hopkins gibi deneyimli oyuncuları da kadrosunda barındıran filmin yönetmeni en son ”Hidalgo”yu yönetmiş olan Joe Johnston. Aslında ilk olarak Mark Romanek’in yönetmenliğini üstleneceği filmin bütçesiyle ilgili sorunlar dolayısıyla yönetmen değişikliği yaşanmış. Filmin hikayesi ise asilzade Lawrence Talbot (Benicio Del Toro) üzerinden şekilleniyor. Kardeşinin kaybolmasıyla aile konağına dönen Talbot, aralarında soğukluk olan babasıyla (Anthony Hopkins) karşılaşır. Kendini kardeşini bulmaya adayan Talbot, kendisiyle ilgili korkutucu bir sırrı da keşfeder. Çocukluğu annesinin öldüğü zaman sona eren Talbot, Kraliçe Viktorya döneminde yaşadığı sakin Blackmoor köyünü terkettikten sonra eski yaşantısını unutmak ve yeni bir hayata başlamakla mücadele eder. Ama geçmişi peşini bırakmaz ve kardeşinin nişanlısı Gwen Conliffe (Emily Blunt) onun izini bularak kayıp kardeşini bulmak için dönmesini sağlar. Talbot, köye döndüğünde hayvani güçte kana susamış vahşi bir ”şey”in köylüleri öldürdüğünü ve olayı araştırmak için bir dedektifin de (Hugo Weaving) oraya geldiğini öğrenir. Filmin senaryosunu yazanlar arasında ”Se7en” (Yedi) ve ”Sleepy Hollow” (Hayalet Süvari) gibi başarılı gerilim filmlerinin senaristi Andrew Kevin Walker’da bulunuyor. İlk olarak 13 Şubat 2009’da sinemalara gelmesi planlanan film daha sonra 3 Nisan ve en son 6 Kasım’a ertelenmişti. Ama görünen o ki film 2009’da vizyona giremeyecek. Söylenen son tarih ise 12 Şubat 2010. Anlaşılan yeni kurt adam efsanesini izlemek için 2010 yılını beklememiz gerekecek.

Shaolin Soccer – Shaolin Futbolu – 2001

yunus93 | 29 July 2009 14:34

Hikayemizin baş karakteri Sing’tir. Sing Shaolin’den gelmiş Kung-Fu dövüşçüsüdür. Sing, herkese Kung-Fu öğretmeyi amaç edinmiştir. Hikayenin diğer önemli kahramanlarından biri de Funk’tur. Funk eski futbolcu efsanelerinden biridir. Ama rakibi Hunk ona çok sert bir faul yapmış ve ayağının sakatlanmasına sebep olmuştur. Funk, Hunk’un yanında temizlikçi olarak çalışmaktadır. Hunk Sing’i görünce ona hayran kalır ve onun bu Kung-Fu yeteneğini futbolda kullanmasını ister. Böylece Sing ve Funk takım oluşturmak için işe koyulurlar. Oluşturulacak takım Sing’in Shaolindeki Kung-Fu arkadaşlarıdır. Sing arkadaşlarına güveni tekrar getirir. Ve bu tatlı ve komik macera başlar…

Filmin Sinemalar.com’daki bilgisine buradan, İmdb bilgisine ise buradan ulaşabilirsiniz.

NEFES /

sahaf1976 | 29 July 2009 11:30

Duvarlar, duvarlar, duvarlar…
EN TEHLİKELİ DUVAR GÖRÜNMEZ TUĞLALARLA ÖRÜLMÜŞ OLANDIR

Yaşlıları, akıl hastalarını, çocukları, suçluları arkasına atıp kapısını kilitlediğimizde bize güvenlik duygusunu veren duvarlar. Onları mı içeri kilitlemiş oluyoruz yoksa kendimizi mi dışarıya kilitliyoruz üzerinde epey düşünülmesi gereken bir soru sanırım.

Ya da belki de duvar esaretin somutlaşmış halidir yalnızca. İlle de akıl hastanesinde, kimsesizler yurdunda, yaşlı bakım evinde ya da hapishanede olmak gerekmiyordur “normal” ve “özgür” insanlardan ayrı koyulmak için. Bazen o güvenlik veren nimetlerin tam ortasında bembeyaz hayatlarımızda da görünmez duvarlar sarıyordur etrafımızı.